Mevcut
durumda Kürtlerin en büyük ve geniş halk tabanının desteğini alan iki gücü olan
KDP ve PKK arasında ezelden beri yaşanan çelişkiler giderek tehlikeli bir hal
alma yolunda. Her iki gücün (örgüt veya parti de diyebiliriz) yetkilileri aklı-selim
davranmazsalar ne yazık ki Kürtlere en büyük zararı vermiş olacaklar.
Kurulduktan beri varlığını Kürt Halkının çıkarlarını korumaya adadıklarını söyleyen
bu iki güç, bugün içine girmiş oldukları tavır ve davranışlarını değiştirmezseler
ifade ettikleri prensipleriylen de büyük çelişkiye girmiş olacaklar. Dolayısıyla,
hangisinin çok, hangisinin az hatalı olduğuna bakılmaksızın, her ikisinin de
yaklaşımlarını gözden geçirmeleri halkımızın çıkarınadır. Bugün bircümle Kürt
Halkı bunu bekliyor.
Kürdistan
Ulusal Kongresi’nin toplanması ile ilgili şimdiye kadar olumlu temeni içerikli
çok sayıda yazı yazılmış, çağrılar dilendirilmiştir. Bugünki tabloya bakıldığında
sözkonusu temeni ve çağrıların karşılık bulmasına imkanlar yok denecek kadar
azdır. Sadece bugün değil, geçen yıllarda KDP, PKK ve diğer Kürt Örgüt ve
Partilerin bir araya gelerek Ulusal Kogre ile ilgili sözde hazırlık yapmaya
çalıştıkları dönemde de, şahsen ben pek de umutlu değildim. Zira her örgüt ve
parti kendi dar çıkarlarını esas alarak Ulusal Kongrenin toplanmasını
istiyordu, halen de öyledirler. Kendisinden başka Kürt Örgüt, Parti veya
Kurumları tanımayan, onların da çıkarlarını gözetmeyen bir yaklaşım ulusal
nitelik taşıyan bir oluşumun gelişmesine hizmet edemez. Bu noktada KDP ve
PKK’nin yaklaşımları bellirleyici olsa da, diğer Kürt Örgüt, Parti ve Kurumların
da günahı yok değildir. Kürt Halkı nezdinde PKK ve KDP daha güçlü bir sese
sahip oldukları için, hem pozitif ve
hemde negatif anlamda, sorumlulukları başlıca olmuştur. Bu iki gücün Ulusal
Kongre gibi bir oluşum vesilesiyle bir araya gelememelerinin önündeki
sebeplerden biri de sınıfsal pozisyonları ve bu noktada her birinin kendi
doğrularında ısrar etmesi olmuştur.
Halkımızın çıkarlarını
korumada, kolayıp geliştirmede elbette Ulusal Birlik büyük önem arzetmektedir.
Asgari düzeyde ulusal birliğini koruyamayan bir halkın ne özgürlüğünden nede sağlıklı
bir istikbalinden bahsedilir. Bir halkın ulusal çıkarları ve özgürlüğü ancak doğru
bir ulusal bilinç ile korunabilir. Her örgüt, parti veya kurumdan ayrı ayrı
seslerin çıktığı bir yerde Ulusal Bilinç veya Ulusal Ruh’tan bahsedilemez.
Kendi dar çıkarlarını halkın çıkarlarıymış gibi gösteren hiçbir güç veya kurum halka
doğru bir hizmeti sunamaz. İçinde bulunulan koşullar ne kadar zor olursa olsun,
önemli olan doğru yolda olmaktır. Zor koşullarda mücadele ederken onun isabetli
olması için azami özen gösterilmelidir ki verilen çabalar boşa gitmesin. Bu
gerçeklik hem PKK ve KDP için, hemde diğer tüm Kürt Örgüt ve Kurumları için geçerlidir.
Halk için en fazla mücadele ettiğini iddia eden güç en fazla fedakarlık yapmaya
ve özenle siyaset yapmaya mecburdur. Aksi halde doğru yolda değildir. Söylem
ile pratiği aynı olmayan herhangi bir hareket başarılı olmaya da müktedir değildir.
Bir halkın
Ulusal Kongresi gibi en üst düzeyde temsiliyet gücü olan kurum sözkonusu halkın
her kesimi tarafından asgari düzeyde de olsa kucaklanırsa gerçek manada Ulusal
Kongre olur. Son 30 yıllık geçmişimize baktığımızda sayısızca kez isminin önüne
« Ulusal » kavramını kulanarak oluşumlar yaratılmaya çalışılmıştır.
