14 Aralık 2020 Pazartesi

AB-Türkiye Müzakereleri ve yanlış analizler

AKP Hükümetinin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye-AB Müzakere Süreci başlamıştır. Resmi olarak 2005 yılından beri müzakereler devam ediyor. Ve fakat 18 yıllık AKP iktidarı süresince bu noktada pek de önemli gelişmeler yaratılmamış, hiçbir müzakere fasılı tamamen kapatılmış değildir.

Geçen 10-11 Aralıkta yapılan AB Liderler zirvesinde Türkiye ile ilgili yaptırım kararı tartışıldı. Normal olarak AB ile müzakere sürecinde olan bir ülkeye karşı yaptırım tartışılmaz bile, ancak Türkiye normal bir ülke olmadığı için yaptırımı tartışmak ve hatta uygulamak AB açısından çok olağan olmuştur. Fakat beklenen yaptırım kararları alınmadı, daha çok Mart 2021’de yapılacak zirveye bırakıldı. Bunun nedeni ise ABD’de yapılacak olan yönetim değişikliğinin yaratacağı yeni bir durumun olabilmesidir. Joe Biden’in 20 Ocak 2021’de ABD Başkanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte Türkiye’ye ilişkin yeni bir stratejinin devreye girme olasılığı AB Liderlerini böyle bir erteleme kararı almasına yol açmıştır.

AB Liderler zirvesinin bu yaklaşımından sonra Türkiye’de bu konu ile ilgili yoğun bir tartışmadır almış başını gidiyor. Adeta Avrupa Birliği yeniden keşfediliyorcasına tüm tv kanalarında programlar yapılıyor. Sözde analizcilerin yaptıkları değerlendirmelerin çok yanlış olduğunu belirtmek gerekiyor. AB ile Türkiye arasındaki sorunların temel kaynağı Kıbrıs'a bağlanıyor ve bu noktadan hareketle yeni politik yaklaşımların geliştirilmesi gerektiğine dikkatler çekiliyor. Oysa esas sorun TC’nin Kürtlere olan yaklaşımıdır. Brüksel ve Strasbourg’un nabzını çok yakından takip eden birisi olarak bellirtmeliyim ki AB açısında Türkiye’nin birliğe alınma sürecinde temel sorun teşkil eden husus Kürt Sorunudur. Ancak AB yetkilileri bu konuda Türkiye’ye karşı samimi davranmadıkları için Kürt Sorununu çok açık bir şekilde dilendirmiyorlar. Bir anlamda kendi çıkarları gereği, yani Türkiye ile müzakereleri sürece yaymak için, Kürt Sorununun yara bere içerisinde kalmasını arzuluyorlar.

Konuştuğum Avrupalı her yetkili Türkiye'de Kürt Sorunu adil bir çözüme bağlanmadığı sürece AB'nin kapıları bu ülkeye açılmayacağını belirtiyorlar. Kürt Sorununa çözüm demek Türkiye'de Demokrasi ve İnsan Haklarının normaleşeceği anlamına geliyor. Bu da AB'ye giriş için kapıların aralanmasını zorunlu hale getireceği manasına geliyor. İşte bu durum Türkiye’nin üyeliğine karşı olanların hoşuna gitmiyor. Bir taraftan Kürtlerin dostlarıymış gibi davranırken, diğer taraftan da sözkonusu sorunun kanayan bir yara olarak kalmasını arzuluyorlar.

Türkiye’de çokça tartışılan adeta AB’nin tek önkoşulu gibi gösterilen Kıbrıs sorunu Rumların istediği gibi bir çözüme bağlansa bile yine AB'nin kapıları açılmaz, açılamaz. Bunu bir kere TC yetkilileri ve analizcileri anlamalıdırlar. Brüksel ve Strasbourg’un kapalı kapıları ardında Kıbrıs Sorunu pek de önemli görülmediğini belirtmek lazım. Zaten ne Kıbrıslı Rumların ne de Kıbrıslı Türklerin yaşadıkları sıkıntılı ciddi bir durum sözkonudur. İki kesim arasında sınır diye birşey de kalmamıştır. Çok sayıda Kıbrıslı Türkün Kıbrıs Pasaportunu aldığını biliyoruz. Sadece AB açısından sorun teşkil eden husus türk askerinin adada bulunmasıdır.

Biz Kürtler şimdiye kadar Türkiye'nin AB'ye girişine karşı çıktık, bu yönde lobi faaliyetlerini yaptık. Değişik Kürt kurumları adına bu konuda yıllarca çalışmalarım olmuştur. Ancak gelinen noktada artık tersi bir yaklaşım içerisinde olmamız daha mantıklı olur diye düşünüyorum.

Türkiye'nin AB'ye yaklaşması demek demokratikleşmeye daha yakın olması demektir. Bu nedenle Türkiye'nin AB'ye olası bir girişi Kürt Sorununa adil bir çözümün bulunması için daha elverişli koşulları yaratacaktır. Bir anlamda Kürt Sorunu AB Sorunu haline gelecektir. Gerçekleşme ihtimali pek uzak görülen Türkiye’nin AB’ye girişi sözkonusu olursa o zaman bizim muhataplarımız sadece dingo’nun ahırı haline gelmiş TBMM olmayacak, daha çok Brüksel ve Strasbourg’daki Avrupa Parlamentosu olacaktır. Belki de bu nedenle hem AB yetkilileri hem de TC yetkilileri birliğe üye olmasını istemiyorlardır. Mantıklı düşünürsek bu durum her iki kesimin de işine geldiğini görürürüz.

Ahmet Gülabi DERE  /  13.12.2020