8-10 Kasım 2017 günlerinde (üç gün boyunca) Avrupa Konseyi´nde Dünya Demokrasi Forumu yapıldı.
Avrupa
Birliği Müesesinin temelinin atıldığı, İnsan Hakları ve Demokrasinin merkezi
olarak bilinen Strasbourg’da yapılan bu Forum 2012’den beri her yıl
tekrarlanıyor. Avrupa Konseyi ve Strasbourg Belediyesinin ev sahipliğinde
gerçekleşen Forumun gündemi, yıl boyunca yapılan çalışmalar sonucu
belirleniyor.
7 yıldır
düzenlenen sözkonusu Dünya Demokrasi Forumu’nu hep takip ediyorum. Yoğun çalışmalarımdan
dolayı bu yıl ancak tartışmaların bir kısmını takip edebildim. Takip
ettiğim tartışmaların çoğu üçüncü dünya
ülkelerinin gerçekliğinden uzak olup, daha ziyade Avrupalıları ilgilendiren
hususlardan ibaret oldu. Zaten bu forum çerçevesinde yapılan tüm toplantı ve
laboratuvar çalışmalarında konuşmacı olarak davet edilenlerin büyük bölümü
Avrupalılardan oluşuyordu. Dolayısıyla üzerinde en fazla durulan hususlar yien Avrupa
ve Amerika ülkelerinde yaşanan demokrasi alanındaki sıkıntıları oldu.
Bugün
dünya genelinde yapılan benzer çalışmaların çoğu Avrupa ve Amerika ile ilgili
oluyor. Mesele daha iyi demoktaikleşme olunca ilk akla gelen ülkeler bunlardır
maalesef. Bunun anlamı şu ; demokrasinin geliştirilmesi ve
kalıcılaştırılması gereken ülkeler Avrupa ve Amerikadır, dünyanın diğer
ülkeleri pek önemli değildir, dolayısıyla tartışmaya da değmez. Bu nedenle, Dünya
Demokrasi Forumu Avrupa Konseyi tarafından finanse ediliyor ve düzenleniyor
olmasına rağmen bu kuruma üye olan diğer ülkelerin durumu pek gündeme gelmiyor.
Nedense sözkonusu diğer ülkelerin sivil toplum kurumları da bu konuda rahat,
ses çıkarmıyorlar. Herhalde şunu demek istiyorlar ; bizim içimiz
küflenmiş, fazla deşmeye gerek yok. Oysa ki Avrupalılar öyle demiyorlar. Avrupa
ülkelerinde demokrasi alanında gelişmeler olsa
bile sivil toplum kurumları yine boş durmuyorlar, ince eleyip sıkı
dokuyorlar ki yöneticileri yanlışlık yapmasınlar diye.
Türkiye
Avrupa Konseyi üyesi olduğu için oradan da CHP Genel Başkanı konuşmacı olarak
davet edilmişti. Ne var ki Kılıçdaroğlu sözkonusu bu Foruma gelmeden önce kendi
danışmanlarından yeterince bilgi almamış olmalı ki Türkiye’deki Demokrasi
yetersizliklerine değinmedi. Nerede ise AKP’den daha AKP’ci gibi Türkiye ile
ilgili konuştu. Oysa Dünya Demokrasi Forumuna katılan her konuşmacı aynı
zamanda kendi ülkesindeki yetersizlikleri de elleştiriyor. Bu nedenle de
sözkonusu Forumda Türkiye´den pek söz edilmedi.
Türkiye’den
sözkonusu bu Foruma katılan pek fazla sivil toplum kurumu da yoktu. Türkiye’den
gelen bazı delegeler olsa da onlar toplantılarda söz alıp konuşmak yerine
kafeteryalarda şark üsülü sohbetleri tercih ediyorlardı. Oysa ki Türkiye’de
hatırı sayılır sivil toplum kurumları vardır, sık sık sokaklara da çıkıp
bağırıyorlar. Sözkonusu bu sivil toplum kurumları Dünya Demokrasi Forumu gibi
platformlara katılıp aktif olmaları daha faydalı olacaktır. Gelen az sayıda ki kurum
temsilcileri de, kafeteryalarda oturup şark üsülü boş sohbetler yapma yerine
toplantılarda kendi ülkesindeki antidemokratik uygulamaları dilendirip
elleştirmeleri daha faydalı ve hayırlı bir iş olacaktı, ne var ki o da olmadı.
HDP’nin
de bu tür platformlarda pek aktif olamadığını söylemek mümkündür. Sadece
Ertuğrul Kürkçü gibi yaşlı bir amcanın AB ve AK ile görevli olması yetmiyor,
daha güçlü ve dinamik bir ekibin bu kurumlarda çalışması önemlidir.
Bu yıl
takip ettiğim konuşmacıların bir kısmı, özellikle sözkonusu Popülizm ve
Diktatörlük olunca, sık sık Erdoğan ve Trump ismini birlikte andılar. Türkiye
sözcüğünden çok Erdoğan sözcüğü daha fazla konuşmalarda geçmiştir.
Ahmet Gulabi DERE /
18.11.2017