24 Haziran 2020 Çarşamba

Alevi Dernekleri ve Asimilasiyon

Bir Halkın birden fazla dili, lehçesi, dini inancı olabilir, dünya´da bu konuda örnek verebilecek çok halk vardır. Ancak bir halkın birden fazla kimliği olamaz. Bireylerin birden fazla kimliği olsa da esas olan onun doğarken veya atalarının mensubu olduğu halka aidiyatıdır, kimliğidir. Kimlik derken de onu sadece bir kart olarak algılamamak gerekir, zaten burada mevzubahis olan da kart değildir.

Bir insan nasıl ki kendi anne ve babasından utanmıyorsa, onların çocuğu olduğundan iftihar ediyorsa, öyle de mensubu olduğu halktan utanmamalı ve onunla gurur duymalıdır. Hele hele kimliği elinden alınmak istenen ve bu nedenle de mücadele eden bir halkın mensu olmak sözkonusu ise o zaman iki kat daha fazla gurur duyulmalı, iftihar edilmelidir. Bunu sadece ben söylemiyorum, dünya tarihine geçmiş olan çoğu devrimci ve bilim insanı da aynı şeyi, farklı cümlelerle de olsa ifade etmişlerdir. Dolayısıyla bir Kürt bireyi sadece Kürt olduğundan dolayı iki kat daha fazla kendi ulusal kimliğiyle gurur duymalıdır, tıpkı diğer halkların çocukları gibi.

Neden bu konuyu ele aldım ? Maalesef gördüklerim, duyduklarım ve okuduklarım beni bu konuyla ilgili bu yazıyı kaleme almamı zorunlu kılmıştır.  Gelelim esas noktaya; yaşadığımız Avrupa´da Kürdistan’ın her yöresinden insanlarımız bulunmaktadır. Bunlar arasında sunnisi, alevisi, ezidisi ve ateisti vardır. Herkes istediği gibi kendi inancını yaşayabiliyor, buna kimse engel olmuyor, olamaz ve de olmamalıdır. Bu konuda bir sorun yok, birileri rahatsız olsa da genel bir sıkıntı haline gelmiyor. Ancak, özellikle son yıllarda, bazı Alevi Kürtler yavaş yavaş kendilerini salt alevi olarak görmeye başlamışlar. Çoğu zaman ve yerde Kürt olduklarını söylemeden sadece « Ben Aleviyim » demektedirler. Adeta Aleviliği kendi ulusal kimliği gibi görmektedirler. Bu anlayışta olanların büyük çoğunluğu da, ne yazık ki Alevi Derneklerine üyedirler. (Burada CEM Vakfı´na bağlı dernekleri kastetmiyorum, onların misyonu zaten açıktan tüm Alevileri devşirmektir, benim bahsi konu yaptığım AABF’ye bağlı olan derneklerdir) Bu paradoksal durum adeta Alevilerin veya Aleviliğin genel bir yaklaşımı gibi  gösteriliyor. Oysa değil, Alevi inancı hiçbir zaman kişiyi asimile etmez, tam tersine bu inanca mensup herkesi kendi öz kimliğiyle kabul eder, dilini, kültürünü geliştirmesine yardımcı olur. Üzülerek bellirteyim ki bugün Türkiye ve Avrupa´da bulunan Alevi Derneklerinin büyük çoğunluğunda asimilasyon ve devşirme politikaları egemendir. Bu politikalar özellikle Kürtlere yönelik kulanılmaktadır.

