3 Mart 2018 Cumartesi

Türk Basını, Şehitlik Kavramı ve Kirli Savaş !


Türkiye’de yıllardır Kürtlere karşı kirli bir savaş yürütülüyor. Bu savaşın günümüzdeki halkası Efrîn’i İşgal Hareketi olarak sürdürülüyor. Türk TV kanalları ölen askerlerin haberlerinin tamamını vermeseler de herkes biliyor ki günde çok sayıda asker ölüyor. Böyle devam ederse, hele savaş sokak çatışmalarına dönüşürse, günde onlarca askerin öldürüleceğini tahmin etmek lazım.

Türk basını ve çalışanları bugünlerde tamamen kirli savaşın hizmetinde amadedir. Haberlerinin tamamı bu kirli savaşı meşru göstermeye dönüktür. Efrîn’e saldırı neredeyse türk milli özgürlük savaşı gibi gösterilerek fakir, fukara çocuklarını askere göndermeye davet ediltmektedir. Bu kirli savaşta hayatını kaybeden askerlerin şehit düştüğü söylene söylene haber bultenleri dolduruluyor. Zavalı Anadolu Halklarının en fakir ve fukarası kimler ise onların çocukları Kürtlere karşı yürütülen bu kirli savaşa sürülmektedir.

Ülkenin gündemi tamamen Efrîn’e yönelik yürütülen kirli savaşa endekslenmiştir. Toplum o denli şuursuz hale getirilmiş ki asker annelerine şu sözler söyletilmektedir ; « Allah her anneye asker annesi olmayı nasip etsin », bu şu anlama geliyor ; « Allah her anneyi kirli savaşta ölen bir asker annesi olmayı nasip etsin ». Bu sözleri söyleyen bir kadının anne olduğundan şüphelenmek gerekiyor. Nasıl bir anne ki kendi çocuğunun kirli bir savaşta ölmesine razı olsun. Ama bunu söyleyen « anneler », ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde var.

Şehitlik kutsal bir kavramdır. Tüm toplumlarda bu kavram kutsaldır. Neden ? Zira her toplum kendi özgürlüğünü elde etmek için bedel ödemiştir, ödemektedir. Özgürlük ve bağımsızlık toplumların tarihinde çok kutsal olduğu için onun uğruna ölenlere şehit denir. Yani kendi halkının veya üyesi olunan topluluğun özgürlüğü uğruna mücadele ederek ancak şehit düşülür, yoksa başka bir halkın veya halklarının özgürlüğünü elinden almak için verilen savaşta şehit düşülmez. Öyle olsaydı o zaman tarih sayfalarında Hitler, Musolini, Franco, Saddam gibilerinin askerleri için de «şehit » yazılırdı. Dolayısıyla Efrîn’e yönelik yürütülen kirli savaşta ölen hiç kimse şehit değildir, olamaz da. Buna pisi pisine ölmek denir. Tarih de bunu böyle yazacaktır. Günün birinde sözkonusu sözde ‘şehit anneleri’ yüzkarası anneler olarak da anılacaklardır.

Görsel ve yazılı basına çıkıp sözkonusu kirli savaşı övenler, meydanlarda cahil topluluklara hitap ederek bu savaşı kutsal gibi gösterenlerin hiçbirisinin çocuğu veya yakını cephede ölmemiştir. Bırakalım cephede ölmesini, hiçbir AKP’li vekilin, belediye başkanının, veya il ve ilçe başkanının çocuğu Kürdistan illerindeki kışlalarda asker bile değildir. Onlar ancak Ege’nin sıcak ve güvenli bölgelerde askerlik yaparlar. Anadolu’nun fakir ve her yönüyle zavalı halklarının çocukları bu kirli savaşta kulanılmaktadır.

Savaş hükümetinin estirdiği korku ruzgarı Türkiye’yi öyle bir hale getirmiş ki ancak gerçekten namuslu ve onurlu olanlar ses çıkarıyorlar, onlar da kısa sürede içeri atılıp sesleri kesiliyor. Bu korku ruzgarının esintilerini yüzlerinde hisedenlerin bir kısmı da Avrupa’da yaşayanlardır. Tanıdığımız bazıları Avrupa’da yaşamalarına rağmen korkudan konuşamıyor, yazamıyor, sosyal medya hesaplarında istediği gibi paylaşımlarda bulunamıyorlar ve hatta bazıları hesaplarını bile kapatıyorlar. Onur ve onursuzluk izleri birbirine karışmıştır.

Halkların, toplumların yaşamına yön vermede, ona değer katmada önemli bir rolü olan sanatçılar bille bu kirli savaşta pervasızca kulanılmaktadır. Değişik dizilerde sözde sanatçılık yapanların bir kısmı gönüllü, bir kısmı da zorunlu olarak kirli savaşın yürütüldüğü bölgeye götürülerek sözümona askere moral verdirilmektedir. İster gönüllü gitsin, isterse de zorunlu gitmiş olsun, oraya giden hiç kimse sanatçı olamaz. Gerçek sanatçı duygu yüklü ve hümanist ruhludur, savaşa ve ölümlere hayır diyendir, canı ve namı pahasına da olsa sanatçılık ilkelerinden taviz vermeyip, yeri geldiğinde tavır alandır. Askere moral vermeye giden sözde sanatçılar olsa olsa uyduruk ve zavalı ruhlu sanatçıklar olur.

Ne yazık ki sözkonusu ´sanatçılar’ sürüsü arasında ´kürt’ kökenli olanlar da var. Sanata ve sanatçıya yakışmayan bu yaklaşımlarıyla onlar AKP’nin elinde bir oyuncak olmuşlardır. ´Kürt’ kökenli sanatçı, siyasetçi, gazeteci ve ´aydın’ geçinen sözkonusu bu kişilere karşı özünde Kürt olan insanlarımızın bir cevabı olacaktır elbette, olmalıdır da. Günü geldiğinde bunların Kürt bölgelerine ayak basmalarına bile rıza gösterilmemeli, yüzlerine tükürülmelidir diye düşünüyor, öyle de temeni ediyorum.

Ahmet Gülabi DERE  /  02.03.2018