15 Ekim 2012 Pazartesi

Yeni bir Tarihsel Süreç ve Batı Kürdistan


21. yüzyılın başlangıcı aynı zamanda yeni bir sürecin de çıkış noktası olmuştu. Geçen 12 yıllık süre tarihsel öneme sahip olan ve « Yeni Süreç » olarak adlandırdığımız bu dönemin temel taşlarinin yerine oturtulmasına zemin hazırlamıştır. Önümüzdeki 10 yıl bu noktada bellirleyici olacaktır.

« Yeni Süreç » olarak değerlendirdiğimiz olgunun merkezi halkası Ortadoğu bölgesi olmakla birlikte tüm dünyada etkisi olacaktır. Amerika ve Avrupa kıtaları bu sürecin baş aktörleri rolündedirler. Sözkonusu bu sürecin en ağır ve yıkıcı safhası ise Ortadoğu’da yaşanacaktır. Bu bölge uygarlık tarihinin en ağır yükünü omuzladığı gibi bundan sonra da benzer bir kaderi yaşayacaktır.
 
Yeni Sürecin geliştirilmesinde Arap Baharının büyük bir rolü vardır ve onun önemli bir ayağını oluşturan Suriye’deki Baas Rejimi direnmeye devam ediyor. Rusya, Çin ve İran’ın desteğiyle devam eden sözkonusu bu direnişin ne zamana kadar sürdürülebileceğini kestirmek pek zordur. Başta ABD olmak üzere, emperiyalist güçlerin Suriye konusunda kesin bir kararlılığa sahip olmadıkları, vizyon noktasında bir sorun yaşadıkları pekala görülmektedir. Dolayısıyla Suriye durumunun daha uzun bir süre tartışma platformlarında oyalanacağı, ülkedeki iç savaşın orta vadeli bir zamana yayılacağı anlaşılmaktadır.
 
Suriye ile ilgili bellirsizlik devam ettiği müddetçe Türkiye rahat etmeyecek, rahat bırakılmayacaktır. Bir taraftan Suriye’den kaçanların Türkiye’ye sığınması ve her gün sayılarının artması, diğer taraftan da Batı Kürdistan’da Kürtlerin yavaş yavaş denetimi eline alması ve bunun Türkiye tarafından öcü gibi görülmesi en fazla emperyalist güçlerin hesaplarına gelmektedir. Türkiye yavaş yavaş çıkılmaz bir girdaba sürüklenmektedir. Kürtlerin Suriye’de güç kazanması türk devleti ve hükümetinin bu girdaba sürüklenmesi için yeterli neden sayılmaktadır. Akçakale olayı ve sonrasında yaşananlar Türkiye’de ciddi bir müdahalede bulunma hazırlıklarını hızlandırmaktadır. Moskova-Şam seferini yapan Suriye uçağının indirilmeye zorlanması ve Türk yetkililerinin diplomasi alanındaki diğer  tüm çabaları da olası bir müdahaleye zemin hazırlama amaçlı yapıldığını görüyoruz.
 
Bati Kürtleri açısından olaya bakıldığında, herşeyden önce Türkiye’nin Batı Kürdistan’a karşı olan yaklaşımının yanısıra, Suriye Muhalefetinin de pek güvenilebilir olmadığını, oradan kaynaklı ciddi bir tehlikenin olduğunu belirtmek lazım. Suriye’de iç karışıklıkların başladığı ilk aylarda PYD’nin nötr kalmaya çalışması, hatta dönem dönem Baas Rejimine yakın bir duruş sergilemesi ciddi bir handikap oluşturmuş, olumsuz etkisi daha da devam edecektir. Mevcut durumda iç savaş sürdüğü için Baas Rejimi Kürtlere karşı herhangi bir şey yapmamaktadır, veya yapamamaktadır, muhalefet ise yer yer hasımane yaklaşımlar göstermektedir. Baas Rejiminin olası yıkılması durumunda ve neticesinde de oluşturulacak yeni yönetimde Kürtlerin de Muhalefet ile birlikte yer almaları kolay sağlanabilecek bir konsansüs olarak görülmemektedir. Bu durum ise bağrında ciddi tehlikeleri barındırmaktadır.
 
Gelişen bu Yeni Süreç hem Türkiye açısından ve hemde Kürtler açısından da tehlikelerle dolu olduğunu belirtmekte fayda vardır. Devam eden gerilla savaşına bir de Batı Kürdistan’a karşı yapılacak olası bir savaş Türkiye’yi tam bir ateş çemberine alacaktır. Kaybedeceği pek ciddi bir şeyi olmayan Kürtlerin yapacağı tek şey şimdiye kadar geliştirmiş oldukları özgürlük mücadelesiyle elde ettikleri değerleri korumak ve ortaya çıkacak olası bir tarihsel fırsattan en iyi bir biçimde yararlanmaktır. Bu kaçınılmaz bir görev olarak tüm Kürtlerin omuzundadır.
 
Gelinen aşamada, genelde Ortadoğuda, özelde de Suriye’de Kürtlerin belli bir statü sahibi olmaları önünde hiç bir güç  engel olamayacaktır. Bu noktada Kürtlerarası birliğin rolü daha fazla önem arzetmektedir. Mevcut durumda Suriye’deki Kürtler arasında ciddi bir sorun görülmemekle birlikte, önümüzdeki süreçte farklı seslerin çıkma ihtimali büyüktür. Zira Batı Kürdistan’da sadece PYD ve taraftarları yoktur, başta KDP ve YNK’ye yakın parti ve gruplar olmakla birlikte, çok sayıda örgüt güç mücadelesi içerisindedir. Suriye muhalefeti içinde yer alan ve başından beri çalışmalarında yer alan örgütler vardır, mevcut durumda Suriye Ulusal Konseyi’nin başkanı olan Abdülbasid Seyda da bu örgütlere yakın biridir. Söz konusu örgütlerin PYD’ye olan yaklaşımının da pek iyi olduğunu söyleyemeyiz. Türkiye’nin de karıştırıcı ve provokatif yaklaşımını dikkate aldığımızda gelecekte ne gibi sorunların yaşanabileceğini kestirebiliriz. Hatay üzerinden türk devleti muhalifleri kendine bağımlı hale getirmeye çalışıyor. Bu durum Suriye’deki Kürtler için ciddi bir tehlikedir.
 
Mesut Barzani’nin AKP’ye yakın bir duruşa sahip olmasına rağmen Suriyeli Kürtlerle ilgilenmesi - ki Türkiye bundan pek rahatsızdır- hem olumlu ve hem de bazı tehlikeleri önleyebilmektedir. Henüz sürecin başında iken Batı Kürtlerinin kendi aralarında iyi bir konsansüs sağlamaları çok önemlidir. Bu noktada PYD’nin yapıcı olması ve fedakarlık yapması gerekir. Tüm Kürtler açısından sağlıklı bir birliktelik geleceğin garantisidir.
 
Ahmet DERE  /  15.10.2012