Newrozla birlikte başlayan
süreç geri döndürülemeyecek bir viraja girmiştir. Bazıları kendine göre, veya
karşısındaki kitleye şerbet dağıtmak amacıyla kulağa hoş gelen sözler etseler
de bunlar gerçekleri uzun süre gizleyemez. Bu çabalar hem AKP ve hem de PKK-BDP
tarafından özellikle gösterildiğini takip ediyoruz.
İmralı’da yapılan görüşmelerin
sonucu olarak ortaya çıkan Newroz mesajı bir taraftan AKP’yi memnün ederken diğer
taraftan da milliyetçi Türkleri hareketlendirerek hükümete geri adım attırmaya
çalışılmaktadır. Milliyetçileri ikna etmek için AKP tarafından ince bir siyaset
devreye sokulmuştur. Süreçle ilgili AKP kurmayları tarafından kulanılan cümleler dikkatle seçilmektedir.
Amaçları ne PKK’yi attığı adımdan caydırmak, ne de milliyetçi Türkleri daha da
azgınlaştırmaktır. Dolayısıyla bu yılın son aylarına kadar, yani sözkonusu bu süreç
rayına oturana kadar AKP’nin işi hayli zor gibi görünüyor.
Newroz’dan sonra PKK
ve ona yakın kurumların da ciddi bir ikna ve süreci « kavratma »
çabaları içinde olduklarını izliyoruz. Bu noktada PKK’nin işi daha zor olduğunu
belirtmek gerekiyor. Zira sıfır taleple başlatılan süreci kabul etmeyen ve mağdur
durumda olanlar Kürtlerdir ve en çok da zorlanacak olanlar PKK’li kadro ve çalışanlarıdır.
Süreci kabul etmeyenleri ikna etmek pek kolay olmasa gerek.
Gördüğüm kadarıyla PKK
ve ona yakın kurumlarda başlatılan ikna çalışmaları pek doğru ve gerçekçi
temeller üzerinde yürütülmüyor. Newroz’da okunan mesaj ile ikna ve süreci
« kavratma » amaçlı toplantılarda söylenenler arasında ciddi bir
yaklaşım farkı görülüyor. Bana göre Newroz mesajı ve Abdullah Öcalan’ın gönderdiği
mektuplar, ya yeterince anlaşılmamıştır, ya da herkes kendine göre
yorumlamaktadır ; her şeyden önce Newroz’da okunan mesajda kesin bir dille
silahlı mücadele sürecinin bittiği, sıfır taleple silahların bırakılması
icabeden momentin geldiği ve hatta bundan sonra islam kardeşliği bayrağı altında
sistemin merkezinde yer almak için gereken siyasi mücadelenin yürütülmesi büyürülmüştür.
Oysa halk toplantılarında, tv programlarında ve basın aracılığıyla kitlelere
aktarılanlar buna pek uymamaktadır. Şimdiden kitlelerin kafasının karıştığını görmemek
mümkün değildir. Dolayısıyla izlenen taktik ilk haftalarda « faydalı »
olabilir ama daha sonra tersi bir etki yaratabileceğini söylemek gerekiyor. Özellikle
tv programlarında konuşan PKK’li bazı kadroların söyledikleri çok soyut ve
ezbere dayalı olduğunu da burada belirtmekte fayda vardır.
Geçenlerde Zübeyir
Aydar’ın Murat Yetkin’e verdiği mülakattı okuyan herkes anlamıştır ki PKK bir
an önce silahları bırakma taraftarıdır. Zira Zübeyir üzerinden verilen mesajda
deniliyor ki « Bu süreç 2013 yılı içinde ve hızlı bir şekilde
bitmelidir ». Başlatılan süreç geri döndürülemez olduğuna göre, ne kadar hızlı
sonlandırılırsa tahribatlarının da o kadar az olacağını kestirmek mümkündür.
Dolayısıyla Newroz mesajında ifade edilen « silahları bırakma zamanı gelmiştir »
talimatı yavaş yavaş pratikleşecektir. Sellahattin Demirtaş’ın son olarak
Kandil’den dönüşünde ifade ettiği « Kandil AKP’nin yaklaşımından
rahatsızdır » sözü KCK’nin süreçle ilgili kaygılı olduğunu, AKP’ye
güvenemediğini gösterse de bu pek bir şeyi değiştiremez. Zira sürecin devam
etmesiyle ilgili Imralı’da anlaşma sağlanmıştır.
