28 Mayıs 2012 Pazartesi

Katil Belli !!

Uludere katliamı Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye devam ediyor, böyle giderse daha uzun bir zaman meşgul etmeye devam edecektir.
Uludere ile ilgili Türkiye’de yapılan tartışmalarda büyük bir ikiyüzlülük vardır. Gerek AKP ve devletin çeşitli kademelerinde olsun, gerekse de muhalefette yer alan çevrelerin büyük bir bölümünde katili koruma amacı açık bir şekilde görülmektedir. AKP ve devletin içinde bulundukları pozisyon bellidir, onların amacı zaten katili tespit etmek değildir, gayeleri katili korumaktır ve bu anlaşılır bir durumdur. Ancak muhalefette yer alan kimi çevrelerin (CHP, MHP, kısmen basın mensupları ve bilinçsiz olarak da BDP’den bazı kişiler) yaklaşımları çok farklıdır ; objektif olarak AKP ve TSK’ya manevra alanını yaratmak ve katili tamamen sahadan uzak tutmaktır. Dolayısıyla muhalefetteki bu çevrelerin yaklaşımları ile AKP’ninkisi arasında pek fark yoktur.
Uludere katliamının faili için « hangi komutan emir verdi » diye ısrar etmenin pek manası olduğunu düşünmuyorum. Türk ordusuna ait uçakların bu katliamı yaptığını kimse inkar etmediğine göre katil bellidir. Hatta daha da detaylı olarak Diyarbakır’daki hava üsünden kalkan uçakların yaptığı kabul edilmektedir. Geçen haftalarda R. Tayip Erdoğan Pakistan’a gitmeden önce havaalanında yaptığı basın toplantısında şöyle demişti « Biz siyasi otorite olarak askere belli bir inisiyatif vermişiz, o da bu inisiyatif çerçevesinde hareket etmektedir. Uludere olayı da askere verilen inisiyatif çerçevesinde olmuştur ». R, Tayip Erdoğan bu sözlerle aslında Uludere katliamının failleri hakında net bir adres göstermektedir, bu sözlerden sonra « kim emir verdi », « istihbarat kimler tarafından verildi » biçiminde soruların sorulması pek mantıklı değildir. Bu tür soruları sorması gereken birileri varsa o da hesap vermesi gereken devletin ilgili yetkilileridir, ki kendi içinde hesaplaşmasını yapabilsinler. Roboski katliamından dolayı birincil derecede suçlu olanlar, genelde devlet özellde de TSK’nin Diyarbakir’daki hava üsünden üst düzey yetkilileridir.
Amerikan gazetesi Wall Street Journal’in haberiyle yeniden başlayan Uludere tartışmaları, bazı çevrelerin çok ilginç yaklaşımlarını da ortaya çıkardı. Kimi çevreler bu katliamın sorumluluğunu Amerika’ya yükleyerek dolaylı olarak TSK’yi suçsuz çıkarma gayreti içerisine girdiler. Her taşın altında bir Amerikan parmağını aramayı alışkanlık haline getiren bu çevreler katili koladıklarının farkında değiller. Ne yazık ki bu konuda  BDP’den de bazıları özel görev üstlenerek işi şov yapmaya kadar vardırdılar. Sormak gerekir bunlara ; Amerikan istihbaratı sonucu bu katliamın yapılmış olduğunun tespit edilmesi sadece Türk devletine yaramaz mı ?
Türk devleti yetkilileri, özellikle AKP hükümeti, Kürtlere karşı yapılan katliamı bir marifet olarak gördükleri için bunu Amerika’ya mal etmek istemediler, veya Amerika ile ortak yaptıklarını kabul etmediler. AKP mantığına göre Roboski katliamı batı illerinde oy kazandırıyor dolayısıyla bu marifete başka bir gücü ortak etmemelidir.
Uludere ile ilgili CHP’nin yaklaşımı AKP’ninkinden daha muğlak ve ikiyüzlücedir. Bu konuda CHP’lilerin ağzından çıkan her lafın altında Kürtlerden oy alma gayesi olduğunu hisetmek zor değildir. Tarihe bakılırsa Kürtlere karşı yapılan katliamlarla ilgili CHP ile AKP arasında pek fark yoktur. AKP CHP’yi Dersim katliamıyla suçlarken CHP ise AKP’ye Robosk Katliamı üzerinden yükleniyor. Kürtlere karşı yapılan katliamlar, düzen partileri tarafından sürekli birbirine karşı kulanılmış, kulanılmaktadır.
Roboski’yi Kürtlere unuturmak için « liberal » olarak tanınan, özellikle basın ve medya, çevrelerinde « Uludere halkından özür dilensin » diye bir ısrar söz konusudur. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, AKP’den de bazıları da bu konuda yumuşak sinyaller veriyorlar. Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki süreçte ya « yetkili » birileri çıkıp yarı bir ağızla « özür » dileyerek veya askeriyeden birilerini göstermelik olarak « yargı » önüne çıkarıp bu konuyu kapatacaklar. Kürt halkı, her zaman olduğu gibi, yine kendi acısıyla baş başa bırakılacaktır.
Ahmet DERE  /  28.05.2012

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Kürt Ulusal Konferansı Üzerine

