23 Mart 2013 Cumartesi

Veda-i Silah

Bu yılki Newroz bayramı tarihi bir sürecin başlangıcı olmuştur. Abdullah Öcalan’ın mesajında silahlı mücadele döneminin bittiği açık olarak söylenerek bundan sonra siyasal mücadeleyle gereken kazanımların elde edilmesi vurgusu kesin bir şekilde ifade edilmiştir. Yani PKK açısından artık Türk Devletine karşı silahlı mücadele dönemi kapanmıştır. Daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi, aslında bu süreç 2005 yılından beri kapanmıştır ancak, gerek Türk Devletinin politik yaklaşımları gerekse de PKK çevresindeki bazı etkenlerden ötürü bu süreç 8 yıl aradan sonra deklare edilmiştir. Şimdi geriye dönüp bakıldığında insan şunu demekten kendini alamıyor ; Neden bu kadar insan hayatını kaybetti, neden bu kadar yıl Kürdistan halkı üretimden uzak tutuldu, neden binlerce insan yıllarını dört duvar arasında geçirmek zorunda kaldı ?
Silahlar miyadını doldurmuştur, hem de yıllar önce. Ne var ki Abdullah Öcalan bunu söylemeden önce kimse buna akıl etmedi, veya bunu söyleme cesaretini gösteremedi. Söyleyenler olsa da dikkate alınmadı, hatta kendilerine hakaret edildi (Osman Baydemir olayında olduğu gibi).

Zararın neresinden dönülürse kârdır mantığıyla hareket etmenin çok akıllıca olmasa da alkışlanması gerekir diye düşünüyorum. Hele hele bu zarar insanların hayatı ise ona son verme yaklaşımının daha güçlü alkışlanması gerekir.

Newroz’dan sonra türk medyasında yapılan yorumlarda alıştığımız uslüpten farklı bir yaklaşım görülmemektedir. PKK sıfır taleple silahlı güçlerini sınır dışına çıkaracağını ve daha sonra da silahlarını bırakabileceğini en üst yetkilisinin ağzından ve milyonlarca kişinin huzurunda deklare etmiş olmasına rağmen hala « PKK taktik yapıyor, acaba devlet ile PKK arasında ne gibi bir anlaşma sağlanmıştır » diye yorumlar ve analizler yapılmaktadır. Bunu söyleyenler de çok iyi biliyorlar ki devlet PKK’ye herhangi bir vaate bulunmamıştır. Devletin vaad ettiğini düşünmediğim ama yapması gerektiği açık olan şudur ; PKK’nin sınır dışına çıkmasını ve daha sonra da silahlarını bırakmasını kolaylaştırmak için bazı adımları atmak zorundadır. Devletin yapacağını söylemediği ama yapmak durumunda olacağı bu yaklaşımlardan ötürü « PKK’ye taviz veriliyor » diye bağıranların sesi oldukça gür çıkıyor. Bunların tek amacı PKK silahlarını da teslim etmeye geldiğinde vurulup imha edilmesidir.

Evet, Newroz’da okunan mesajda hiç bir talep yoktur, BDP’nin ileri sürdüğü ise tamamen silahlı güçlerin sınır dışına çıkmasını kolaylaştıran ve daha sonra da silahların bırakılmasına zemin hazırlayan taleplerdir. Yani eğer devletin silahlı güçleri Kürdistan dağlarında operasyon yapmazsa bu verilen bir hak değildir, veya PKK’ye verilmiş bir taviz değildir. Tam tersine akıllı bir devlet bu süreçte operasyon yapmaz ki PKK’nin silahlı güçleri çabuk ve hızlı bir şekilde sınır dışına çıksın. Sınır dışına çıkan PKK’lilerin silahlarını bırakması için ise akıllı devlet ya genel, ya da özel bir af çıkarır ki elinde silahları bulunan PKK’liler dağdan insinler. Ne operasyon yapmama ne de genel veya özel bir af Kürtlere verilmiş bir hak olarak görülmemelidir. Keza Yerel Yönetimlerin Yetkilerinin Genişletilmesi de öyle, eğer devlet yarın veya öbürsü gün Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Şartını imzalarsa bu PKK’nin veya BDP’nin taleplerine verilmiş bir cevap sayılmamalıdır. Zira yıllardan beridir Türk Hükümeti söz konusu bu şartı imzalayacağını taahut etmiştir ve Avrupa Konseyinin takvimine göre bunun 2013 yılında veya 2014 baharında gerçekleşmesi gerekir. Yarın veya öbürsü gün Türk Hükümeti bu şartı imzalarsa kimse kendine pay çıkarmamalıdır. Hele hele BDP bunu kendisi için bir diplomatik başarı olarak görmemelidir. Kürt halkını elde edilmemiş bir zaferle aldatmak kimsenin hakkı değildir.