Gelişecek olan bur süreçte önemli gördüğüm
bazı husular ;
-Bilindiği gibi Kürdistan
dağlarında sadece PKK’li gerillalar yoktur,
türk soluna mensup bazı gerilla grupları da bulunmaktadır. Özellikle
Dersim’de bulunan bu grupların durumu ne olacak acaba ? Bu süreç başlatılırken
kendilerinin düşüncesi alındı mı ? Biliyoruz ki PKK gerillaları olmazsa türk
soluna mensup gerilla gruplarının Dersim’de dayanabilmeleri mümkün olamaz. Ne
olacak, acaba onlar da sıfır taleple bölgeyi terkedip silahlarını bırakacaklar
mı ?
-Newroz’da okunan
mesajda özellikle altı çizilen “İslam kardeşliği“ çizgisi geliştirilirken Ezîdî
Kürtler ile Alevi Kürtlerin durumu ne olacak ? PKK saflarında şehit düşen yüzlerce
ve hatta binlerce gerillanın Ezîdî ve Alevi ailelerden geldiklerini biliyoruz,
onların aileleri ne düşünüyorlar ? Mevcut durumda da PKK saflarında yer alan yüzlerce
Ezîdî ve Alevi ailelere mensup kadro ve gerillalar vardır, onlar ne düşünüyorlar
acaba ?
-İran’ı biraz tanıyanlar
iyi biliyorlar ki, Molla rejimi sürekli PKK’nin Türkiye’ye karşı yürüttüğü savaştan
faydalandığı için onun faaliyetlerine
musamaha göstermiştir. Şimdiye kadar PKK’nin türk devletine karşı ilan ettiği tüm
ateşkesler İran tarafından olumlu karşılanmamış, elinden geldiğince sabote
etmiştir. İran’ın Kandil ve sınır bölgesi üzerinde belli bir hakimiyette sahip
olduğunu da dikkate aldığımızda, önümüzdeki süreçte PJAK’a karşı nasıl bir tütüm
alacak acaba ? Bu durum bağrında ciddi bir tehlikeyi barındırmaktadır.
Daha önceki yazılarımda
da vurguladığım gibi, ben bu süreci kaçınılmaz olarak görsem de bu “Kürt
Sorununa Çözüm Süreci“ olarak gördüğüm anlamına gelmez. Başlatılan süreç sadece
gerillanın Kuzey’den geri çekilme ve akabinde de silahlarını bırakma sürecidir.
Kürt Sorunu PKK’nin silahlı mücadeleye başlamasıyla ortaya çıkmış bir sorun
olmadığı gibi silahların bırakmasıyla da çözülebilecek bir sorun değildir. Eğer
BDP’nin aldığı oyları Kuzeyli Kürtlerin PKK’ye verdikleri destek olarak algılarsak
o zaman PKK dışında kalan Kürtlerin dörte üçü nerede ve çözümle ilgili ne
diyorlar ? Bu nedenle tüm Kürtler arasında ortak bir konsansus sağlanmadan Kürt
Sorununun Çözümünden bahsedilemez. Her kim ki PKK’nin silah bırakmasıyla Kürt
Sorunun çözüldüğünü hesaplarsa kesin bir şekilde kaybeden taraf olacağını belirtmek
lazım.
Son aylarda bazı
arkadaşlar beni arayarak, bana mesaj yazarak şunu soruyorlar ; “Heval ne zaman
Kürdistan’a gideceksin ? (geleceksin diyenler de vardır) “ Bunu söyleyen
ve yazan bazı arkadaşların şaka yaptıklarını biliyorum, ama bazıları da
gerçekten ciddi söyliyorlar. Burada tüm bu arkadaşlara ortak bir cevap vermeyi
daha uygun görüyorum;
Değerli arkadaşlar,
Kürt Sorununa Çözüm
süreci sağlıklı bir noktaya varmadan bizim gibilerin Kürdistan’a dönme gibi bir
durumu sözkonusu olamaz. Bunu hayal eden bazı arkadaşlar varsa da o ben değilim. Halk
için en sağlıklı mücadele bizzat ülkede yapılabildiğini biliyorum, ama eğer bu
imkan yoksa o zaman biz de bulunduğumuz alanlarda mücadelemizi sürdürmeye devam
ederiz.
Ahmet DERE / 08.04.2013