Daha önceki yazılarımda da sık sık değindiğim Ulusal Konferans konusu bu süreçte daha fazla tartışmayı gerektiriyor gibi bir hal almıştır.
Yıllardan beri Kuzey’deki Kürt Özgürlük Hareketi (PKK, BDP ve onlara yakın kurumlar) Kürt Ulusal Konferansı ile ilgili girişimlerde bulunmuştur. Bu konuda Kürdistan Ulusal Kongresi de (KNK) birçok defa komitelerini görevlendirmiş, değişik kürt çevreleriyle temas kurmuştur. Şimdiye kadar BDP ve KNK adına bizzat Güney Kürdistan’a gidip Ulusal Konferans konusunda  KDP ve YNK ile görüşmeler yapan çok sayıda heyet olmuştur. Bugünlerde Güney’de bulunan KNK heyetinin esas amacı da yine Ulusal Konferans ile ilgili olduğunu biliyorum. Fakat bu sefer Ulusal Konferansın ‘yapılması’ için değil, daha ziyade hazırlıkları yapılan Konferansa katılım amaçlı olduğunu düşünüyorum.
Ben KNK üyesi olduğum dönemde birçok toplantıda Kürt Ulusal Konferansın gerekli olduğunu, ama bunun yapılabilmesi için ise daha özverili olunması, iç ve dış siyasi konjonktürün dikkate alınması gerektiğini belirtmişimdir. Özverili olunması gerektiği noktasından kasıt ; herhangi bir örgüt,  ulusal düzeyde katılımın olması gereken bu çalışmayı kendi etkisinde göstermemeli, her kurum ve örgütün eşit düzeyde çabasının sağlanması esas alınarak yapılacak bir çalışma olduğunu unutmamalıyız.
Ne var ki ne BDP’nin ne de KNK’nin bu konuda yaptıkları hiç bir çaba sonuç almamıştır, KDP ve YNK ile yapılan görüşmeler nezaket icabı olmaktan öteye gitmemiştir. Zira hem KDP ve hem de YNK sözkonusu çalışmaları kendi inisiyatifleri dışında ve dönemsel çıkarlarına ters olarak görmüşlerdir.
Son aylarda bizzat KDP ve YNK yetkilileri tarafından yapılan gayri resmi açıklamalardan yola çıkarsak, yakın süreçte Hewler’de bir  Kürt Ulusal Konferansı’nın toplanması sözkonusu olabilir. Sürecin içinde olan ve gelişmeleri yakından takip eden biri olarak şunu söyleyebilirim ; evet Hewler’de bir Kürt Ulusal Konferansı yapılabilir, ama buna karşı da ciddi manada engel teşkil etmek isteyen iç ve dış güçlerùn de olduğunu hesaba katmamız gerekiyor. Türkiye ve İran böylesi bir çalışmaya karşı olduklarını, engelleyemezler ise onu amacından uzaklaştırmaya çalışacaklarını biliyoruz.
Bir Ulusal Konferans, herşeyden önce ilgili olan halkın her kesiminden kurum temsilcileri ve ayrıca halkın belli kesimleri tarafından sevilen, takip edilen şahsiyetlerin gönülü ve eşit haklarla katılım sağladıkları bir bileşimle gerçekleşebilir. Mümkün olduğunca hiç bir kurum veya örgütün bu çalışmanın dışında tutulmaması gerekiyor. Birkaç kurum veya örgütün katılmaması, veya onu protesto etmesi bir eksiklik yaratabilir, yapılan çalışmanın üzerine gölge düşürebilir. Buna müsaade edilmemelidir. Bu hasasiyet dikkate alındığında geniş halk tabanı olan Kürt Örgütleri üzerine önemli sorumluluklar duşmektedir.
Bu dönemde tüm Kürtlerin Ulusal bir Konferansa ve Ulusal bir Stratejiye ihtiyacı vardır. Dolayısıyla yapılan çalışmaya her kesimden destek verilmeli, güçlendirilmelidir. Hiç bir örgüt bu ulusal düzeydeki çalışmayı salt kendi çıkarları için değerlendirmemeli, bir bütün halkın temel çıkarlarını esas alarak yaklaşmalıdır. Ancak ne yazık ki varolan Kürt Örgütleri arasında bu şekilde davranan çok, ama çok az örgüt vardır. Başta KDP, YNK, PKK ve BDP olmak üzere, hemen tüm Kürt Örgütleri bu konuda zayıftır. Dolayısıyla yapılacak olan « Kürt Ulusal Konferansı » çalışmalarının çok iyi olabileceğini, çok iyi geçeceğini söyleyemem. Buna rağmen Ulusal Konferans için başlatılmış olan hazırlıkların devam etmesi ve Konferansın gerçeklesmesi gerekmektedir diyorum ve destekliyorum. İlk Konferans çok iyi olmazsa da, daha iyisini yapabilmek için zemin olacağına inanıyorum.
Bu konuda özellikle BDP’nin önemli bir rol oynayabileceğini düşünuyorum. Konferansın hazırlık çalışmaları ile ilgili yapılan değişik açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla, KDP ve YNK çevreleri PKK’nin Konferansa güçlü bir katılım sağlamasını istememektedirler. Bana göre bu konuda PKK’nin özverili, BDP’nin ise çok duyarlı ve politik davranması önem arzetmektedir. Zira hiç bir zaman olmadığı kadar Kürt Ulusal Konferansı konusunda bir zemin oluşmuş durumda. Bazı konularda taviz verme pahasına da olsa, bu yıl birinci Kürt Ulusal Konferansı’nın yapılması lazım. Halkımızın da dostlarımızın da bu konuda beklentileri vardır.
Ahmet DERE  / 10.05.2012