Osmanlı
İmparatorluğu yıkılma sürecine girdiğinde sarıldığı silahlardan biri de
Hamidiye Alaylarını örgütlemek olmuştur. Bazılarına göre dönemin Hamidiye
Alayları günümüzün Köy Korucuları gibi olsa da esasında bu karşılaştırma tam da
yerinde olmadığını belirtmek lazım. Zira Hamidiye Alaylarının temel görevi ;
dış güçlere karşı Osmanlı İmparatorluğunu korumaktır. Koy Korucularının görevi
ise ; Kürtlere karşı TC’yi korumaktır. Bu nedenle Hamidiye Alayları ile Köy
Korucuları arasında küçük de olsa bir fark vardır. Bu hususu bir not olarak düştükten
sonra esas konumuza girelim.
Bizim
BDP ve HDP’li arkadaşlar sık sık şunu söylerler ; « Türkiye
Cumhuriyetini Türklerle Kürtler birlikte kurmuşlar. Çanakale’de birlikte savaştılar,
duşmana karşı ülkeyi birlikte savundular. » Şimdi bu arkadaşlara sormak
lazım ; TC’yi birlikte kuran güçler aynı süreçte yaşanan soykırımlardan da
sorumlu olmuyorlar mı ? TC’nin kuruluş yılları 1910-1930 arası olduğuna
kimsenin itirazı yok herhalde, dolayısıyla aynı süreçte bizzat Kürtlere karşı
geliştirilen zülüm dolu politikalardan da bu güçler sorumlu değiller mi ?
Kimse şunu diyemez ; "TC’nin kuruluşunda Kürtler sürekli iyi
rollerde görev almış, kötülükler başkaları tarafından yapılmıştır". Hayır, eğer
Kürtler ile Türkler birlikte TC’yi kurmuşlarsa o zaman herşeyi de birlikte yapmışlardır.
Gelelim tarihin ve
günümüzün gerçekliğine ;
1—Herşeyden
önce Türklerle Kürtler birlikte TC’yi kurmamışlardır. Kürdistan'daki Hamidiye Alaylarının çoğu
Kürtlerden oluşan güçler olsalar da onlar TC’nin kuruluşunda ciddi bir rol
almamışlardır. 1890-1920 yılları arasında varlığını sürdüren Hamidiye Alayları
Kürtleri temsil etmedikleri gibi TC’nin kuruluşunda da rol sahibi olmamışlardır.
İçinden bazıları işbirlikçilik yapmış olup, hatta Ermeni Soykırımına da katılmış
olabilirler, ancak bu hiç bir zaman Kürt Ulusuna maledilemez. 1980’lerden beri
Köy Korucuları ne gibi bir rol oynamışlarsa dönemin sözkonusu bazı Hamidiye
Alayları ve diğer bazı kürt aşiretleri de öylesi bir rolü oynamışlardır. Çanakale'de savaşan Kürtler ise, zavalı kürt kökenli askerlerdir. Aksini söyleyenler tarihi
gerçeklerden anlamayanlardır.
2—« TC’yi
Kürtlerle Türkler birlikte kurdular » demekle büyük bir tarihi hata yapıldığı
gibi aynı zamanda siyasi bir taktik olarak da hiç birşey kazandırmaz. Bu
nedenle, başta BDP ve HDP’li arkadaşlar olmak üzere benzer sözleri sarfeden herkesi
aklı selim davranmaya davet ediyorum. 91 yıldır kurulmuş olan TC’nin kirli
geçmişine saf ve temiz Kürtleri ortak etmenin hiç bir mantığı yok ve olamaz da.
Durup dururken Kürtleri Ermeni Soykırımı gibi bir vahşetin faillerine ortak etmek Kürt
Halkına ve onun geçmişine yapılabilecek en büyük kötülüktür. Buna da kimsenin
hakı yoktur.
3—Kürt
Halkının çağdaş ve devrimci mücadelesi saptırılmaya çalışılan tarihi
gerçekliklerle gölgelenemez. Özellikle 1980’lerden beri verilen mücadele ve bu
mücadele uğruna şehit düşen halkımızın değerli evlatlarının emeği, kirli bir
tarihe sahip olan TC’nin hizmetindeymiş gibi gösterilmenin ciddi bir hata olduğunu
belirtmek istiyorum. Bugün dağlarda varlığını korumaya çalışan ve bunun için
binbir zorluklara katlanan gerillanın ve değişik alanlarda mücadele eden biz Kürtlerin emeğini kısa
vadeli politik çıkarlarına kurban edenlerin hiçbir zaman muvafak olamayacaklarını
da belirtmek isterim.
4—TC
ile barışmanın yolu tarihi saptırmakla olamaz. Türk Halkıyla hiçbir sorunu
olmayan Kürtler her zaman birlikte yaşamaya hazırdır. Ancak birlikte yaşamanın
yolu TC’nin kirli geçmişine ortak olmaktan geçmez, tam tersine sözkonusu geçmişi
doğru tahlil edip onu bertaraf etmekle ancak her iki halkın doğru birlikteliği
geliştirilebilir. Bunun için ise Demokratikleştirilmiş bir TC’yi yaratmak esas
görev olmalıdır. Aksi halde kim ne kadar « Türkiye Cumhuriyetini Türklerle
Kürtler birlikte kurmuşlar. Çanakale’de birlikte savaştılar, duşmana karşı ülkeyi
birlikte savundular » deseler de hiç birşey değişmez, değişmeyecektir.
NOT : son günlerde
Hatip Dicle’nin « Bağımsız devlet fikrini çoktan çöp
sepetine attık » sözleri çok tartışılıyor. Hatip Dicle’yi iyi tanıyan
biri olarak böylesi bir sözün kendisi tarafından sarfedildiğine pek inanmak
istemediğimi belirteyim. Tanıdığım Hatip Dicle, milyonlarca Kürt gibi Bağımsız
bir Kürdistan’ı kalbinin tüm derinliklerinde yaşıyor. Yok eğer yukarıdaki sözler
gerçekten kendisine ait ise bunu da çok büyütmeden yaşadığı cezaevi koşularının
üzerinde yarattığı erozyona bağlamak en doğrusudur. Kaldı ki ne Hatib’in ne de
başka hiç kimsenin gücü Bağımsız bir Kürdistan sevdasını Kürtlerin kalbinden çıkaramaz,
er veya geç halkımızın bu hayali gerçekleşecektir. Güney Kürdistan bu rotada önemli
mesafeler katediyor, çok yakında Rojava da ona eşlik edecek ve sıra Kuzey ve Doğu’ya
da gelecektir.
Ahmet DERE / 07.02.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder