Türkiye’nin Rojava'ya
girme gayesinin temelinde yeni bir Kürt Bölgesinin dünya’da tanınmasını
engelemek vardır. Ancak bu öyle kolay olmayacaktır, sözkonusu bölgeye girmek
veya orada geliştirilmek isteneni engelemek uluslararası güçler için ciddi bir
sorun teşkil ediyor. TC’nin bu konudaki yaklaşımı, özellikle ABD, Rusya ve
Avrupa'yı yakından ilgilendirdiğini, hatta rahatsız ettiğini bellirtmek lazım. Dolayısıyla,
bırakalım Rojava’ya girmeyi, ora ile yakından ilgili olmak bile sözkonusu
güçlerin bilgisi dışında olamaz. Hele hele ABD için, özellikle Pentagon için, Suriye’nin
Kuzey Bölgesi kırmızı çizgi halini almıştır.
Bugünlerde
türk ve ABD yetkilileri arasında yapılan görüşmelerden sonra basına sızan
açıklamalardan anlaşılıyorki TC’nin istediği vize alınamamış. Fakat işin perde
arkasında gerçekten nasıl bir karar alındığını da kimse bilemiyor. Yakın zamanda
bu noktadaki bilinmeyenler anlaşılacaktır. Ancak bilinmelidir ki ciddi
konularla alakalı olarak devletlerarası temasların sonucunda kamuoyuna yansiyan
hususların tam tersine kararlar çıkabiliyor. Hele hele bu Suriye ve Rojava ile
alakalı ise kapalı kapılar ardında çok farklı mecralarda konuların da ele alındığını
bilmek lazım.
TC'nin
Rojava'ya girme talebi ve bu yöndeki tüm çabası Rojava'nın sınırları dahilinde
bir « Güvenli Bölge » oluşturmak olduğunu biliyoruz. Bu talebinin
hayat bulması için de herşeyini masaya koymuş gibidir. Mevcut durumda tarafların
yaklaşımlarına bakıldığında, özellikle « Güvenli Bölge » konusunda
TC’nin ileri sürdüğü talebin ABD tarafından kabul görmediğini tahmin etmek zor
değildir. Bir anlamda TC’nin Rojava’ya girme ve hatta « Güvenli Bölge »
hevesi kursağında kalmıştır.
ABD’nin
« Uçuşa yasak » bölge dediği şeyin ne olduğunu henüz bilemeyiz.
Önümüzdeki süreçte pratik olarak nasıl gelişeceğini görürüz. Birilerine göre
sözkonusu uçuşa yasak bölge daha önce Güney Kürdistan için ilan edilen 33.
Paralel gibi olacaktır. Eğer öyle olursa o zaman yakın gelecekte Rojava Bölgesel
Yönetimi gibi bir statünün uluslararası alanda resmiyet kazanması kaçınılmazdır.
Oysa 90’lı yıların İrak’ı ile şimdiki Suriye aynı değildir. Diğer bir faktör de
KDP ve YNK ile şimdiki PYD arasında da çok fark vardır. Rusya’nın da orada
hakim bir durumda olması objektif olarak şartları oldukça farklı kılmaktadır.
Özellikle biz Kürtlerin bu durumu iyi görmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.
TC’nin Rojava ile ilgili gayesi konusunda Avrupa’nın halen karşı duruşunda
ısrarlı olduğunu görüyoruz. Yumuşak karnı ise Suriyeli mülteciler kartıdır. Bu kart TC'nin elinde bir koz olarak AB'ye karşı
kulanıldığını da herkes biliyor. Fakat Avrupalıların da bu noktadaki tavrı netleşmek
zorunda, yakın günlerde daha açık bir duruşun gelişebileceğini düşünüyorum.
TC’nin
Rojava ile alakalı planı konusunda Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi de kayıtsız
değildir. Güney Yönetiminin bu konudaki yaklaşımını çok açık ve net bir şekilde
ortaya koymaktan kaçındığını biliyoruz. Açıktan taraf tutmamakla birlikte,
kendi dar çıkarlarını korumaya çalışıyor olduğunu anlamak zor değildir. Diğer
bir anlamda kapalı kapılar ardında bir şekilde TC’nin « Güvenli Bölge »
dediğine yeşil ışık yaktığını da söylemek mümkündür.
Uluslararası
siyasi arenada her an sürpriz değişiklikler ortaya çıkabildiğini unutmamalıyız.
ABD, Rusya ve Avrupa'nın mevcut duruşu da kalıcı değildir. Bana göre kalıcı
olan tek şey ; sözkonusu bu güçlerin, herşeye rağmen, TC'nin Rojava'ya
kalıcı girişine müsade etmeyecekleridir. Bunu Kürtlerin çıkarı için değil,
kendi çıkarları için yapacaklar. Bu nedenle biz Kürtlerin ne ABD, ne Rusya ne
de Avrupa'dan çok şey beklememiz saflıktır. Fakat siyasetin gereğini ve dilini
çok iyi kulanarak sözkonusu bu güçlerin duruşundan da faydalanmak mümkündür. Bu
noktada PYD'nin rolü önemlidir. Diplomaside esnek olup dengeleri de iyi
kulanabilmelidir.
Kürtlerin
eski Kürtler olmadığı gerçekliğinden yola çıkıp günümüzdeki gelişmeleri
analiz ederek iyimser olmak mümkündür. 1923'te Lozan'da Kürdistan 4 parçaya bölündüğünde
ne ulusal ne de uluslararası alanda hiç kimseden bir tepki gelmemişti. Oysa
mevcut durum çok farklıdır, örgütlü bir tepki olmasa da dünyanın hemen her
yerinden Kürtlerden ve dostlarından ses çıkıyor. Kürtler kendi aralarında
siyasi bir birliğe sahip olmasalar da dugusal birliktelik var ve gelişiyor.
Birileri buna çomak soksalar da tutmaz; zira Kürt eski Kürt değildir.
Dolayısıyla uluslararası güçler kendi çıkarlarını düşünseler de Kürtlerin halihazır
durumunu da görmezden gelemezler. Zayıf da olsa Kürtler artık bölgede bir aktör
olmuştur.
Ahmet
Gülabi DERE
09.08.2019