Kürtlerin tarihinde diplomasi en
az önem verilen bir çalışmadır. Fiziki olarak çok çalışan, başkaları için savaşan,
yeri geldiğinde destanlara konu olan direnişlere de imza atan bir halk olmamıza
rağmen mesele diplomasiye, yani kendi çıkarlarını masada korumaya geldiğinde,
ne yazık ki pek başarılı bir geçmişe sahip değiliz. Kürdistan’ın bölünmesine önayak
olan da bizim bu konudaki handikapımız olmuştur. Son olarak 1923 yılında,
Lozan’da Kürdistan’ın 4 parçaya bölünmesinde diplomasi alanındaki handikapımızın
temel bir negatif rol oynadığını bilmek durumundayız.
Diplomasideki bu handikapımızın
neden kaynaklandığını irdelediğimizde şüphesiz en başlıca hususun « Kürtlerin
Birlik Konusundaki Eksikliği » olduğu açıktır. Eğer 1923’te Kürtlerin
asgari düzeyde bir birliteliği olmuş olsaydı bildiğimiz biçimiyle Lozan Antlaşması
gerçekleşmeyebilirdi. Kürtlerin bu zaafı hem Türkiye ve İran tarafından, hem de
diğer emperiyalist güçler tarafından kulanılmıştır. Birlik olamamanın zayıflığı
halkımıza 91 yıldır büyük acıları yaşatmıştır. Nüfus sayısı birkaç yüz bin ile
ifade edilen halklar Birleşmis Milletler’de temsil edilirken Kürtlerin ismi
bile kabul görmemiştir.
İkinci dünya savaşından sonra, başta
Güney Kürdistan’da olmak üzere, giderek gelişen Kürt Özgürlük Mücadelesi ile
birlikte uluslararası alanda da yavaş yavaş bir dışilişki ve informasyon çalışması
yürütülmüştür. Özellikle 1980’lerden sonra, gerek KDP ve YNK, gerekse de
PKK’nin geliştirdiği mücadele sonucu yurtdışında yürütülen dışilişki çalışmaları
neticesinde yavaş yavaş Kürt ve Kürdistan gerçekliği tanıtılmaya başlanmıştır. Sömürgeci
devletlerin karşı faaliyetlerine rağmen sözkonusu çalışmalar belli bir etki
yaratmış, başta Avrupa’da olmak üzere, dünyanın birçok alanında « Kürt
Halkı ile Dayanışma » esprisiyle bir çevre yaratmıştır. Bugün baktığımızda
bu noktada hatırı sayılır bir dost potansiyeli ortaya çıkmıştır.
Önemli bir örgütsel ve kitlesel
çaba sonucu yürütülen bu çalışmalar ne yazık ki « Kürt Diplomasisi »
manasında bir olguyu henüz yaratamamıştır. Sözkonusu çalışmalar daha çok ayrı
ayrı örgütler ve dernekler adına yapıldığı nedeniyle çoğu zaman birbirini boşa
çıkarmıştır. Hatta dönem dönem değişik Kürt Örgütleri düşmana karşı yürüttüğü dışilişki faaliyetlerinden fazlasını başka
Kürt Örgütlerine karşı yürütmüştür. Hal böyle olunca Kürtlerin Dostları olarak
bilinen yabancıların da kafası karışmış, yeterince destek sunmaları engelenmiştir.
Hatta dürüst olan bazı dostların geri çekilip uzaklaşmalarına bile sebebiyet teşkil
edilmiştir. Aynı durum ne yazık ki halen de belli bazı bölgelerde yaşanmaktadır.
Güney Kürdistan Yönetiminin yavaş
yavaş « Bağımsız Kürdistan » tartışmalarını gündeme getiriyor olması önemlidir.
Bu tartışmanın giderek uluslararası alanda da etki yaratığını da biliyoruz.
Böylesi bir süreçte tüm Kürt Örgüt ve Derneklerinin dışilişki ve diplomasi çalışmalarında
ortak bir üslubu esas almaları kaçınılmaz derecede önem arzetmektedir. Her örgüt
veya kurumun kendi başına ve kendi dar çıkarları için yapacağı bir dışilişki faaliyeti herhangi bir
doğru sonucu yaratamadığı gibi, oldukça olumsuz etkilere de yol açmaktadır.
