21. yüzyılın başlangıcı aynı zamanda yeni bir sürecin de çıkış
noktası olmuştu. Geçen 12 yıllık süre tarihsel öneme sahip olan ve « Yeni
Süreç » olarak adlandırdığımız bu dönemin temel taşlarinin yerine
oturtulmasına zemin hazırlamıştır. Önümüzdeki 10 yıl bu noktada bellirleyici
olacaktır.
« Yeni Süreç » olarak değerlendirdiğimiz olgunun
merkezi halkası Ortadoğu bölgesi olmakla birlikte tüm dünyada etkisi olacaktır.
Amerika ve Avrupa kıtaları bu sürecin baş aktörleri rolündedirler. Sözkonusu bu
sürecin en ağır ve yıkıcı safhası ise Ortadoğu’da yaşanacaktır. Bu bölge uygarlık
tarihinin en ağır yükünü omuzladığı gibi bundan sonra da benzer bir kaderi yaşayacaktır.
Yeni Sürecin geliştirilmesinde Arap Baharının büyük bir rolü
vardır ve onun önemli bir ayağını oluşturan Suriye’deki Baas Rejimi direnmeye
devam ediyor. Rusya, Çin ve İran’ın desteğiyle devam eden sözkonusu bu direnişin
ne zamana kadar sürdürülebileceğini kestirmek pek zordur. Başta ABD olmak üzere,
emperiyalist güçlerin Suriye konusunda kesin bir kararlılığa sahip olmadıkları,
vizyon noktasında bir sorun yaşadıkları pekala görülmektedir. Dolayısıyla Suriye
durumunun daha uzun bir süre tartışma platformlarında oyalanacağı, ülkedeki iç
savaşın orta vadeli bir zamana yayılacağı anlaşılmaktadır.
Suriye ile ilgili bellirsizlik devam ettiği müddetçe Türkiye
rahat etmeyecek, rahat bırakılmayacaktır. Bir taraftan Suriye’den kaçanların Türkiye’ye
sığınması ve her gün sayılarının artması, diğer taraftan da Batı Kürdistan’da Kürtlerin
yavaş yavaş denetimi eline alması ve bunun Türkiye tarafından öcü gibi görülmesi
en fazla emperyalist güçlerin hesaplarına gelmektedir. Türkiye yavaş yavaş çıkılmaz
bir girdaba sürüklenmektedir. Kürtlerin Suriye’de güç kazanması türk devleti ve
hükümetinin bu girdaba sürüklenmesi için yeterli neden sayılmaktadır. Akçakale
olayı ve sonrasında yaşananlar Türkiye’de ciddi bir müdahalede bulunma hazırlıklarını
hızlandırmaktadır. Moskova-Şam seferini yapan Suriye uçağının indirilmeye
zorlanması ve Türk yetkililerinin diplomasi alanındaki diğer tüm çabaları da olası bir müdahaleye zemin hazırlama
amaçlı yapıldığını görüyoruz.
Bati Kürtleri açısından olaya bakıldığında, herşeyden önce Türkiye’nin
Batı Kürdistan’a karşı olan yaklaşımının yanısıra, Suriye Muhalefetinin de pek
güvenilebilir olmadığını, oradan kaynaklı ciddi bir tehlikenin olduğunu
belirtmek lazım. Suriye’de iç karışıklıkların başladığı ilk aylarda PYD’nin nötr
kalmaya çalışması, hatta dönem dönem Baas Rejimine yakın bir duruş sergilemesi
ciddi bir handikap oluşturmuş, olumsuz etkisi daha da devam edecektir. Mevcut
durumda iç savaş sürdüğü için Baas Rejimi Kürtlere karşı herhangi bir şey
yapmamaktadır, veya yapamamaktadır, muhalefet ise yer yer hasımane yaklaşımlar
göstermektedir. Baas Rejiminin olası yıkılması durumunda ve neticesinde de oluşturulacak
yeni yönetimde Kürtlerin de Muhalefet ile birlikte yer almaları kolay sağlanabilecek
bir konsansüs olarak görülmemektedir. Bu durum ise bağrında ciddi tehlikeleri
barındırmaktadır.
Gelişen bu Yeni Süreç hem Türkiye açısından ve hemde Kürtler
açısından da tehlikelerle dolu olduğunu belirtmekte fayda vardır. Devam eden
gerilla savaşına bir de Batı Kürdistan’a karşı yapılacak olası bir savaş Türkiye’yi
tam bir ateş çemberine alacaktır. Kaybedeceği pek ciddi bir şeyi olmayan Kürtlerin
yapacağı tek şey şimdiye kadar geliştirmiş oldukları özgürlük mücadelesiyle
elde ettikleri değerleri korumak ve ortaya çıkacak olası bir tarihsel fırsattan
en iyi bir biçimde yararlanmaktır. Bu kaçınılmaz bir görev olarak tüm Kürtlerin
omuzundadır.
Gelinen aşamada, genelde Ortadoğuda, özelde de Suriye’de Kürtlerin
belli bir statü sahibi olmaları önünde hiç bir güç engel olamayacaktır. Bu noktada Kürtlerarası
birliğin rolü daha fazla önem arzetmektedir. Mevcut durumda Suriye’deki Kürtler
arasında ciddi bir sorun görülmemekle birlikte, önümüzdeki süreçte farklı
seslerin çıkma ihtimali büyüktür. Zira Batı Kürdistan’da sadece PYD ve
taraftarları yoktur, başta KDP ve YNK’ye yakın parti ve gruplar olmakla
birlikte, çok sayıda örgüt güç mücadelesi içerisindedir. Suriye muhalefeti
içinde yer alan ve başından beri çalışmalarında yer alan örgütler vardır,
mevcut durumda Suriye Ulusal Konseyi’nin başkanı olan Abdülbasid
Seyda da bu örgütlere yakın biridir. Söz konusu örgütlerin PYD’ye olan
yaklaşımının da pek iyi olduğunu söyleyemeyiz. Türkiye’nin de karıştırıcı ve
provokatif yaklaşımını dikkate aldığımızda gelecekte ne gibi sorunların yaşanabileceğini
kestirebiliriz. Hatay üzerinden türk devleti muhalifleri kendine bağımlı hale
getirmeye çalışıyor. Bu durum Suriye’deki Kürtler için ciddi bir tehlikedir.
Mesut Barzani’nin AKP’ye yakın bir duruşa sahip olmasına rağmen
Suriyeli Kürtlerle ilgilenmesi - ki Türkiye bundan pek rahatsızdır- hem olumlu
ve hem de bazı tehlikeleri önleyebilmektedir. Henüz sürecin başında iken Batı Kürtlerinin
kendi aralarında iyi bir konsansüs sağlamaları çok önemlidir. Bu noktada
PYD’nin yapıcı olması ve fedakarlık yapması gerekir. Tüm Kürtler açısından sağlıklı
bir birliktelik geleceğin garantisidir.
Ahmet DERE / 15.10.2012