Yazının başlığı bana ait değil,
sık sık beni arayan bazı arkadaşların sordukları sorudur.
Zanediyorum
çoğu insanlarımızın kafasında bu soru işareti vardır. Zira yaşananlar o kadar
karmaşık bir hal almış ki insanlarımızın kafasında çeşit çeşit soru işaretleri
oluşuyor. Gündemi iyi takip edemeyen, iyi bir tarihi bilgisi ve deneyimi
olmayanların günümüzde Kürtlerle bağlantılı yaşananları anlaması kolay değildir.
AKP
iktidarı Suriye’de vazife aldığı görevlerini henüz yerine getirmemiştir. Orada
bulunan terörist örgütlerle diyalog içinde bulunarak üstlendiği sorumluluklarını
yavaş yavaş yerine getirirken, bir taraftan da ezelden beri düşman gördüğü Kürtleri
vurmaya çalışıyor. Suriye’nin geleceğinde Kürtlerin bir hak elde etmemesi için
elinden geleni yapıyor. Dolayısıyla Suriye’de hem ABD, hem Rusya ve hemde
Avrupa’nın her isteğini yerine getirmek için gerekirse yüzlerce Anadolu
fakir-fukaranın çocuklarını feda ediyor. Buna çok kolay bir şekilde de fetva çıkarabiliyor,
zavalı Anadolu çocuğunu ‘şehit’ ilan ederek ailelerini susturabiliyor.
Bir
taraftan Suriye’deki terörist işbirlikçileriyle diyalog geliştirirken, diğer
taraftan da esas amacı olan Kürtleri vurmak için operasyonlar yapıyor AKP
iktidarı. Bugünlerde Kobanê’ye yönelik yapılanlara ilişkin ABD, Rusya ve
Avrupa’nın sesiz kalması genel planın bir parçasıdır. (ABD’nin yaptığı yüzeysel
açıklamaları pek kaale almamak lazım, ki kimse de kaale almıyor). Sözkonusu bu
güçler için esas olan Suriye’nin geleceğinden kendi çıkarlarını kolamaktır. Kürtlere
karşı yapılan kirli savaşlar sözkonusu bu güçlerin umurunda bile olmadığını
belirtmek ve bilmek lazım.
Geçen
ay İstanbul’da gerçekleşen Dörtlü Zirve, türk ordusuna Kobanê’ye yönelik
operasyon vizesini çıkarmıştır. ABD sözkonusu bu zirveye katılmamış olsa da karşı
da durmamıştır. Bu nedenle biz Kürtlerin ABD, Rusya ve Avrupa Birliği nezdinde şikayetlerde
bulunmamızın bir manası yoktur. Bu güçlerden herhangi bir mudahale beklemenin
çok naifçe bir yaklaşım olduğunu bilmeliyiz. Ancak bunu söylerken Amerika,
Rusya ve Avrupa’da yaşayan Kürtlerin sokaklara çıkmasının bir anlamı yoktur
demiyorum. Kürt Halkına karşı yapılan her tür saldırıyı kınamak ve ona karşı dünya
kamuoyunu duyarlı olmaya çağırmak önemlidir ve gereklidir. Yaşananlara karşı
sesiz kalmak onaylamak demektir, ki bu yaklaşım hiç bir Kürde yakışmaz. Sadece
bunu bilelim ki ; bizim feryadımıza ne ABD, ne Rusya nede Avrupa gelir.
* * * *
Geçen
ay Güney Kürdistan’da yapılan seçimler’den sonra henüz bir hükümet kurulmuş değildir.
Zaten seçimler de oldukça gecikmeli yapılmıştı. Önümüzdeki günlerde yeni hükümetin
kurulup işbaşı yapması bekleniyor. Hem ekonomik ve hemde siyasi ve diğer
alanlarda zor günleri yaşayan Güney Kürdistan artık bir şekilde istikrara doğru
yol alması önemlidir. Dürüst olan tüm Kürtlerin gözü kulağı üzerinde olan ülkemizin
bu parçasında iyi gelişmelerin yaşanması hepimizin arzusudur. Zira bugün Kürtlerin
bir şekilde yönetiği tek toprak parçası burasıdır. Bundandır ki özgürlüğe susamış
olan herbirimiz sürekli ülkemizin bu parçasını gözlüyoruz, yaşanan iyi gelişmeleriyle
övünüyoruz, olumsuz durumlarıyla üzülüyoruz.