Bazıları 2013 Newrozunu zafer bayramı olarak değerlendiriyor. 2005 yılından beri silahların bırakılması gerektiğini düşünen ve geçte olsa bu yıl başlatılan süreci olumlu görmeme rağmen ortada zafer niteliğinde bir şeyi göremediğimi de belirtmek istiyorum. Yani silahların bırakılmasını istemekle bugün atılan adımın zafer olduğunu söylemek aynı şey değildir. Silahların bırakılması sadece dönemi geçmiş bir aracı rafa kaldırmaktır, mücadele yeni ve modern yöntemlerle devam edilmesiyle ancak bir « zafer » elde edilebilir. Bu ise bundan sonra Kürtlerin yapacakları mücadeleyle bağlantılıdır.

PKK silahlarını bırakacağını işaret ettikten sonra, daha önce silahlı mücadelenin çok gerekli olduğunu söyleyen ve yazan kimi çevreler hiç istifini bozmadan bu sefer de yeni süreci ateşli ateşli savunmaya koyulduklarını göruyorum. Bu yaklaşımları gördüğümde tiksinmemek elde değildir. İnsan bu kadar kişiliksiz olmamalıdır. PKK’nin neden böyle bir adımı atmak zorunda kaldığını henüz anlamadan ona yalakalık yapmak kişilikli birine yakışmaz. Kimseye karşı çıkın demiyorum, ama kişilikli biri en azından susmasını ve süreci az da olsa anlamasını bilmelidir. Dikkat ettim, özellikle kürt basınından bazıları, ki bir çoğu pek de okunmayan sitelerde yazıyorlar, bu mücadeleye hiç bir değer katmamış olanlardır, ne kendisi ne de yakın ailesinden bedel ödememiş bu tür kişiler PKK’den ve ona yakın olan çevrelerden çıkar sağlamak için bukalemun gibi reng değiştiriyorlar.

Newroz’da atılan adım geri dönülmesi imkansız olan bir sürecin başlangıcıdır. Bundan sonra ne olacağını tahmin ediyorum ; herşeyden önce PKK ve ona yakın çevereler ciddi bir sarsıntıyı yaşayacaklardır. Silahlı mücadeleye göre eğitilmiş ve ona göre örgütlenmiş bir hareketin  rahat rahat siyasal bir çalışma ortamına adapte edilmesi zordur. Diğer taraftan silahlı mucadele beraberinde belli bir yaşam ve o yaşamı idame eden imkanları da yaratmıştı, oysa siyasal mücadelede bunlar kolay sağlanamıyor. Bu nedenle gelişecek olan süreç kendi içinde sıkıntılı bir durumu yaşayacağını şimdiden görmek mümkündür.

Eğer Kürtler demokratik bir zihniyeti esas alarak hareket ederlerse bence Newroz’da başlatılan süreç zafer olmasa da zaferi getirebilecek bir dönemin başlangıcı olabilir. Dolayısıyla bu yeni süreç hepimize hayırlı olsun diyorum.

Ahmet DERE  /  23.03.2013