Geçen günlerde
yaşanan Ankara Katliamı da Türkiye’ye yerleşmesini istediğimiz Barışa karşı
yapılan kirli bir eylem olmuştur. Bu katliam sadece birkaç teröristin yaptığı
bir eylem değildir, ona zemin sunan herkesin ve her kesimin alçakça destek
verdiği bir pratiktir. Ankara Katliamından sonra evinden veya işyerinden dışarı
çıkmayarak, televizyonu karşısında sırıtarak sevinen herkes bu katliamın suç
ortağı olduğunu bilmelidir.
Birileri
zanediyor ki Türkiye’de Barış sadece Kürtlere ve kendini demokrat ve aydın
görenlere lazım olan bir değerdir. Oysa ki Barış herkese gerektir. Eğer
birileri Türkiye ve Kürdistan’da rahat
bir ekmek yemek istiyorsa, orada rahat bir uyku düşlüyorsa ancak o topraklara
Barışın gelmesiyle, yerleşmesiyle bu mümkün olur. Türkiye’ye Barış gelmeden hiç
kimse orada ne rahat bir ekmek yiyebilir ne de gözüne rahat bir uyku girebilir.
Hergün dağlarda ve kentlerde hayatını kaybedenler bu ülkenin çocukları ise bu
topraklarda yaşayan herkes tehlikededir demektir.
O zaman ne yapmalı ?
İşte sözde
kolay cevaplanan ama pratikte herkesin gereğini yerine getirmediği bir sorudur
bu. Oysa ki « Ne Yapmalı » sorusunun cevabı çok kolay ; eger herkes
herkesin gerçekliğini kabulense, onun değer yargılarına saygı gösterse o zaman bu
topraklara barış gelecek, bir daha Ankara Katliamı gibi vahşetler yaşama zeminini
bulamayacaktır.
Türkiye
sadece Türklerindir zihniyeti egemen olduğu müddetçe bu topraklara Barışın gelemeyeceğini
bilmek gerekir. Bu topraklarda Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Ermeniler, Rumlar ve
diğer halkların da yaşadığını bilerek burada tüm bu halkların eşit hakları olduğunu
herkes kabulenmek ve idrak etmek durumundadır. Ayrıca, bu topraklar üzerinde Barışa
karşı kim engel çıkarıyorsa ona kendisini yaşatma imkanının tanınmaması da en
temel görev ve sorumluluktur. Bu devlet ve hükümet olsa bile….
Ankara’da ve
benzeri gibi katliamlarda hayatını kaybedenlerin kimliğini sorgulamadan, onların
sadece insan olduklarını bilerek ve bunu haketmediklerini düşünerek Barışa ne kadar ihtiyaç olduğunu bilme zamanı
gelmiştir. Her uygar topluluklar gibi, Türkiye’de yaşayan halklar da insanca
yaşamayı hakediyorlar.
Barış, sadece
birilerinin yaşamasına olanak tanıyan bir değer değil, herkesin su, ekmek ve
hava kadar ihtiyaç duyduğu zaruri bir
gereksinimdir.
1 Kasim seçimlerine 3 gün kaldı, bu denli ihtiyaç duyduğumuz
Barış için 1 Kasım Seçimleri bir fırsat olarak görülebilir. Şu veya bu partiye
oy vermeden önce, gerçekten bu topraklara Barış ve Kardeşliğin gelmesini kim
istiyorsa ve bu isteğinde samimi ise ona oy vermek en insanca ve dürüstçe bir
yaklaşım olacaktır. 7 Haziran’dan bu yana Türkiye’de yaşanan kaotik ortamı dikkate
alarakm bu ortama zemin sunan, siyasi hesaplarını yapanları iyi tanımak ve
onlara gereken cevabı vermek en temel insani ve vicdani sorumluluk olmalıdır
diye düşünüyorum.
Türkiye Halkları eskisi gibi değildir, bilinçlilik düzeyi
yetersiz de olsa artık siyasi oyunların kimler ve nasıl oynandığının farkında
olan ve ona gereken cevabı verebilecek kadar bilinçlenmiştir. Umarım 1 Kasım günü
7 Haziran’dan daha parlak bir sonucu ortaya
çıkaracak ve birilerinin üzerinde kirli hesaplarını yaptığı siyasi
oyunlara son verme sürecini başlatacak olan yeni bir dönemin kapısını açacak ve
Türkiye’yi arzuladığımız Barış’a doğru götürecektir.
Hak-Par Genel Başkanı Fehmi Demir, 25
Ekim günü Mersin'in Tarsus ilçesinde geçirdiği trafik kazasında yaşamını
yitirdi. Ben şahsım adına, başta Fehmi Demir’in ailesi olmak üzere, tüm
akrabalarına ve Hak-Par’a baş sağlığı, kendisine de allahtan rahmet diliyorum.
Ahmet Gulabi DERE
/ 28.10.2015