13 Eylül 2022 Salı

HDP ve 2023 Seçimleri

HDP ve 2023 Seçimleri


 

 

 

 

 

 

 

 

 

Türkiye garip bir ülke, insanların karnı aç iken, barınma sorunları had safhada iken, kişinin temel hak ve özgürlükleri ayakkar altına alınmış iken bakıyorsun TV ekranlarında, gazetelerin manşetlerinde ve sosyal medya’da en fazla tartışılan konu 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri oluyor. Adeta siyasi elit ile yazılı ve görsel medya elbirliği yaparak dikkatleri, önemi temel sorunlardan daha az olan seçimlere çevirmişler. Halkın temel sorunlarının seçimle giderileceği manipülasyonu almış başını gidiyor. Sosyal medya’nın bir kısmında ülkenin temel sorunları konuşuluyor olsada bu çok cılız kalıyor, etkisi pek olmuyor.

Hiç şüphe yok ki HDP de Türkiye’deki seçim tartışmalarının ekseninde yer alıyor. Düzenin tüm partileri çok iyi biliyorlar ki HDP’nin oy oranında bir yükselme var ve bu oylar hangi adaydan yana kayarsa o aday kazanacak. Dolayısıyla 2023 seçimleri tartışılırken HDP’nin (buna Kürtler de diyebiliriz) kilit noktada olduğu inkar edilmiyor. Ancak inkar edilen veya özellikle görmezden gelinen başka önemli birşey var; Kürtlerin siyasi ve hukuki talepleri. Buna ek olarak, Kürt Özgürlük Mücadelesinin terörize etmenin adeta bir alışkanlık haline gelmesi ve bunun dozajını artıranın da puan kazanıyor gibi görünmesidir. Paradoksal gibi görünse de, aslında düzenin Kürtlere olan yaklaşımının aynası ve amacına uygun hareket edilmesi oluyor.

Giderek harareti artan ve de artırılan bu seçim tartışmalarında HDP’nin pozisyonu ve talepleri daha iyi netleştirilmesi gerekir. AKP-MHP koalisyonunun ne Türkiye’ye ne de Kürtlere vereceği birşey olmadığına göre ona rakip olabilecek tarafı destekleyebilecek pozisyona getirmesi önemlidir. Durup dururken birilerinin gelip kapıyı çalmasını beklemek değil, siyasi çalışmalarla öyle bir alternatifi yaratmak daha önemlidir. Ümarım HDP yöneticileri ne demek istediğimi anlarlar.

HDP kendine “Türkiye Partisiyim” diyorsa o zaman iktidara göz dikmesi de lazım. Zira, iktidarı hedeflemeyen hiçbir siyasi parti gelişemez, marjinal kalır, boşa küreği salar. Özellikle Kürtler boşuna kürek salamaktan, birilerinin küyrüğüna takılmaktan yorulmuşlar. Artık, Türkiye sınırları dahilinde de olsa, kendi gücü oranında söz hakına sahip olmak istiyor ve bu Kürtlerin en tabii hakkıdır. HDP’nin aldığı oyların yüzde 85’i Kürtlerden geldiğini dikkate aldığımızda, HDP daha çok bu potansiyelin talep ve ihtiyaçlarına uygun siyaset yapması gerekir. Sloganvari ve marjinalleşmiş ideolojik yaklaşımlarla değil, toplumumuzun reel ihtiyaçlarını gözeterek davranmak çok çok önemli ve isabetli olacaktır.

2023 Seçimlerini çok önemsiyorum, bu sürecin çok akıllı değerlendirilmesi gerektiğini özellikle belirtmek istiyorum. HDP’nin kilit bir pozisyonda olduğunu dikkate aldığımızda o zaman seçimlerden çıkacak sonuçların da HDP’ye oy veren, onu ayakta tutan kitlelerin çıkarlarına uygun olması gerekiyor. Dolayısıyla bu sürecin çok çok iyi yönetilmesi lazım. Eğer sonuç belirttiğim gibi çıkmazsa o zaman HDP siyaset yapmada, süreci yönetmede başarısızlığını kabullenip kitlelerden özür dilemesi gerekecek. Sadece özür dilemek de yetmez, baştan aşağı değişmesi lazım olacak. Sanırım hiçbir yönetici böyle bir akıbete uğramak istemez, o halde görevi layıkıyla yerine getirmek lazım.

