21 Şubat 2014 Cuma

Bağımsız Kürdistan Fikri

Halk olma özelliklerine sahip olan her topluluk kendi kendini yönetmeyi, dolayısıyla kendi devletine ve bağımsız ülkesine sahip olmayı arzular. Bu arzu ancak düşmüş, düşkün ve kendi özüne tamamen yabancılaşmış olan topluluklarda olmayabilir.

21. Yüzyılda gelişen bağımsızlık mücadeleleri peş peşe ulus-devletlerin oluşmasına yol açmıştır. Günümüze kadar küremizde 200’den fazla ülke olup, sadece BM tarafından resmen tanınan 192 ülke bulunmaktadır. Halen kendi kendini yönetemeyen veya kendi kendini yönetmelerine fırsat verilmeyen halklar vardır, Kürt Halkı da onlardan biridir.

Bir halkın bağımsızlığı ve özgürlüğü başka halklardan veya güçlerden istenmez, istenemez. Şimdiye kadar gerçek bağımsız olan her halk kendi öz mücadelesiyle bunu elde etmiştir. Başkaları tarafından lütfedilen bağımsızlığın pek değeri olmadığı gibi gerçek manada bağımsız da değildir. Dolayısıyla küremizde varolan 200’den fazla ülkenin az bir kısmı gerçekten bağımsız değildir, başka güçlerin boyunduruğu altındadırlar.

Kürt Halkının şimdiye dek bağımsızlığını elde edememiş olmasının çok sebepleri vardır ; bunlardan bir tanesi Mezopotamyanın uygarlık tarihinde başlıca bir rol oynamış olup Kürdistan’ın da bu bölgenin merkezinde yer alıyor olması olmakla beraber, değişik güçlerin buraya hakim olma istemeleri ve bunun yol açtığı savaşlar olarak sıralayabiliriz. Sürekli dünya güçlerinin savaşlarına sahne olan bir bölgede kendi birliğini geliştirmenin ve kendi kendini yönetmenin pek kolay olmadığını bilmek gerekiyor. Bu nedenle günümüze kadar birliğini geliştiremeyen, kendi devletini kuramayan, bağımsızlığını ilan edemeyen Kürt Halkının durumu pek yadırganmamalıdır. Bu noktada Kürtlerin eksiklikleri, elleştirilecek yanları çok olmakla birlikte, bağımsızlığını henüz elde edememiş olmasının temel sebepleri sadece kendisiyle sınırlı değildir.

21. Yüzyılın ilk yarısında dünyada yaşanan bağımsızlık mücadeleleri Kürtleri de etkilemiştir. Bu nedenle Kürdistan’da çeşitli ayaklanmalar yaşanmıştır. Ne var ki kendi birliğini oluşturamayan halkımızın tüm ayaklanmaları boşa çıkmış, bastırılmış ve katliamlarla son bulmuştur. Bunun Mezopotamya üzerinde yaşanan egemenlik savaşlarıyla direkt bağlantılı olup, aynı durumun halen de geçerli olduğunu kimse inkar edemez.

Kürtlerin geçen yüzyılı sürekli bir mücadele ile geçmiştir. Her parçada sömürgeci güçlere karşı ayaklanmalar yaşanmış, kısa ve uzun dönemli mücadeleler verilmiştir. 1970’lerden sonra verilen bu mücadeleler dünyada yaşanan diğer halkların ve sınıfsal mücadelelerden de etkilenerek daha çağdaş bir hal almıştır. Gerek Kuzey, gerekse de Güney ve Doğu parçalarında gelişen hareketler bu sebeplerden dolayı daha uzun ömürlü ve başarılı olmuşlardır. Henüz Ulusal bir Birlik ve Bağımsız bir Kürdistan yaratılmış olmasa da önemli ölçüde Kürtler kendi kendini yönetmeye aday bir halk olma yolunda mesafe katetmişlerdir. Yani Bağımsız bir Kürdistan artık hayal değil, gerçek olabilecek bir olgu haline gelmiştir. Bu gerçekliğin gözardı edilmesi büyük bir yanılgı olacaktır.

Son dönemlerde Bağımsız Kürdistan ile ilgili değişik tartışmalar yaşanıyor. Bu tartışmalara katılanlar arasında bazıları var ki kendine kürdüm demeye yakışmayan ifadeler kulanmaktadırlar. ‘Bağımsız Kürdistan fikrini çöpe attık’ diyecek kadar seviyesi düşük sözler kulanılmaktadır. Bunca mücadele verildikten ve bedel ödendikten sonra böyle konuşanları ve böyle düşünenleri ne ile sıfatlandıracağımı bilemiyorum. « Bağımsız Kürdistan fikrini çöpe attık » diye düşünmenin bile Kürt Halkına ve onun mücadelesi uğruna şehid düşenlerin anısına büyük bir hakarettir. Bu düşünceyi ifade eden birinde eğer azıcık da olsa bir kürtlük ruhu varsa onun bile kalbinin derinliklerinde Bağımsız Kürdistan’ın olduğuna inanıyorum. Yok eğer bu durum  bile sözkonusu değilse o zaman ilgili kişi veya kişilerin kürtlüğünden büyük şüphe etmek gerekir.

