17 Nisan 2017 Pazartesi

Bir Referandumun Ardından


16 Nisan günü Türkiye'de yapılan Referandum, resmi olarak,  % 51.4 EVET ile sonuçlandı. Sayısal olarak bu sonuç demokratik gibi görülse de, 80 milyonluk bir ülkede bu kadar az bir fark ile geçen bir Anayasa değişikliği pek de meşru sayılamaz. Demokratik hiç bir ülkede Anayasa halkın % 51 veya 52 oyu ile yürürlüğe girdiğini görmedim. Zira Anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleridir ki Türkiye’de yapılan referandumun neticesi hiç de böyle bir anlama uygun olmamıştır.

Sonucu ne olursa olsun, 17 Nisan’dan sonra Türkiye ciddi bir yol ayrımına girmiştir. Halkın yarısı yapılan değişikliği onaylarken diğer yarısı da karşı çıkmıştır.  Dolayısıyla Türkiye'de yaşayan ve kendini demokrat gören birinin yapılan bu Anayasa değişikliğini meşru görmesi pek kolay olmayacaktır, içine sindiremeyecektir. Resmi rakamlarla bille kıl payı çıkan bu Anayasa değişikliği Türkiye'yi aydınlığa kavuşturamayacağı gibi, daha karanlık günlere sürükleyecektir. Bir Anayasa toplumu bir cümle kucaklayabilmelidir ki hayırlı süreçlere yol açsın. Maalesef Türkiye’de bu durum sözkonusu olmamıştır.

Yapılan referandumun sonucu elbette AKP’yi sevindirmiştir, ancak onu daha fazla sevindiren husus; bazı Kürt İllerinde HDP'nin oylarındaki düşüşün olmasıdır. Yani daha önce AKP'nin Kürt illerinde aldığı oylara göre bu referandumda daha fazla oy almış gibi görülmesidir. Referandum sürecinden beri AKP’nin en fazla üzerinde durduğu bölgeler Kürt illeri olmuştur. Bu husus 16 Nisan gecesi tv'de konuşurken dinlediğim Erdoğan'ın sözlerine de yansımıştır. Erdoğan konuşurken özellikle bu hususa dikkat çekmiştir. Öyle zanediyorum eğer bu referandumun resmi rakamlarında HAYIR sonucu çıkmış olsaydı bille yine AKP sadece Kürt illerindeki ‘oy artışından’ ötürü sevinecekti. Zira Türkiye Cumhuriyetinin siyasi merkez noktası hep Kürdistan olmuştur, öyle de devam ediyor. Bunun çok sebeplerinin oldugu bilinmektedir.

Kürtler Açısından ne Değişiyor ?

Referandumda çıkan sonuca bakılırsa HDPnin, ve aynı zamanda diğer Kürt Kurumlarının, varolan siyasi duruşunu ciddi bir şekilde gözden geçirmesi önem arzediyor. Kürtler HDP’ye veya özgürlük mücadelesine sırt çevirmemiş, belki AKP’ye de oy vermeyerek, yada sandık başına gitmemeyerek HDP’ye uyarıda bulunmuştur. Bu neticenin ciddiye alınarak, bundan sonraki süreçte nasıl bir siyasi duruşun esas alınması gerektiği noktası ve kendini gözden geçirmenin bir işareti olarak önemle arzedilmiştir. Hendek çatışmalarının yarattığı sonuçların da bu noktada önemli rol oynadığını bilmek gerek.

16 Nisan’da çıkan sonuç devletin baskısı ile izah edilemez. Hiç bir zaman devletin baskıcı politikaları gerekçe gösterilerek yapılması gerekenlerin önünde engel olarak görülemez, gösterilse bile kimse kabul etmez. Doğru olan yol ; olaya mütevazi yaklaşıp sonuç çıkarmaktır.

Referandumdan önce değişik çevrelerden insanlarla yaptığım sohbetlerde yer yer şunu söylerdim ; «Biz Kürtler açısından EVET veya HAYIR hiç birşeyi değiştirmez. EVET çıksa da çıkmasa da Kürtler açısından devletin resmi zihniyetinde bir değişiklik olmaz» Şimdi de aynı görüşteyim. Referandumda EVET çıktı ama bizim için değişen birşey yok, kolay kolay olmaz da. Bir değişim olacak ise, olumlu veya olumsuz,  bunun yapılan referandum ile alakası olmaz. Fakat prensip olarak, yani yıllardır iktidarda olan AKP’nin icraatlarını dikkate alarak referandumda HAYIR cephesine destek verdim. Dolayısıyla referandumda EVET çıkmış olması, bir Kürt olarak, çok da hayıflandığım bir nokta olmamaktadır. Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da Kürdistan’da yine savaş olacak, bunun için devletin tüm gücü ve imkanları eskisi gibi, hatta daha fazla kulanılacaktır. HAYIR da çıkmış olsaydı yine aynı savaş yaşanacaktı. Dolayısıyla Kürtler için önemli olan devletin zihniyetinde olumlu bir değişikliğin olmasıdır. Erdoğan’lı veya Erdoğan’sız.