Bugün Avrupa’da bulunan birçok Kürt
Kurumlarının ‘Diplomasi Faaliyetleri’ konusunda geniş çabaları vardır. Bu
kurumların birçok elemanları tüm zamanını sözkonusu faaliyetlere adadıklarını
biliyoruz. Ancak gösterilen bu çabalar istenen sonucu yaratamamaktadır.
Neden ? İşte bu noktada yine birlik olamamamız önümüze ciddi bir engel olarak çıkmaktadır.
Birlik olamadığımızdan ötürü verilen çabalar istenen sonucu da yaratamamaktadır.
Daha önce Kürt Diplomasi
faaliyetlerinde aktif olarak çalışan biri olarak günümüze baktığımda neden
uluslararası alanda hatırı sayılır bir statüye henüz sahip olamadığımızı daha
iyi anlıyorum ; Birlik olamama eksikliği.
Bugün ortaya çıkan genel siyasal
konjonktürde, eğer Kürtlerin ortak bir diplomasi dili ve çalışma programı
olursa, iyi sonuçların ortaya çıkarılmaması için hiç bir neden bulunmamaktadır.
Avrupa Birliği Kurumlarına yönelik tüm Kürt Örgütlerinin içinde yer aldığı bir
kurumun aktif olarak çalışması ve tüm Kürtleri ilgilendiren taleplerle
muhataplarıyla ilişki geliştirmesi önem arzetmektedir. Böyle bir kurum hem örgütlerüstü
olmalı, hem de tüm örgütlerin çıkarlarını savunması gerekir. Tüm örgütlere eşit mesafede olacak olan böylesi
bir diplomasi kurumu Kürdistan’ın her parçası için ayrı ayrı talepleri de öne çıkarabilir.
Koşullar tüm Kürtleri için Bağımsızlığı talep etmeye müsait değil ise o zaman
farklı farklı taleplerle muhataplarına gidilebilir.
Kürdistan Ulusal Kongresi adına
11 yıldan beri her sene AP’de bir Konferans düzenleniyor. Ne varki bu
Konferanslar verilen çabalara ve harcanan paralara göre bir sonucu yaratamıyor.
İlk yıllarda kısmen bir gündem yaratan ve belli bir etkiye neden olan sözkonusu
bu Konferanslar son yıllarda oldukça rutinleşmiş, adeta pek kimsenin ilgi
duymadığı birer çalışma haline gelmiştir. Oysa yukarıda bahsettigim Ulusal Kürt
Diplomasi Kurumu adına benzer çalışmalar düzenlenir ve tüm Kürt Örgütlerinden temsilcilerin
katılımının sağlandığı birer çalışma haline getirilirse o zaman daha fazla etki
yaratacağı kesindir. Aynı çalışmalarla dünyaya da Kürtler arasında iyi bir Birlikteliğin
geliştigi mesajı verilmiş olacaktır.
Bana göre tüm koşullar böylesi bir
kurumun geliştirilmesine müsaittir. Kürtler arasında çatışmaların asgari düzeye
indiği, Kobanê’de ortak bir ruh ile mücadele verildiği bir dönemde sözkonusu bu
adımın atılması için zemin oldukça uygundur. Ulusal Kongre için oluşturulmuş
olan hazırlık komitesi şimdiden böylesi bir kurumun temelini atabilir.
Diplomasi alanında tecrübesi olan Kürtleri biraraya getirerek, herşeyden önce Brüksel’de AB Kürt Temsilciliği adına bir büro açabilir.
Bu kurum hem Brüksel ve hem de Strasbourg’da
aktif olup Washington ve Moskova ayaklarını da örgütleyerek bir diplomasi atağına
geçebilir. Halkımızın verdiği mücadele böylesi bir süreci ve gelişmeyi fazlasıyla
haketmiştir.
Bunları yazarken, « Ben söyledim,
başkaları da yapsın » gibi bir anlayışa sahip değilim. Eğer bu noktada adım atılırsa
ve üzerime düşen bir vazife ortaya çıkarsa onun da gereğini yerine
getirebilecek durumda olduğumu belirtip, halkımın bilmesini isterim.
Ahmet
Dere /
15.12.2014