Şunu belirtmek gerekiyor ki, samimi bir şekilde Kürt Halkının Özgürlüğü uğruna mücadele veren her bireyin gönlünde Bağımsız Kürdistan sevgisi vardır. Bügüne kadar dağlarda savaşarak şehid düşen tüm kahramanların gönlünde Bağımsız Kürdistan sevgisi olmuştur. Şahadette ulaşan bu kahramanların çoğu son nefesini verirken bile Bijî Serxwebûna Kurdistanê sözü olmuştur. Bugün Kürdistan dağlarında bulunanların da büyük bir bölümü Bağımsız Kürdistan için orada olduğunu düşünür ve hayal eder. Cezaevinde bulunan Kürt devrimcileri arasında birileri Bağımsız Kürdistan fikrini ‘çöpe atmış’ olduğunu söyleseler de o lanet olası dört duvar arasında bulunanların yüzde doksanı yine Bağımsız Kürdistan düşüncesi ve hayaliyle direnebiliyor. Bir hafta önce Kürdistan’ın birçok şehrinde ve Avrupa’da ‘Uluslararası Komployu Protesto’ amaçlı yürüyen kitlenin yüzde 90’ı yine bu amaç ve hayal ile adımlarını atmıştır. Evinde şehitlerin posterlerini asan her Kürt ailesinin esas arzusu da Bağımsız Kürdistandır.

Evet, bizim bazı BDP’li arkadaşlar da dönem dönem ‘Biz Bağımsız Kürdistan diye birşey istemiyoruz’ diyorlar. Eğer bu arkadaşlar Newroz öncesinde halkın önüne çıkıp aynı şeyi söyleseler 21 Mart günü Diyarbakır Newroz Alanında sadece kendilerini bulurlar, arkalarında kimse olmayacaktır.

Yukarıda yazdıklarımdan Bağımsız Kürdistan’ın kolay gerçekleşeceğini düşündüğüm anlamı çıkarılmamalıdır. Bu noktada en realist düşünenlerden biri olduğumu söyleyebilirim. Bugünden yarına bu hayalin gerçekleşebileceğini söylemek büyük bir saçmalıktır. Mezopotamyanın tarihine baktığımızda, ve de Kürtlerin bu denli parçalanmışlığını düşündüğümüzde, önümüzde daha uzun bir mücadele sürecinin olduğunu bilmek gerekiyor. Fakat Bağımsız Kürdistan fikrine sahip olmak ve onun hayalini kurmak kolaydır, hoştur ve her Kürdün hakkıdır. Kimsenin Halkımızın bu kutsal fikir ve hayaline karışma, onun önünde set oluşturma hakkı yoktur, olamamalıdır. Pratikte Bağımsız Kürdistan’da yaşamazsak da ona olan arzumuzu ifade etmek ve onun hayalini kurmak da çok güzel.

Ahmet DERE / 21.02.2014

8 Şubat 2014 Cumartesi

TC’yi Biz mi Kurduk ?

Osmanlı İmparatorluğu yıkılma sürecine girdiğinde sarıldığı silahlardan biri de Hamidiye Alaylarını örgütlemek olmuştur. Bazılarına göre dönemin Hamidiye Alayları günümüzün Köy Korucuları gibi olsa da esasında bu karşılaştırma tam da yerinde olmadığını belirtmek lazım. Zira Hamidiye Alaylarının temel görevi ; dış güçlere karşı Osmanlı İmparatorluğunu korumaktır. Koy Korucularının görevi ise ; Kürtlere karşı TC’yi korumaktır. Bu nedenle Hamidiye Alayları ile Köy Korucuları arasında küçük de olsa bir fark vardır. Bu hususu bir not olarak düştükten sonra esas konumuza girelim.

Bizim BDP ve HDP’li arkadaşlar sık sık şunu söylerler ; « Türkiye Cumhuriyetini Türklerle Kürtler birlikte kurmuşlar. Çanakale’de birlikte savaştılar, duşmana karşı ülkeyi birlikte savundular. » Şimdi bu arkadaşlara sormak lazım ; TC’yi birlikte kuran güçler aynı süreçte yaşanan soykırımlardan da sorumlu olmuyorlar mı ? TC’nin kuruluş yılları 1910-1930 arası olduğuna kimsenin itirazı yok herhalde, dolayısıyla aynı süreçte bizzat Kürtlere karşı geliştirilen zülüm dolu politikalardan da bu güçler sorumlu değiller mi ? Kimse şunu diyemez ; "TC’nin kuruluşunda Kürtler sürekli iyi rollerde görev almış, kötülükler başkaları tarafından yapılmıştır". Hayır, eğer Kürtler ile Türkler birlikte TC’yi kurmuşlarsa o zaman herşeyi de birlikte yapmışlardır.

