26 Mayıs 2010 Çarşamba

Kılıçdaroğlu ve CHP


Deniz Baykal ile ilgili medyaya yansıyan kaset olayıyla patlak veren skandalın ardından Kemal Kılıcdaroğlu CHP genel başkanlığına aday olduğunu açıkladı. CHP’nin kastlaşmış kadroları tarafından açıktan pek istenen biri olmamasına rağmen, 22-23 Mayıs tarihlerinde yapılan Kurultayda Kılıçdaroğlu CHP’nin Genel Başkanı olarak seçildi. Bir haftadır başlanan süreç, CHP açısından yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirilmektedir.

Geçen Yerel seçimlerinden sonra yıldızı parlayan « Dersimli » Kılıçdaroğlu, aynı zamanda CHP tabanı tarafından da « sevilen » bir sahşiyettir. Başlanan yeni süreçte CHP’nin « gerçek » liderinin Kiliçdaroğlu olup olmadığını, ancak önümüzdeki süreçte göreceğiz. Yine, birçok çevre tarafından söylenenlere bakılırsa, CHP kendini yenileme sürecine girmiştir.

Hasta yatağındaki CHP’ye doktor Kemal Kılıçdaroğlu sahip çıkmıştır. Dersimli, ama kendi aslını inkar eden birinin CHP’nin başına geçmesi çok normaldır. Kürt olduğunu açıktan söyleyemeyen, elinden geldikçe, bağrında çıktığı halkı küçümseyen, veya ismini telafuz etmeye cesaret edemeyen, birinin Deniz Baykal’ın koltuğunu, bir süreliğine, dolduracağı noktasında şüphe yoktur. Ama, Kılıçdaroğlu hiçbir zaman CHP’nin gerçek lideri olamaz, ona sözkonusu makamı bırakmayacak kadar tecrübeli bir potansiyele sahiptir, Atatürk’ün partisi.

Özellikle Doğan gurubu ve Ergenekoncular tarafından özellikle öne çıkarılan Kılıçdaroğlu, önümüzdeki genel seçimlerde CHP’nin oylarını kısmen artıracağına ben de inanıyorum. Zira, Türkiye toplumu yaratılan sunni atmosferlere çabuk kapılan bir ruh haline sahiptir.

Kılıçdaroğlu’nun Kurultay’da yaptığı konuşmayı dikkate alırsak, şimdiden Kürt Sorununa inkarcı yaklaştığını söylemek gerekiyor. Kürt Sorununu görmeyen bir siyasetçinin, Türkiye sorunlarına çözüm bulması nasıl düşünülebilir ?. Şimdiye kadar bu soruna inkarcı yaklaşan tüm iktidarlar, sadece Türkiye’ye ve orada yaşayan toplumlara zarar vermişlerdir. CHP’nin çiçeği burnunda yeni genel başkanının ilk konuşmasında bile inkar havası hakim olmuştur.

Beni en fazla şaşıran ve acınarak baktığım yaklaşımlardan bir tanesi de, Kılıçdaroğlu’nun ortada olan bu inkarcı ve emanetçi haline rağmen, bazı çevreler tarafından CHP’ye karşı geliştirilen sempatidir. Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) başta olmak üzere, BDP’ye yakın görünen bazıları ile Alevi Cemaati de Kılıçdaroğlu’na kurtarıcı gözüyle bakmaktadırlar. Bu ucuz yaklaşımlara sahip olan çevrelerin aslında kendine karşı içinde bulundukları güvensizlik ruh halini yansıtmaktadır.

Bazı çevreler tarafından Kılıçdaroğlu Gandi’ye benzetilmektedir. Ancak şunu hatırlatmak da fayda vardır, Gandi Hindistan’ın yaşadığı sorunlara ekonomi penceresinden bakmadı, O’nun temel özelliği, halkların birlikte yaşayabildikleri bir ülke sistemini yaratmak olmuştur. Oysa Kılıçdaroğlu yeni bir zihniyet ve yeni bir sistem ile ilgili herhangi bir çaba içerisinde olmayıp, sadece vitrini değiştirmektedir. Kamuoyu tarafından tepkiyle karşılaşan bazı kişilikler yerine, onların aynı uslubuna sahip başkalarını getirmiştir. Buna yenilik değil, vitrin cilalaması denilir.

Bazı çevreler tarafından, Kılıcdaroğlu'nun solu ve CHP'yi toparlayacak bir karizmaya ve güce sahip olduğu da söylenmektedir. Bu konuda da pek iyimser olmamak gerektiğini düşünüyorum. Bir kere son on yıldır CHP kendisi bir sol parti olup olmadığı konusunda ciddi bir şüphe yaratmıştır. Solculuğu şüpheyle bakılan bir partinin solda birliğe öncülük etmesi düşünülemez. Bu süreçte Kılıçdaroğlu’nun yapması gereken en emel görev ; CHP’yi sağdan sola sapmasıdır. Bunun başarılması bile kendi başına önemli bir görev olacaktır.

Not: "21. Yüzyılda Kürtler" adlı kitabımı isteyenler  farasin@hotmail.com  mail adresime mesaj gönderebilirler.

Ahmet DERE / 26.05.2010