21 Nisan 2010 Çarşamba

20 yıl Öncesinden Bugüne


20 yıl öncesini hatırlıyorum, yani 1990 yılını. O zaman Kuzey Kürdistan’da serhildan süreci yeni başlamıştı, ülkemizin belli bazı bölgelerinde yavaş yavaş kitleselleşen bir güç oluşuyordu. Yurtsever olan insanlarımızda giderek kabaran duygular, umut veren çabalar ve geleceğe ilişkin hayaller birbirini güçlendirerek gelişiyordu. Özellikle Kürt aydın gençliğinde ciddi ciddi tartışmalar gelişiyor, mücadeleye katılım isteği öne çıkıyordu. Gerilla birlikleri çığ gibi büyüyor, türk ordusuna karşı yapılan eylemlerde büyük bir artış yaşanıyordu. Ve, ve çoğu Kürtlerde Bağımsız, Birleşik ve Demokratik Kürdistan hayali canlanıyordu. Benim de olgunlaşmaya başlayan gençliğim böyle bir atmosferde şekilleniyordu. Hayallerimiz büyük, geleceğe ilişkin umutluyduk.
20 yıl sonra, yani 2010 yılındayız. Yine Kürdistan’ın her alanında ve Kürtlerin bulundukları her bölgede mücadele devam ediyor. Dağlarda gerilla birlikleri, şehirlerde çeşitli kurum ve kuruluşların legal faaliyetleri ve onların yanı sıra özgün örgütlenmelerin ilegal çalışmaları devam ediyor. Yurtdışında ise, 1990’lara nazaran biraz daha az heyecanlı olsa da, toplantı, seminer, yürüyüş, miting, gece vbg etkinlikler düzenlenmektedir.

20 yıl önce kürt sorunu uluslararası alanda daha ciddi bir tartışma unsuru iken, bugün de, gerek Avrupa ve gerekse de diğer uluslararası güçlerin çeşitli kurumlarında, aynı sorun gündemdedir. Her ne kadar bazıları « Uluslararası güçler kürt sorununu gündemlerinden çıkarmışlar » deseler de gerçeğin öyle olmadığı aşikardir. 20 yıldan beridir verilen mücadele, paha biçilmez bir bedel sonucu da olsa, kürt halkı için inkarı mümkün olmayan bir düzey yaratmıştır. Ancak, 20 yıl önceki taleplere göre bir sonuçla karşılaşmayacağımız da gerçeğin ta kendisidir. Kabul etmezsek de, gerek dünyada gerekse de bölgemizde yaşanan durum ve ortaya çıkan yeni konjonktürel realite, öyle görülüyorki, bize bazı haksızlıkları kabul etirecektir. Haksızlık diyorum, çünkü Kürt halkının da diğer tüm halklar gibi kendi kaderini tayin etme ve özgür yaşama hakkına sahip olmalıdır. 20 yıl önceki hayalim buydu, bundan sonrakisi de öyle kalmaya devam edecektir. Bazı değerlerin hayali de hoş ve kiymetlidir.

20 yıl önceki Türkiye ile bugünki Türkiye arasında da ciddi bir paralelik vardır. Kürt realitesi ile ilgili bazı adımlar atılmış olmakla beraber, Kürtlerin ayrı bir halk olma hakkı henüz tanınmamakta ve bu konuda inkar ve kısmen de imha politikaları devam etmektedir. Eğer Kürtlerin özgürlük mücadelesi yenilmeyen bir halk gerçekliğini ortaya çıkarmamış olsaydı, 1930’lu yıllarda olduğu gibi, bugün de kaba güce dayalı imha politikaları sürdürülmüş olacaktı.

1990’larda Kürt milletvekilleri yaka paça meclisten alınıp cezaevine götürülürken, bugün ise halkın seçtiği bellediye başkanları benzer bir müameleyle karşılaşmakta, parti başkanı olan milletveili meclis üyeliğinden düşürülmekte ve üstelik çok sayıda polisin bulunduğu bir mekanda saldırıya uğruyor. 1990’larda milletvekilleri cezaevinde iken, bugün ise belediye başkanları aynı zindanların hücrelerindedirler. Varsın Taksim meydanı 1 Mayıs işçi bayramına açılsın, bunun Kürtlere karşı uygulanmakta olan politikalarla alakası yoktur.

Bu yazıyı okuyan bazıları şunu diyebilirler « 20 yılda hiçmi bir gelişme olmamıştır ?, bu kadar da inkarcı olmamak lazım », diyebilirler. Evet, ben de Türkiye’de bazı gelişmelerin olduğunu biliyorum , fakat burada önemli olan kürt sorunu ile ilgili durumdur. Sayısı birkaç yüz bin kişilik olan toplulukların bağımsız ve egemen oldukları bir dünyada olduğumuzu dikkate aldığımızda, bugün Kuzey Kürtlerine tanınan hak, hukuk ve adaletin abartılacak, hatta konuşulacak hiçbir tarafının olmadığını düşünüyorum.

20 yıldan beridir neden pek ciddi bir şeyin değişmediği konusunda herkesin kendine sorması gereken soruları vardır.

Ahmet DERE / 21.04.2010