Ahmet Gülabi DERE

13.09.2022

16 Ocak 2022 Pazar

Lozan’a karşı Kürt Ulusal Birliği

Önümüzdeki yıl Lozan Antlaşmasının 100’üncü yıldönümüdür. 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan’da imzalanan Antlaşma ile Kürtler ve Kürdistan resmen 4 parçaya bölünmüştür. Daha önce, Kasr-ı-Şirin Antlaşmasıyla Kürtler ve Kürdistan 2’ye parçalanmış olsa da, Lozan kadar uluslararası boyut kazanmamıştı. 24 Temmuz 1923 tarihinden sonra parçalanan Kürtlere karşı, geçen yüzyıl boyunca, imha ve asimilasyon politikaları devreye sokulmuştur. Bugün medeniyeti temsil ediyoruz diyen, insan haklarını ve demokrasiyi geliştiriyoruz diyen ülkelerin çoğu Lozan Antlaşmasının yapılmasında rol oynamışlardır. Bu, Kürtlere karşı   yapılan büyük haksızlık ve aynı zamanda da ikiyüzlülüktür.

Elbette Lozan Antlaşması sadece Kürtleri ve Kürdistan’ı parçalayan bir Antlaşma değildir, Birinci Dünya Savaşından sonra ilk Emperiyal paylaşım Konferansıdır Lozan. Ancak esas bizi ilgilendiren taraf Kürt ve Kürdistan’a ilişkin alınan kararlardır, Kürtlerin orada hiçe sayılmasıdır.

Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri de Lozan’ı kendileri açısından pek başarılı bir Antlaşma olarak görmüyorlar. Zira Osmanlı İmparatorluğunun yüzyıllarca hüküm sürdüğü toprakların çoğu ellerinden alınmış, dünya sahnesine yeni çıkan güçler arasında paylaşılmıştır.

Siyaset ile yeni tanışan her Kürt gencinin ilk öğrendiği tarihi hususlardan bir tanesi Lozan Antlaşması’nın Kürtleri dörde parçalayan bir eylem olduğu gerçekliğidir. Belki de bazıları Lozan’ın, Avrupa Kıtasında olup da Avrupa Birliğine üye olmayan küçük bir ülke olan İsviçre’nin orta boy bir şehri olduğunu bilmeden. Her Kürdün kafasında Lozan, Kürtleri bölen ve Kürdistan’da yeni sömürgeci sistemi yerleştiren bir olgudur. Oysa, Lozan Antlaşmasının ruhunun tersine, İsviçre Avrupa kıtasının orta yerinde olup, birden fazla halkın birlikte yaşayabildiği, ayrı 4 resmi dili olan ve Kanton Yönetim biçimine sahip Konfederal bir ülkedir. Birçok açıdan Avrupa ülkelerinin bile örnek aldığı bir ülke olan İsviçre’nin Lozan şehrinde gerçekleşen Konferans ile sadece Kürtler millet olma haklarının tümünden mahrum bırakılmışlardır. Daha önce Osmanlı Imparatorluğu tarafından hüküm sürülen toprakların çoğunda yaşayan halklara bağımsızlık veya özerklik tanınırken bu hak Kürtlere reva görülmemiştir.

Lozan Antlaşmasının yaklaşan 100’üncü yıldönümünde Kürtler tarafından anlamlı ve etkili bir eylemin yapılması elzemdir. Kürtleri bölen bu Antlaşmaya karşı verilebilecek en anlamlı eylem ise Kürt Ulusal Birliğini olurşturmaya dönük adımların atılmasıdır. Belki birçok kişi ‘Kürt Ulusal Birliği’ kavramını ağızda sakız gibi görüyor olabilir, bu noktada hak da vermek lazım. Lakin bizim için en vazgeçilmez olan da yine Kürt Ulusal Birliğidir, bu yönde adımların atılmasıdır. Kendini Kürt bilen her akıllı birey, her ne kadar da bu kavram çokça dile getirilmiş olup da gereği henüz yerine getirilmeyen bir olgu olsa da, yine biz ne yapıp edelim onun gereğini yerine getirmek durumundayız. Aksi halde daha sonraki Kürt Jenerasyonuna devredebilecek pek de önemli bir şeyimiz olamaz. Şimdiye kadar verilen mücadeleler belli bir bilinç ve uyanışı yaratmıştır, fakat eğer bu Ulusal Birlik ile taçlandırılmaz ise pek de anlamı olamaz.