Ahmet Gülabi DERE  /  17.04.2017

3 Nisan 2017 Pazartesi

Avrupa’da Yükselen Aşırı Sağ


Bu yıl Avrupa’nın birçok ülkesinde seçimler var. Geçtiğimiz ay Holanda ve Bulgaristan’da seçimler yapıldı, önümüzdeki aylarda Fransa, daha sonra da Almanya’da seçimler yapılacak.

Son yıllarda Avrupa’nın genelinde aşırı sağcı partilerin yükselişte olduğunu hepimiz görüyorüz. Avusturya’da Cumhurbaşkanlığı kıl payı aşırı sağcı partiden kurtarıldı.  Bir daha ki seçimlerde aşırı sağcı partinin bu ülkede galip gelmeyeceğini kimse garanti edemez. Macaristan’da ise iktidarda olan aşırı sağcı bir partidir. Geçen ay Holanda’da yapılan seçimlerde aşırı sağcı partinin oylarında artış oldu. Bu durum giderek AB’ye üye olan tüm ülkelerde ağırlık kazanıyor. Yani yaşlı kıta olan Avrupa yavaş yavaş aşırı sağın etkisine giriyor. Bu gidişat tehlikeli bir yöne doğru evriliyor.

Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu 23 Nisan’da, ikinci turu ise 7 Mayıs’ta yapılacak. Şimdiden kimlerin ikinci tura kalacağı netleşiyor. Yapılan anketlere göre Emmanuel Macron ile Marine Le Pen yüzde 25’lerde, diğer adaylar ise gerilerde. Öyle anlaşılıyor ki Macron ile Le Pen ikinci tura kalacaklar. Daha önce olduğu gibi, merkez sağ ile sol’un destekleyecekleri aday Cumhurbaşkanı olacak, yani Emmanuel Macron.

Emmanuel Macron hayatında seçilmiş değildir, yani şimdiye kadar herhangi bir seçime katılmamış. Bu ilk seçimleri olacak. Hayatında katılacagi ilk seçimlerle Cumhurbaşkanı olursa Avrupa’nın yakın tarihinde ilk olmuş olacak. Tesadüfi veya bireysel bir başarı sonucu değil elbette. Macron özel  bir bankada çalışırken Mevcut Cumhurbaşkanı François Hollande tarafından Ekonomi Bakanlığına getirildi. Yaklaşık iki yıl kaldığı bakanlıkta yaptığı reforlarla sık sık adından bahsetirdi. Akabinde bir hareket başlattı ; Mouvement en Marche. Bir süre sonra da bakanlıktan istifa ederek kendi siyasi hareketinin başına geçip erkenden Cumhurbaşkanlığına adaylığını ilan etti.

Emmanuel Macron’un arkasında mevcut Cumhurbaşkanı François Hollande’ın olduğu söyleniyor. Fransa siyasetini takip edenler bilirler ki François Hollande halen açık bir şekilde Sosyalistlerin adayı olan Benoît Hamon’u desteklediğini beyan etmemiş. Bu yaklaşımı dolaylı da olsa Macron’un arkasında olduğu anlamına geliyor. Zaten kendi yakınında olanların bazıları şimdiden Macron’un desteklediklerini beyan etmişlerdir. Hatta Macron bakan olduğu dönemde başbakan olan Manuel Vals da ona desteğini beyan edenlerdendir. Fakat Macron özellikle Sosyalist Partinin adayı olmadığını, hatta sosyalist olmadığını söyliyor.

Fransız basınında yayınlanan kimi analizlere göre François Hollande’ın Macron’u destekliyor olmasının bir sebebi var ; aşırı sağcı Le Pen’in yaratmış olduğu korku. Eğer Macron olmasaydı Le Pen’in karşısında imajı oldukça zedelenmiş olan François Fillon ile Sosyalist Partinin sol kanadından olan Benoît Hamon zorlanabileceklerdi. Yani öyle bir durumda Le Pen’in kazanma ihtimali yüksek olacaktı. İşte bu noktada Fransa derin devleti devreye girerek Emmanuel Macron’u öne çıkarmıştır.  Bunda olumsuz bir şey görmüyorüm elbette, aşırı sağcı Marine Le Pen’in Fransa’yı soluksuz bırakacağına, Bankacı ve liberal Emmanuel Macron’un Cumhurbaşkanı olması daha isabetli olur.

Avrupa’da aşırı sağcı partilerin güç kazanması en fazla yabancı kökenlileri olumsuz etkileyecek, etkiliyor. Bu nedenle Avrupa seçimlerinde oy kulanma hakkına sahip olan tüm yabancıların tercihi net olmalıdır ; aşırı sağcılara karşı akıllı bir duruş.

Ahmet Gulabi DERE  /  02.04.2017