Güney
Kürdistan’da oluşacak olan yeni hükümetin önemli görevlerinden biri ekonomik
sorunlara çözüm bulmak olurken, diğer bir görevi de sözkonusu bölgemizde
bulunan siyasi ve toplumsal kurum ve kuruluşları ortak çıkarlar etrafında birleştirmektir.
Şimdiye kadar yaşanan olumsuzluklardan ders çıkararak geni bir sürecin başlatılması
elzemdir. Bunun için ise kurulacak olan yeni hükümetin ortak bir konsansüs ile
oluşturulmasıdır. Aksi halde, başta TC ve İran olmak üzere, dış güçlerin atını
koşturduğu bölge olmaktan öteye gidilemez. Bu da hepimizi üzecektir, hayal ettiğimiz
Demokratik bir Kürt Sistemi’nin oluşması konusunda ciddi engel teşkil
edecektir. Umarım bu noktada iyi gelişmelerle 2019 yılına gireceğiz.
* * * *
Ülkemizin
Kuzey parçasında da, ne yazık ki, pek içaçıcı bir durumdan söz edemeyiz. Geçen
belediye seçimlerinde halkın oylarıyla seçilen Belediye Başkanları ve Belediye
Meclis üyelerinin çoğu ile HDP’nin bir önceki yönetiminin büyük bir bölümü
zindanlarda, bir kısmı da yurt dışına kaçmıs bulunmaktadır. Legal alanda siyaset yapanlar arasında en
aktif olanların tutuklu ve yurtdışına kaçmış olan bir durumdan söz ediyoruz. Doğal
olarak halimiz pek iyi olmamakta, olamamaktadır. Sözkonusu bu durum giderek
daha da kötüye doğru yol alıyor. Hele hele yerel seçimlerin gündemde olduğunu düşünürsek
durumun vehameti daha da artıyor demektir.
Gelecek
yıl yapılacak olan yerel seçimler konusunda pek iyimser olmamakla beraber, doğru
bazı adımların atılması sonucu değiştirebilir diye düşünüyorum, en azından
iyimser olmanın daha sağlıklı olduğunu bilerek.
AKP
yerel seçimler arefesinde ülkeyi bir savaş psikolojisine sokmak için Kobanê’ye
yönelik operasyonu gündeme soktu. Savaş psikolojisinin hakim olduğu ortamlar
puslu olur, böylesi durumlarda gücü elinde tutanlar herşeyi kendileri için mubağ
görebilir. Sadece HDP’ye yönelik değil, CHP’ye yönelik de benzer yaklaşımlar
sergilenebilir. Henüz aday adaylarının bile pek belli olmadığı yerel seçimler
için ultra yetkilerle donatılmış savcılar harekete geçmiş bulunmaktadır.
Kendilerine göre ilegalite ile bağlantısı ‘tespit’ edilen her aday veto edilebilir.
Bu noktadan bakıldığında önümüzdeki yerel seçimlerin kolay olmayacağını görürüz.
Kolay
iş başarmanın pek değeri olmadığını bilerek yerel seçimlere yaklaşılırsa daha
sağlıklı bir sonuç ortaya çıkabilir. HDP’nin üst, alt ve orta kademe yöneticilerinin
doğru bir yaklaşım ile seçimlere hazırlanmaları gerekiyor. Doğru adayların
tespitinden tutalım yerel düzeyde itifaklar yapmaya kadar, özellikle Kürdistani
kurum ve kuruluşlarla, ince dokuyarak sık dokumanın önem arzettiğini bilmekte
fayda vardır. Zor ve kötü görülen tablodan azami düzeyde olumlu sonuç çıkarmanın
da mümkün olduğunu düşündüğümüzde seçimlere kadar çok şey değişebilir diyerek
bu yazıya noktayı koyalım.
Ahmet Gülabi Dere
03.11.2018