Gelelim tarihin ve günümüzün gerçekliğine ;

1—Herşeyden önce Türklerle Kürtler birlikte TC’yi kurmamışlardır. Kürdistan'daki Hamidiye Alaylarının çoğu Kürtlerden oluşan güçler olsalar da onlar TC’nin kuruluşunda ciddi bir rol almamışlardır. 1890-1920 yılları arasında varlığını sürdüren Hamidiye Alayları Kürtleri temsil etmedikleri gibi TC’nin kuruluşunda da rol sahibi olmamışlardır. İçinden bazıları işbirlikçilik yapmış olup, hatta Ermeni Soykırımına da katılmış olabilirler, ancak bu hiç bir zaman Kürt Ulusuna maledilemez. 1980’lerden beri Köy Korucuları ne gibi bir rol oynamışlarsa dönemin sözkonusu bazı Hamidiye Alayları ve diğer bazı kürt aşiretleri de öylesi bir rolü oynamışlardır. Çanakale'de savaşan Kürtler ise, zavalı kürt kökenli askerlerdir. Aksini söyleyenler tarihi gerçeklerden anlamayanlardır.

2—« TC’yi Kürtlerle Türkler birlikte kurdular » demekle büyük bir tarihi hata yapıldığı gibi aynı zamanda siyasi bir taktik olarak da hiç birşey kazandırmaz. Bu nedenle, başta BDP ve HDP’li arkadaşlar olmak üzere benzer sözleri sarfeden herkesi aklı selim davranmaya davet ediyorum. 91 yıldır kurulmuş olan TC’nin kirli geçmişine saf ve temiz Kürtleri ortak etmenin hiç bir mantığı yok ve olamaz da. Durup dururken Kürtleri Ermeni Soykırımı gibi bir vahşetin faillerine ortak etmek Kürt Halkına ve onun geçmişine yapılabilecek en büyük kötülüktür. Buna da kimsenin hakı yoktur.

3—Kürt Halkının çağdaş ve devrimci mücadelesi saptırılmaya çalışılan tarihi gerçekliklerle gölgelenemez. Özellikle 1980’lerden beri verilen mücadele ve bu mücadele uğruna şehit düşen halkımızın değerli evlatlarının emeği, kirli bir tarihe sahip olan TC’nin hizmetindeymiş gibi gösterilmenin ciddi bir hata olduğunu belirtmek istiyorum. Bugün dağlarda varlığını korumaya çalışan ve bunun için binbir zorluklara katlanan gerillanın ve değişik alanlarda  mücadele eden biz Kürtlerin emeğini kısa vadeli politik çıkarlarına kurban edenlerin hiçbir zaman muvafak olamayacaklarını da belirtmek isterim.

4—TC ile barışmanın yolu tarihi saptırmakla olamaz. Türk Halkıyla hiçbir sorunu olmayan Kürtler her zaman birlikte yaşamaya hazırdır. Ancak birlikte yaşamanın yolu TC’nin kirli geçmişine ortak olmaktan geçmez, tam tersine sözkonusu geçmişi doğru tahlil edip onu bertaraf etmekle ancak her iki halkın doğru birlikteliği geliştirilebilir. Bunun için ise Demokratikleştirilmiş bir TC’yi yaratmak esas görev olmalıdır. Aksi halde kim ne kadar « Türkiye Cumhuriyetini Türklerle Kürtler birlikte kurmuşlar. Çanakale’de birlikte savaştılar, duşmana karşı ülkeyi birlikte savundular » deseler de hiç birşey değişmez, değişmeyecektir.

NOT : son günlerde Hatip Dicle’nin  « Bağımsız devlet fikrini çoktan çöp sepetine attık » sözleri çok tartışılıyor. Hatip Dicle’yi iyi tanıyan biri olarak böylesi bir sözün kendisi tarafından sarfedildiğine pek inanmak istemediğimi belirteyim. Tanıdığım Hatip Dicle, milyonlarca Kürt gibi Bağımsız bir Kürdistan’ı kalbinin tüm derinliklerinde yaşıyor. Yok eğer yukarıdaki sözler gerçekten kendisine ait ise bunu da çok büyütmeden yaşadığı cezaevi koşularının üzerinde yarattığı erozyona bağlamak en doğrusudur. Kaldı ki ne Hatib’in ne de başka hiç kimsenin gücü Bağımsız bir Kürdistan sevdasını Kürtlerin kalbinden çıkaramaz, er veya geç halkımızın bu hayali gerçekleşecektir. Güney Kürdistan bu rotada önemli mesafeler katediyor, çok yakında Rojava da ona eşlik edecek ve sıra Kuzey ve Doğu’ya da gelecektir.

Ahmet DERE / 07.02.2014