Türkiye´de baskıcı devlet politikaları nedeniyle Alevi Derneklerinde türkçenin hakim olmasını anlıyoruz ancak aynı şey Avrupa´daki Alevi Dernekleri için söylenemez. Herkesin özgürce dilini konuşabildiği Avrupa´da, üyelerinin büyük çoğunluğunun Kürt olmasına rağmen Alevi Derneklerindeki faaliyetlerin yüzde 90’ı türkçe yapılmaktadır. Cemevlerinde yapılan dini ritüellerin, ibadetlerin neredeyse yüzde yüzü türkçe yapılmaktadır. Oysa bu dini ibadetlere katılan bir kısım yaşlı üyeler yeterince türkçe anlamıyor, konuşamıyor. İnsanın tuhafına giden şey ise; bizim insanlarımızın bu durumdan rahatsız olmamasıdır. İşte bu çok derin ve tehlikeli bir asimilasiyon durumu olup aynı yaklaşımın içselleşmiş olduğunu gösteriyor. İnsanların farketmeden benimsedikleri negatif bir hal / vaziyet / gaye çok tehlikeli bir potansiyeli bağrında taşıyor. Alevi Derneklerinin yönetiminde yer alan çoğu insanımızın da bunun farkında olmadığını biliyorum. Zaten tüm asimilasiyon politikaları bu şekilde dolaylı yapılır, hiçbir sistem açık açık ´sizi asimile ediyorum’ demez.

Avrupada bulunan kaç tane Alevi Derneğinde çocuklara yönelik kürtçe kurslar veriliyor ? Birkaç tanesinde belki olabilir, ama ben hiç görmedim, duymadım da ! Ancak bu derneklere üye olan Kürtlerin yarısından fazlasının çocukları okullarda verilen türkçe derslere gidiyorlar (özellikle Almanya´da). Bu okullarda yapılan 23 Nisan şenliklerine katılıyorlar. Acaba kürtçe ders veren mi yok ? Hiç zanetmiyorum, bağlama derslerini verebilenden daha kolay kürtçe ders verebilen bulunur, yeter ki bu noktada istekli olunsun.

Türkiye ve Kürdistan’daki Alevi Derneklerini bilmiyorum ama Avrupa´daki derneklerin hepsinde kitaplık bulunur. Gidip baktığımızda kitapların çoğu türkçe, geriye kalanları da Avrupa dillerinde. Her bir dernekte ancak bir elin parmakları kadar kürtçe kitap bulunur, hatta bazılarında hiç yok. Oysa binlerce kürtçe kitap var ve temin edilmesi de çok kolay. Sadece kürtçe kitap değil, Kürtlerle ilgili türkçe veya başka dillerde yazılmış kitaplar bile çok az bulunur Alevi Derneklerinde. Yine sık sık Türkiye Sorunları ile alakalı Konferans ve Seminerler düzenleniyor bu derneklerde, acaba kaç tanesi kürtçe yapılıyor ? Ben kendim bulunduğum alanlarda hiç görmedim, duymadım da. Acaba kürtçe Seminer veya Konferans veren mi yok ? Hayır hemen her alanda bu konuda yetenekli insanlarımız vardır.

Alevi Derneklerinin sözkonusu bu durumundan ötürü Alevi bazı Kürtler üye olmuyorlar, destek vermiyorlar. Oysa doğru bir yaklaşım gösterilse, yani türklüğün ve türkçenin önem gördüğü kadar kürtlük ve kürtçe de değer görse bu derneklerin gücü daha da artar. Güçlenen bu dernekler hem Alevi Türklere hem de Alevi Kürtlere ve  aynı zamanda Alevi Araplara da daha iyi hizmet edebilirler. Biliyorum, bazı derneklerde bu yönde adım atıldığında Türk asıllı bazı Alevilerde önyargılar gelişiyor, adeta ´Kürtler burayı ele geçirmek istiyorlar’ biçiminde yaklaşımlar gelişiyor ve bu kimi Türk Alevileri sözkonusu derneklerden uzaklaştırıyor. Bazı Türk Alevilerin uzaklaşmamaları için Kürtlerin kendi kimliğinden, dilinden ve kültüründen vaz mı geçmeleri lazım ? Elbette hayır ! Ne Kürt Türkü yadsımalı nede Türk Kürdü. Alevi felsefesinin özünde varolan HAK herkes için eşit bir şekilde savunulmalıdır.

Bu yazımdan ötürü birileri beni Alevi karşıtı görebilir, hiç de değilim. Tam tersine çıkardığım Avantaj Post dergisinde Alevi Derneklerinin faaliyetlerine yer verdiğim kadar başka konulara o kadar yer ayırmıyorum. Bu yazdıklarımdan daha fazlasını geçmişi Aleviliğe dayanan arkadaşların kendileri de söyliyorlar. Yazmaya cesaret edemediklerine bakmayın, ama öyle düşündüklerini, konuştuğumuzda da ifade ettiklerini çok iyi biliyorum. Dolayısıyla bu derneklerin yönetiminde yer alanların kulahını önüne koyup biraz düşünmelerinde fayda vardır. Değer verdiğimiz bu dernekleri birer asimilasiyon mekanizmasına dönüştürmesinler. Ayıptır, günahtır.

