30 Ağustos 2011 Salı

TO’nun Güney Operasyonları

16 Ağustos tarihinden beri, yani 15 Ağustos atılımının 27. yıldönümünde, türk ordusu kapsamlı operasyonlara girişmiştir. Denilebilirki, 1997 yılından beri türk ordusunun yaptığı en kapsamlı operasyonlardır.

Türk Ordusu, Güney Kürdistan’a yönelik yapıtığı hava saldırılarının yanısıra, Kuzey’de de yoğun operasyonlar yapmaktadır. Öyle görülüyorki, Eylül ayı ile beraber, siyasi muhtevası olan operasyonlar da, daha da geliştirilerek devreye sokulacaktır. İki gün önce Colemrg bölgesinde yapılan operasyonlarda onlarca kişi yardım ve yataklıktan tutuklandılar. Bu bir ön adım olup, Eylül ayında benzer operasyonların daha da geliştirileceğini ve yüzlerce kişinin tutuklanacağını tahmin etmek zor değildir.

Türk devleti ve hükümetinin önüne koymuş olduğu hedef ; Kürt Özgürlük Hareketini pasifize etmek, Kürt Sorununa çözüm konusunda muhatap güç olmaktan uzaklaştırmaktır. Güney’e yönelik yapılan hava saldırıları ve Kuzeyde de geliştirilen kara operasyonları, hatta önümüzdeki günlerde Güney’e yönelik, büyük bir olasılıkla, gerçekleşecek olan kara operasyonu gerilla gücünü  ciddi manada zorlamayacaktır. Gerilla, şimdiye kadar kazandığı tecrübelerle, tüm bu oparasyonları sonuçsuz bırakabilecek güce sahip olduğunu bilmek lazım. Kazanılan halk desteğini de bu noktada hesaba katığımızda, yapılmakta olan operasyonların Türkiye’nin üniter yapısı aleyhine çok farklı ve derin yaralarla dolu sonuçlar yaratacağını şimdiden görebliyoruz.

1984 tarihinden beri türk ordusu tarafından Kürdistan dağlarına atılan bombaların hadi hesabı yoktur. Geçen bu süreç zarfında gerçekleştirilen hiçbir hava saldırısı başarılı olamamıştır. Şimdiye kadar yapılan hava saldırılarının başlıca amacı “psikolojik üstünlük“ sağlamak olmuştur. Bu bağlamda, geçmişte olduğu gibi, bugün de en etkin rolü türk medyası üstlenmiştir, TSK’nin yedek gücü gibi bir işlev görmektedir.

Türk basınında kulanılan langajın aksine, bu operasyonlar kesin olarak PKK’yi bitirme gibi bir amaçla yapıldığını düşünmüyorum. Türk devlet yetkililerini bu kadar da tecrübeden yoksun bir yapı olarak görmemek gerekiyor. PKK’nin zayıflatılarak muhatap güç konumundan uzaklaştırılması, onun yerine liberal « Kürtlerden » oluşan bir yapının güçlendirilip Kürt Halkına « temsilci » olarak sunulması, AKP ve onun denetimindeki devletin temel gayesi olduğunu düşünüyorum. Bunun için şimdiden  liberal « Kürtler » arasında belli bir hazırlığın yapıldığını da görüyoruz.

Geride bıraktığımız yaz mevsimi AKP iktidarı açısından çok çelişkilerle dolu bir süreç olarak geçmiştir. 9 yıllık iktidarı boyunca çözme vaadinde bulunduğu Kürt Sorununa tekrar şiddet yoluyla yaklaşmaktadır. Güney Kürdistan’a yönelik yapılan operasyonlar, gerek bölgede olsun, gerekse de dünyada, Kürtlerin büyük tepkisiyle karşılaşmıştır. Durumun bu şekilde daha da devam etmesi halinde, Arap dünyasında yaşananlara benzer bir durumun Kürdistan bölgesinde de yaşanmasını kimse önleyemez. Dolayısıyla, AKP bu politikalarıyla Türkiye’yi çok tehlikeli bir sürece sürüklemektedir.

12 Haziran seçimlerinden sonra, AKP’nin giderek sertlik yanlısı bir tütüm takınması kime faydası olacak ? Şimdiye kadar türk devletinin şiddet yoluyla çözmeye çalıştığı herşey çözümsüzlükle sonuçlanmamışmıdır ? Şiddetin gölgesinde ortaya çıkarılacak sözde «Kürt Temsilciliği» kimler tarafından kabul görecek?

Bugün yapılan ve daha da geliştirilecek olan operasyonlar çözümü değil, daha çok çözümsüzlüğü derinleştireceğini, az çok bu gelişmeleri takip edenler çok bilirler. AKP’nin bu politikaları ne Türklerin ne de Kürtlerin çıkarına hizmet etmektedir, ancak olsa olsa Türkiye’nin Arap ülkeleriyle aynı kaderi paylaşmasını isteyenlerin işine gelebilir.

Bin yıldan beridir birlikte yaşayan Kürt ve Türklerin ortak çıkarı Barış İçinde Birlikte Yaşamak olduğunu burada tekrar hatırlatmakta fayda vardır. Dolayısıyla şiddet dilinin bırakılıp yerine Barış ve Uzlaşı dilinin egemen kılınması için çaba içerisinde olan IHD, Barış Anneleri gibi STÖ’lerin desteklenmesi lazım. Ne yazıkki bu süreçte BDP üzerine düşen rolü oynamamıştır, bir Siyasi Parti olduğunu unutup herhangi bir STÖ gibi hareket etmiştir. Oysa BDP’den istenen ; tüm imkanlarını kulanarak aktif bir şekilde siyaset yapmaktır. Protestocu yaklaşım kazandırmaz, kaybettirir. Böyle devam etmesi durumunda BDP hem sınıfta kalacak ve hemde AKP’nin oyununa gelmiş olacaktır.

Ahmet DERE
30.08.2011