Mayıs ayının sonundan beri süren Gezi Park’ı ve Taksim olayları (birileri buna direniş de diyebilir) bugün itibariyle (15 Haziran) bastırılmış olsa da daha uzun bir süre Türkiye’nin gündemini meşgül edecektir. AKP açısından da bundan sonraki süreç daha zor ve çelişkilerle dolu olacağını tahmin etmek zor edeğildir.
Gezi Park’ı ile ilgili yaşanan protesto eylemlerini ilgiyle takip ettim, gerek türk gerekse de uluslararası basını takip etmekle birlikte, özellikle uluslararası kurumların bu konuyla ilgili yaklaşımlarını da yakından takip ettim. Yazılan ve söylenenleri bir bütün olarak değerlendirdiğimde ne yazık ki Gezi Park’ı ve Taksim etrafında yaşananların pek de olumlu bir sonuç yaratacağını söyleyemem.
Herşeyden
önce günümüz dünyasında, hele sözkonusu olan Ortadoğu bölgesi ise, iktidarda
bulunan bir güce karşı sadece iç dinamiklerle etkili bir eylemi gerçekleştirmek
ve sonuç almak imkansız derecede zordur. AKP seçimlerle iktidara gelmiş bir
siyasi parti olsa bile onun da dayandığı dış güç veya dış güçler vardır. İktidarda
bulunduğu süre boyunca sürekli bir şekilde ABD ve AB çevrelerinden destek aldığını,
Gülen Cemaatinin himayesinde olduğunu cümle alem biliyor. Böylesi bir iktidarın
yavaş yavaş kontrol dışına çıktığı bir dönemde Gezi Park’ı ve Taksim olaylarının
patlak vermesi tesadüfi değildir. Bu yöndeki görüşlerimi, dönem dönem sohbet
ettiğim yakın çevremdeki arkadaşlarla da paylaşmışım.
Giderek
kontrol dışına çıkan, gerek iç politikada başına buyruk hareket etmesi, gerekse
de dış politikada, özellikle yakın dönemde Suriye ile ilgili olarak ABD ve AB ile kısmen ters düşen AKP iktidarı
uyarılmıştır. Eğer bu uyarı adresine ulaşmamış ve gereken cevabı alamamış ise
önümüzdeki süreçte daha kapsamlı olayların yaşanması mümkündür.
Bu yazdıklarımdan
şu sonucun kesin olarak çıkarılmaması gerekiyor ; Gezi Park’ı ve Taksim
olayları emperiyalist bir senaryonun parçasıdır. Kesin olarak öyle bir
senaryo olduğunu söylememekle birlikte, ilgili güçlerin bu olaylardan
rahatsız olmadıklarını belirtmekte fayda vardır. Geçen çarşamba günü (12 Haziran) Strasbourg’daki
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgili gerçekleştirdiği özel oturumu canlı
olarak izledim. İki saat boyunca yapılan konuşmaların genelinde AKP’ye karşı
yeni bir yaklaşımın ince ipuçlarını gördüm. Aynı çatı altında Türkiye ile
ilgili olarak yapılan çok sayıda benzer oturumları izlemiş biri olarak bu sefer
farklı bir uslübün kulanıldığına şahit oldum. AB’nin yasama organı olan Avrupa
Parlamentosu AKP’nin biletini kesmemiştir, ancak onun kontrol dışına çıkmasını
da istememektedir. ABD’den yapılan açıklamaların da benzer içerikte olduğunu
biliyoruz.
Emperiyalist
güçler açısından henüz AKP’nin pili bitmemiştir, kontrol altında tutmak şartıyla
belki bir ve iki dönem daha ona ihtiyaçları vardır. Mevcut durumda Türkiye’de
AKP’ye alternatif olabilecek başka bir gücün olmaması ona kısmi bir manevra
alanı sunmakla birlikte, tamamen kendi başına buyruk hareket edebileceği kadar
da imkan sunmuyor. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte, gerek Suriye konusunda
olsun, gerekse de Kürt Sorununa Çözüm noktasındaki arayışlarda olsun, AKP ve
emperiyalist güçler ortak bir paydada buluşacaklardır. Bu nedenle yaşanan Gezi
Park’ı ve Taksim olayları ardından fazla umutlu olmamalıyız.
Özellikle
biz Kürtler açısından ‘fazla umutlu olmama’nın altını çizmek istiyorum. Sözkonusu
bu olaylara dayanışma amaçlı, gerek yurt içinde olsun gerekse de yurt dışında
olsun, yapılan çeşitli etkinliklerde Kürtler aktif olarak katıldılar. Özellikle
yurt dışında yapılan yürüyüş ve mitinglerde Alevi Örgütlerinin çabası küçümsenemez
ve biliyoruz ki Alevi Örgütlerinde Kürtler yoğunluktadır. Ancak 16 gün boyunca süren
olaylar sırasında eylemciler tarafından dile getirilen taleplerde somut olarak
Kürtlerle alakalı birşey duymadık. Hatta yer yer, özellikle Taksim’de, bazı
BDP’lilerin Abdullah Öcalan’ın posterlerini açmaları tepkiyle karşılanmış ve
saldırıya uğramışlardır. İmralı Cezaevinden bunu farkeden Abdullah Öcalan BDP
heyetini, sözkonusu eylemlerin Ergenekon gibi güçlerin güdümünde gelişmemesi
için uyarmıştır ve bu noktadaki kaygılarını dile getirmiştir.
Sonuç
olarak şunu söylemek lazım ; herşeyden önce bu olaylar AKP’yi ciddi bir şekilde
uyarmıştır. Bu uyarı hem iç kamuoyu tarafından yapılmış, hem de dış güçler tarafından.
Zanediyorum ki bundan sonra AKP daha hesaplı adım atacak ve kendi yorganına göre
ayaklarını uzatacaktır. Ne var ki bu yılın Newroz Bayramıyla birlikte PKK’nin
inisiyatifiyle başlatılan Kürt Sorununa Çözüm Süreci de sıkıntıya girecektir.
Eli zayıflamış olan AKP’nin demokratikleşme noktasında cesaretli adım atması
pek beklenemez. Umarım yaşanan Gezi Park’ı ve Taksim olaylarının esas sebebi sözkonusu
bu süreci sabote etmek olmasın.
Ahmet
DERE 15.06.2013