Bunu sadece PKK ve KDP yapmamıştır, hemen hemen tüm kürt örgüt ve partileri
yapmıştır. Ancak günümüz gerçekliğine bakıldığında halen gerçek anlamda
« Ulusal » nitelik taşıyan bir kurumumuz yoktur. Uluslararası alanda
tanınan ve BM tarafından da nazarı itibare alınan Güney Kürdistan Parlamentosu
ve oradaki hükümet bile « Ulusal » nitelik taşıyamıyor. Ulusal
olabilmesi için tüm Kürtlerin asgari düzeyde de olsa onay ve desteğini alması gerekiyor.
Dolayısıyla mevcut durumda « Ulusal » nitelik taşıyan hiçbir kurmumuz
yoktur. Hepimizin temenisi olan böylesi bir kurumumuzun yaratılması için, irili
ufaklı tüm Kürt örgüt, parti ve kurumların asgari düzeyde de olsa temsil
edileceği bir platformun geliştirilmesi lazım. Objek anlamda buna musait bir
zemin olup subjektif koşulların yaratılması gerekir. Yani, başta KDP ve PKK
olmak üzere, tüm Kürt Örgüt, Parti ve Kurumların dar çıkarlarını savunmayı bırakıp
halkımızın genel çıkarlarını düşünmeleri büyük bir zarüriyet haline gelmiştir.
Yukarıda
ifade etmeye çalıştığım temenilerin aksine, ne yazık ki bugün KDP ile PKK arasında
yaşananlar giderek yeni bir brakujî sürecinin önünü açmaya dönüktür. Sayın Mesut
Barzani’nin Ankara ziyaretinden sonra peşmergenin Şengal’e yönelik hareketliliği
kaygı vericidir. Peşmergenin Şengal’e yönelik hareketliliğine paralel olarak Türk
ordusunun da Kandil’e yönelik saldırıları daha kaygı verici olmaktadır. Bir süredir
İran ordusunun da Kandil’e yönelik operasyonlarını daha sıklaştırdığını dikkate
aldığımızda Ankara-Tahran-Erbil üçgeninde geliştirilen tehlikeli bir senaryonun
olma ihtimali akıllara geliyor. Buna
paralel olarak Rojava kökenli 6-7 bin peşmergenin de yakın süreçte YPG’ye müdahalesi
sözkonusu olursa vahim bir tablonun ortaya çıkacağı kesindir. Bu durum karşısında
sesiz kalmanın hiçbir Kürt insanına yakışmayacağını bellirtmek gerekir. Dolayısıyla
Bakur, Başur, Rojava, Rojhilat demeden tüm Kürtlerin bircümle duyarlılık göstermesi,
her zamankinden daha önem arzetmektedir. Hiçbir örgüt, parti veya kurum kalıcı
değildir, olamaz da, ama halkımızın özgürlüğü ve temel çıkarları kalıcıdır, ölümsüzdür.
Esas ve kutsal olan bu uğurda verilen mücadeledir.
Bir partiye, örgüte
veya kuruma güç veren halkın kendisidir. Burjuva partilerinde bile para kadar
halkın desteği önemlidir. Dolayısıyla bugün yaşananlardan hangi güç sorumlu
olursa olsun (ister KDP, isterse de PKK olsun) halkımızın genel tavrı
engeleyici rol oynayabilir. Bir halkın genel tavır bellirlemesinde ise aydınlar
öncülük ederler. Bu noktadan hareketle baktığımızda, halkımızın varolan az sayıda
gerçek aydınları doğru bir tütüm belirlemelidir. Ne KDP’yi tutup PKK’yi taşlamak,
nede PKK’yi tutup KDP’yi taşlamak doğru olmaz, olamaz. Geçmişe ve günümüze bakıldığında
her iki gücün de hatalardan payı olmuştur, bugün de aynen öyledir. Birinin az,
diğerinin çok hatası vardır diyerek olaya yaklaşılmamalıdır. Burada hangi
örgütün ne gibi hata veya sevabı vardır diye mühasebe yapmanın bir önemi
yoktur, önemli olan etrafımızda oynanan bunca tehlikeli oyunlara karşı
halkımızın öz çıkarlarının korumasıdır, özgürlüğüne katkının sağlanmasıdır. Bu
görev tüm kürt örgüt, parti, kurum ve şahsiyetlerindir.
Ahmet Gülabi
DERE /
15.03. 2017