20 Aralık 2016 Salı

Batılı Güçlerin Êzîdî Kürtlere Yaklaşımı

Geçen hafta (13 Aralık 2016) Avrupa Parlamentosu (AP) Genel Kurulunda iki Êzîdî Kürt Kadınına Sakharov Düşünce Özgürlüğü ödülü takdim edildi. AP tarihinde  bu ikinci kez oldu Genel Kurul Salonunda kürtçe konuşma yapılıyor. Daha önce, 1994’te aynı ödüle layık görülen ve ödülünü ancak 2003’te alabilen Leyla Zana kısa bir kürtçe konuşmayı AP’nin Brüksel’deki Genel Kurul Salonunda yapmıştı, bu sefer de Êzîdî Kürt Kızı Lamiya Aji Bashar kendi ana dilinde AP milletvekillerine hitap etti. Diğer Êzîdî Kürt Kızı Nadia Mourad ise arapça konuştu. Kürtleri ayrı bir halk olarak resmen tanımayan Avrupa Birliği’nin Parlamentosunun Genel Kurulunda kürtçenin konuşulmasını ve AB’ye üye olan ülkelerin dillerine çevirilmesini önemsiyorum. AP’de yapılan çeşitli konferans ve toplantılarda yer yer kürtçe konuşulmuştur, konuşulabiliyor ancak Genel Kurul öyle değil, bu kurumun tarihinde sadece iki kezdir kürtçe konuşuluyor, dolayısıyla önemlidir.

Bu yazının esas konusu AP’de Kürtçe Konuşulması ile ilgili değildir, benim dikkat çekmek istdiğim husus Batılı Güçlerin Êzîdî Kürtlere ilişkin politikalarıdır.

Ödül alan Êzîdî Kürt Kadınları üzerinden Batılı Güçler Êzîdî Kürtlere ilişkin ortak bir yaklaşım sergiliyorlar. Nadia Mourad ve Lamiya Aji Bashar sembolik olarak seçilmiş iki kürt kadınıdır. Onların yaşadıkları ve DAEŞ’in elinden kaçarak kurtulmaları bir vesile olmuştur Batılı Güçler için. Nadia ve Lamiya olmasaydı başka iki veya üç Êzîdî Kürt benzer bir ilgi alanına alınacaklardı, ki buna musait yüzlerce Êzîdî Kadın veya Erkek vardır.

Herşeyden önce Batılı Güçler (Amerika ve Avrupa Birliği) Êzîdîleri genel Kürtlerden farklı ele alıyorlar. Yani onları sadece ayrı bir inanca mensup olan bir topluluk olarak değil, aynı zamanda ve giderek Êzîdîleri ayrı bir etnisiteye mensup bir azınlık olarak görüyorlar. Yani Êzîdîleri Kadim Kürt Halkının bir parçası olarak görmek istemiyorlar.

Avrupa Birliğinin bu yaklaşımı 13 Aralık günü Strasbourg’daki Genel Kurul Salonunda yapılan ödül töreninde çok açık bir şekilde görüldü. AP Başkanı Martin Shulz ödül töreninde yaptığı konuşmada tek bir kere bile « Kürt » kelimesini kulanmadı. Êzîdî Kürt Kadınlarına verilen Sakharov Düşünce Özgürlüğü vesilesiyle yazılan hiçbir belgede « Kürt » ve « Kürdistan » kelimeleri geçmiyor. Hatta Batılı Güçlerin bu yaklaşımı ödül alan Kürt Kadınlarına da yansımış olmalı ki onlar da yaptıkları konuşmada tek bir kere bile olsun « Kürt » kelimesini kulanmadılar. DAEŞ tarafından yapılan zülüme sadece Êzîdî oldukları için maruz kaldıklarını tekrarlayıp durdular. Oysa gerçek öyle değildir, DAEŞ için tüm Kürtler düşman olarak görülüyor.

Batılı güçlerin bu yaklaşımı karşısında Êzîdî Kürtlerin tütümü ve duruşu çok önemlidir. Eğer onlar da Nadia ve Lamiya gibi davranırlarsa, ne yazık ki, çok yakında Êzîdîler Kürtlerden ayrı bir topluluk olarak algılanıp giderek Kürt ve Kürdistan gerçekliğinden uzaklaşacaklardır. Böyle devam ederse Kürdistan’da kalan Êzîdîler de Avrupa’ya getirilecek, yavaş yavaş kiliselere de yönlendirilerek böylece Êzîdîlikten de uzaklaştırılacaklardır. Zaten Avrupa’da yaşayan Êzîdîlerin belli bir kısmı şimdiden kendi öz inançları olan Êzîdîlikten uzaklaşıp Hiristiyanlaşmaya çok açık olmuşlardır.

Avrupa Parlamentosundan önce Birleşmiş Milletler de Nadia Mourad’a ödül vermişti, ona iyi niyet elçisi sıfatını vermişti. Yine, Ekim 2016’da Avrupa Konseyi de Nadia Mourad’a Vaclav Havel İnsan Hakları ödülünü vermişti. Tüm bu ödüller iyi, güzeldir. Eğer amaç gerçekten Êzîdîleri, kendi esas etnik kimllikleriyle, dini inançlarıyla, kültürleriyle tanımak, korumak ve onların haklarını savunmak olursa biz buna ancak seviniriz. Ne var ki öyle değildir, amaç çok farklıdır.

Batılı Güçlerin bu yaklaşımına karşı Êzîdîleri temsil eden kurumların çok duyarlı olmaları gerekiyor. Halkımızın gerçekliğinin ayrılamaz bir parçası olan Êzîdî inancına mensüp halkımızın bir kısmına karşı bu asimilasyoncu politikalara karşı tüm Kürt Kurumları üzerine düşen görevler vardır. Gerek Kürdistan’da gerekse de Avrupa ve Kafkasya’da ve dünyanın diğer alanlarında bulunan Kürtler bu noktadan hareketle daha dikkatli, duyarlı ve bilinçli olup ona göre davranmak durumundadır. Subjektif olarak olaya bakıldığında Batılı Güçlerin yaklaşımı sanki Êzîdî Kürtleri koruma ve onları çeşitli baskı ve zülümlere karşı savunma gibi gelebilir, fakat olayın gerçek yüzü öyle değildir, bu yaklaşımın amacı çok tehlikeli ve yokedicidir.

Bugün Êzîdîlerle ilgili yapılmak istenenlerin benzeri Kürt Alevilerine yönelik de pratikleştirilmek isteniyor. Batıda, özellikle Avrupa’da konu Kürt Aleviler olunca çoğu çevreler mümkün mertebe « Kürt » ve Kürdistan » kelimelerini kulanmamaya özen gösteriyorlar. Bu yaklaşımı biraz derinlemesine irdelersek altında tehlikeli bir amacın yattığını görürüz. Alevi Kürt Kurumlarının belli bir düzeyde bilinçli ve duyarlı davranmaları nedeniyle Batılı Güçlerin onlara yönelik politikaları kolay kolay pratikleşemiyor.  Ancak Êzîdîler için aynı şey sözkonusu değildir, onlara yönelik tehlike kapıdadır.

Ahmet DERE  /  20.12.2016