Ahmet Gülabi DERE
23.06.2020

10 Haziran 2020 Çarşamba

İmha ve İnkar Politikaları Boşa Çıkarılmıştır, Zaman Birlik Olma Zamanıdır


 
Kürtler Ortadoğunun kadim halklarından biri olmasına rağmen halen gerçekliğini inkar etmek isteyen politikalara karşı mücadele etmektedir. Bu mücadele daha da devam edecek ancak inkarcı politika yürüten devlet ve yandaşları boşa kürek salamaktadırlar. Zira Kürt ve Kürdistan gerçekliği, özellikle geçen yüzyılın ikinci yarısından bu yana verilen mücadele ile bu eşik aşılmış olup geriye dönülmesi mümkün olmayan bir sürecin önü açılmıştır. Dolayısıyla artık Kürt gerçekliğinin, kimliğinin inkar edilmesi sözkonusu olamaz. İnkarcı politikalar ne denli geliştirilirse geliştirilsin amacına ulaşması mümkün değildir. Bu çok çok önemli bir nokta olmakla birlikte devamının getirilmesi, yani Kürtlerin de dünya halkları düzeyinde bir yere sahip olmalarını sağlamak için daha önemli bir görev ve sorumluluğu beraberinde ortaya çıkarmıştır.

Geldiğimiz noktaya varmak kolay olmamıştır elbette, bu yolda çok bedel ödenmiştir. Tüm parçalardaki Kürtler, Kafkasya ve Avrupadaki Kürtler dahil olmak üzere, bu mücadelede emek vermiş, bedel ödemiştir.  Sadece örgüt ve partiler değil, aynı zamanda çok sayıda aşiret, meslek grupları, sendika vbg çevrelerin de bu noktada önemli düzeyde emek ve çabaları olmuştur. Elbette mücadeleye az katılan ve hatta ona karşı engel olanlar da olmuştur, halen de sömürgeci güçlerle birlikte olan Kürtleri görüyoruz. Fakat genel anlamda bugüne varmada bircümle Kürtlerin emeğinden sözetmek en doğru yaklaşım olur.

Geçen yüzyılın ikinci yarısında Kürdistan’ın her dört parçasında da sömürgecilere karşı mücadele verildi. Başta KDP, PKK, YNK olmak üzere Kürdistan’ın her parçasından onlarca örgüt ve parti bu mücadelede yer aldı, bedel ödedi. Ne varki Kürt Örgüt ve Partileri arasında sürekli didişmeler, birbirini kabulenmeme, hatta yer yer de birbirine karşı şiddet kulanma durumları da olmuştur. Halen de bazı örgütlerin diğerlerine karşı hasımane yaklaşımları mevcuttur. Sık sık Ulusal Birlikten yana çağrıların yapılmasına, çeşitli inisiyatiflerin alınmasına ve bu noktada girişimlerin olmasına rağmen Kürt Örgüt ve Partileri arasındaki sorunlar giderilemiyor, bir araya gelinmiyor. Zira her örgüt ve parti kendi penceresinden Ulusal Birliğe bakıyor, dar çıkarlarını önceliyor. Dolayısıyla artık klişeleşmiş ulusal birlik çağrıları da anlamsızlaşmıştır. Bir istisna dışında ; eğer kürt örgüt ve partilerinden tamamen bağımsız bir inisiyatif gelişip herkese aynı mesafede durup bu konuda ciddi bir çaba sarfederse bir gelişme yaşanabilir, aksi halde, Ulusal Birlik yolunda boşa kürek salanmış olur. Ne yazık ki mevcüt Kürt Örgüt ve Partilerin zihniyeti bundan farklı bir söylem geliştirmemize imkan tanımıyor.

