Türkiye’de yıllardır Kürtlere karşı kirli bir savaş yürütülüyor. Bu savaşın günümüzdeki halkası Efrîn’i İşgal Hareketi olarak sürdürülüyor. Türk TV kanalları ölen askerlerin haberlerinin tamamını vermeseler de herkes biliyor ki günde çok sayıda asker ölüyor. Böyle devam ederse, hele savaş sokak çatışmalarına dönüşürse, günde onlarca askerin öldürüleceğini tahmin etmek lazım.
Türk basını
ve çalışanları bugünlerde tamamen kirli savaşın hizmetinde amadedir. Haberlerinin
tamamı bu kirli savaşı meşru göstermeye dönüktür. Efrîn’e saldırı neredeyse türk
milli özgürlük savaşı gibi gösterilerek fakir, fukara çocuklarını askere göndermeye
davet ediltmektedir. Bu kirli savaşta hayatını kaybeden askerlerin şehit düştüğü
söylene söylene haber bultenleri dolduruluyor. Zavalı Anadolu Halklarının en
fakir ve fukarası kimler ise onların çocukları Kürtlere karşı yürütülen bu
kirli savaşa sürülmektedir.
Ülkenin gündemi
tamamen Efrîn’e yönelik yürütülen kirli savaşa endekslenmiştir. Toplum o denli şuursuz
hale getirilmiş ki asker annelerine şu sözler söyletilmektedir ;
« Allah her anneye asker annesi olmayı nasip etsin », bu şu anlama
geliyor ; « Allah her anneyi kirli savaşta ölen bir asker annesi
olmayı nasip etsin ». Bu sözleri söyleyen bir kadının anne olduğundan şüphelenmek
gerekiyor. Nasıl bir anne ki kendi çocuğunun kirli bir savaşta ölmesine razı
olsun. Ama bunu söyleyen « anneler », ne yazık ki günümüz Türkiye’sinde
var.
Şehitlik
kutsal bir kavramdır. Tüm toplumlarda bu kavram kutsaldır. Neden ? Zira
her toplum kendi özgürlüğünü elde etmek için bedel ödemiştir, ödemektedir. Özgürlük
ve bağımsızlık toplumların tarihinde çok kutsal olduğu için onun uğruna ölenlere
şehit denir. Yani kendi halkının veya üyesi olunan topluluğun özgürlüğü uğruna
mücadele ederek ancak şehit düşülür, yoksa başka bir halkın veya halklarının özgürlüğünü
elinden almak için verilen savaşta şehit düşülmez. Öyle olsaydı o zaman tarih
sayfalarında Hitler, Musolini, Franco, Saddam gibilerinin askerleri için de
«şehit » yazılırdı. Dolayısıyla Efrîn’e yönelik yürütülen kirli savaşta ölen
hiç kimse şehit değildir, olamaz da. Buna pisi pisine ölmek denir. Tarih de
bunu böyle yazacaktır. Günün birinde sözkonusu sözde ‘şehit anneleri’ yüzkarası
anneler olarak da anılacaklardır.
Görsel ve
yazılı basına çıkıp sözkonusu kirli savaşı övenler, meydanlarda cahil
topluluklara hitap ederek bu savaşı kutsal gibi gösterenlerin hiçbirisinin çocuğu
veya yakını cephede ölmemiştir. Bırakalım cephede ölmesini, hiçbir AKP’li vekilin,
belediye başkanının, veya il ve ilçe başkanının çocuğu Kürdistan illerindeki kışlalarda
asker bile değildir. Onlar ancak Ege’nin sıcak ve güvenli bölgelerde askerlik
yaparlar. Anadolu’nun fakir ve her yönüyle zavalı halklarının çocukları bu
kirli savaşta kulanılmaktadır.
Savaş hükümetinin estirdiği korku ruzgarı Türkiye’yi öyle bir hale getirmiş ki ancak gerçekten namuslu ve onurlu olanlar ses çıkarıyorlar, onlar da kısa sürede içeri atılıp sesleri kesiliyor. Bu korku ruzgarının esintilerini yüzlerinde hisedenlerin bir kısmı da Avrupa’da yaşayanlardır. Tanıdığımız bazıları Avrupa’da yaşamalarına rağmen korkudan konuşamıyor, yazamıyor, sosyal medya hesaplarında istediği gibi paylaşımlarda bulunamıyorlar ve hatta bazıları hesaplarını bile kapatıyorlar. Onur ve onursuzluk izleri birbirine karışmıştır.
Savaş hükümetinin estirdiği korku ruzgarı Türkiye’yi öyle bir hale getirmiş ki ancak gerçekten namuslu ve onurlu olanlar ses çıkarıyorlar, onlar da kısa sürede içeri atılıp sesleri kesiliyor. Bu korku ruzgarının esintilerini yüzlerinde hisedenlerin bir kısmı da Avrupa’da yaşayanlardır. Tanıdığımız bazıları Avrupa’da yaşamalarına rağmen korkudan konuşamıyor, yazamıyor, sosyal medya hesaplarında istediği gibi paylaşımlarda bulunamıyorlar ve hatta bazıları hesaplarını bile kapatıyorlar. Onur ve onursuzluk izleri birbirine karışmıştır.
Halkların,
toplumların yaşamına yön vermede, ona değer katmada önemli bir rolü olan sanatçılar
bille bu kirli savaşta pervasızca kulanılmaktadır. Değişik dizilerde sözde
sanatçılık yapanların bir kısmı gönüllü, bir kısmı da zorunlu olarak kirli savaşın
yürütüldüğü bölgeye götürülerek sözümona askere moral verdirilmektedir. İster gönüllü
gitsin, isterse de zorunlu gitmiş olsun, oraya giden hiç kimse sanatçı olamaz.
Gerçek sanatçı duygu yüklü ve hümanist ruhludur, savaşa ve ölümlere hayır
diyendir, canı ve namı pahasına da olsa sanatçılık ilkelerinden taviz vermeyip,
yeri geldiğinde tavır alandır. Askere moral vermeye giden sözde sanatçılar olsa
olsa uyduruk ve zavalı ruhlu sanatçıklar olur.
Ne yazık
ki sözkonusu ´sanatçılar’ sürüsü arasında ´kürt’ kökenli olanlar da var. Sanata
ve sanatçıya yakışmayan bu yaklaşımlarıyla onlar AKP’nin elinde bir oyuncak
olmuşlardır. ´Kürt’ kökenli sanatçı, siyasetçi, gazeteci ve ´aydın’ geçinen sözkonusu
bu kişilere karşı özünde Kürt olan insanlarımızın bir cevabı olacaktır elbette,
olmalıdır da. Günü geldiğinde bunların Kürt bölgelerine ayak basmalarına bile
rıza gösterilmemeli, yüzlerine tükürülmelidir diye düşünüyor, öyle de temeni
ediyorum.
Ahmet Gülabi DERE / 02.03.2018