Şimdiye kadar Kürt Ulusal Birliğini oluşturma yönünde birçok adımlar atılmış, toplantı, yürüyüş, miting vbg. etkinlikler düzenlenmiştir, ancak hiçbiri hakedilen düzeyde etkili olamamış, kalıcı bir yol çizememiştir. Halen de bu yönde çaba sahibi olan çevreler vardır. Ben şahsen bu konuda gösterilen tüm çabalara değer veriyorum, önemsiyorum. Ne var ki bu gaye ile verilen çabaların çoğu dar ve kısır kalmış, tüm Kürtleri kapsayan bir çerçeveye oturtulamamıştır. Dolayısıyla sonuç elde edilememiş, bu nokta Kürtlerin kanayan yarası olarak kalmaya devam etmiş, etmeye devam ediyor.

Zaman tam da bu zaman diyerek kararlı adımların atılması elzemdir, kaçınılmazdır. Başta Güney Kürdistan Partamentosunda temsil edilen Partiler olmak üzere, gerek Kuzey Kürdistan’da, gerek Rojhilat’da, gerek Rojava’da,  ve gerekse de Avrupa’da ve Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde bulunan tüm Kürt Parti, Örgüt ve Kurumların bu yönde en makul yaklaşımı göstermeleri gerekir diye düşünüyorum. Parti, Örgüt ve Kurum çıkarları bir tarafa bırakılarak tüm Kürtleri kapsayan, ilgilendiren noktalarda bir araya gelmenin tam da zamanıdır diyerek bir Konferansta buluşabilmeli, tartışabilmeliyiz.

Daha önceki çabaların neden sonuç vermediği gerçekliğinden hareketle şu hususları bellirtmek isterim ; Herşeyden önce Kürt Ulusal Birliğini oluşturma gayesiyle yapılacak çalışmalar, herhangi bir Parti veya Örgüt öncülüğünde olmamalıdır. Tüm Kürtlere aynı mesafede duran, tarafsız bir platform tarafından hazırlık çalışmalarının yapılmasında fayda vardır. Bunun için en uygun alan Avrupa’dır, herhangi bir gücün etkisinde olmaması için Avrupa uygun bir yerdir. Ayrıca Lozan’ın da bu kitada olduğunu dikkate alırsak Kürt Ulusal Birliğine doğru giden yolun belli bir kısım taşlarını da buradan atmak anlamlı olacaktır. 24 Temmuz 2022 tarihine denk gelecek şekilde olması da çok önemlidir. Bu çalışma bir Kongre biçiminde olmamalı, her parti, örgüt, kurum ve aynı zamanda da Kürt aydın ve şahsiyetlerin özgürce görüş ve önerilerini dile getirebilecekleri bir Konferans olmalıdır diye düşünüyorum. Buradan çıkan görüş ve öneriler temelinde Ulusal Kongre için yol haritası çıkar ortaya. Zanediyorum, KÜrtlerin iyiliğini isteyen her birey bu görüş ve önerilerimi paylaşacaktır.

Lozan’da Kürtler ve Kürdistan parçalandı diyerek sözkonusu Konferans Lozan’da olmak zorunda değildir, Avrupa’nın önemli başka bir şehrinde de olabilir. Hem ulaşımı ve hemde konumu ve sahip olduğu değerler açısından bakıldığında birçok kent uygun olmaya adaydır. (Strasbourg, Brüksel, Paris vbg.)

Saygılarımla  /  Ahmet Gülabi DERE  / 17.01.2022