Yazımın başında da vurguladığım gibi, Kürt Halkı inkar ve imha çizgisini çoktan aşmıştır. Artık hiçbir güç Kürtleri ne inkar edebilir nede imha edebilir. Esas sorunumuz artık kendimizi inkar ve imha politikalarından korumak değil, kendimizi ulusal, bölgesel ve de uluslararası düzeyinde güç sahibi yapmak ve hakımız olanı almak ve onu layıkıyla temsil edebilme kabiliyetine ve yetkiye kavuşturmaktır. Bunun da sağlıklı bir birliktelikten geçtiğini biliyoruz, bilmek zorundayız. Kimi buna Ulusal Birlik, kimi Siyasal Birlik, kimi ise Ortak Çıkar Birliği veya daha farklı adlandırarak diyebilir, savunabilir. Benim için önemli olan Kürtlerin asgari düzeyde de olsa müşterek çıkarları etrafında bir araya gelebilmeyi başarmalarıdır. Ideolojisi, inancı, siyasi görüşü, geçmişi ne olursa olsun halkımızın çıkarına olan bir noktada biraraya gelmektir. Geçmişte de, bugün de tüm gayem bu uğurda birşeyler yapmak olmuştur.

Son yıllarda Kürt Ulusal Birliğini oluşturmaya dönük yapılan hemen hemen tüm çalışmaları takip ettim. Ne var ki hiçbir çalışmayı doyurucu, kapsayıcı, toparlayıcı ve de en önemlisi tarafsız göremedim. Nitekim şimdiye kadar başarılı olan bir çalışma da sözkonusu değildir. Bu hiç de sevindirici bir durum değildir, tam tersine üzüldüğüm bir tablodur. Bunca mücadeleden sonra halen dar sınıfsal, örgütsel ve aşiretsel çıkarlardan ötürü bir araya gelememenin izahatı yapılamaz. Acı bir tablodur ancak bizim gerçekliğimizdir. Ne zamana kadar bu örgütsüzlüğün, birlik olamama durumunun süreceğini bilemeyiz. Bir an evel dürüst, tarafsız ve ciddi bir inisiyatifin gelişmesi elzemdir. Evet artık inkar ve imha olamayız ama sürekli de tür be tür zorbalıkların hedefindeyiz, buna karşı Ulusal Birlik setini oluşturmak durumundayız.

Halk olarak verdiğimiz mücadele ile elde etmiş olduğumuz kazanımlar ne yazık ki parselenmiş durumdadır. Her parseli elinde tutan örgüt veya partiler kendi dar çıkarları dışında kimseye hizmet ettiklerini göremiyoruz. Az olsun benim olsun mantığı hemen hemen tüm kürt örgüt ve partilerinde hakim. Çok acıdır ki bu dar ve kısır anlayışa şakşakcılık yapanların sayısı da az değildir. Bir örgüt diğer örgüte karşı hakaret ettiğinde bakıyoruz onu alkışlayanların sayısı hiç de az değil, diğer örgüt başka bir örgüte aynı hakaretleri yaptığında yine ortalıkta hiç de az olmayan şakşakçılar vardır. Böyle bir halk olmaktan çıkmalıyız, yeri geldiğinde yıllarca emek verdiğimiz örgüt veya partiyi ulusal çizgiye çekebilmeliyiz. Ne PKK’nin KDP’ye, ne de KDP’nin PKK’ye veya başka bir örütün diğer örgütlere hakaret etmesine müsaade edilmemelidir. Halk olarak iç çelişki ve catışmalardan çok çekmişiz, buna dur demek de halk olarak kendi görevimiz olarak bilmeliyiz.

Son olarak şunu bellirtmek gerekir ; bir an önce bu dar ve kısır çerçeveden çıkıp tüm halkımızın çıkarlarını koruyan bir mücadele anlayışına ulaşma zamanı gelmiş, geçiyor. Ya var olan örgüt ve partilerin değişerek bunu gerşekleştirmeleri, yada yeni bir inisiyatifin ortaya cıkması lazım. Aksi durumda belki inkar veya imha olamayız ama bu belengaz durumdan da çıkamayız. Sanırım Kurdistanî düşünen hiçbir birey buna hayır demez.

Ahmet Gülabi DERE
10.06.2920