11 Mart 2010 Perşembe

AB’nin Yapmak Istediği Nedir ?

Bir haftadan beridir AB’nin, Kürtlerle ilgili, gerçekten ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyorum. Uzun bir süredir AB’nin çeşitli kurumlarının faaliyetlerini izliyen biri olarak, son bir haftadan bu yana Belçika, Fransa, Italya ve Almanya’da Kürtlere karşı yapılan baskınların kime, veya kimlere hizmet etme temelinde gerçekleştirildiğini henüz anlamış değilim. Bana göre bu baskınları gerçekleştirenler de ne yaptıklarını pek net olarak görememektedirler. Dolayısıyla herkesin kafasında birçok soru işaretleri bulunmaktadır.

Belçika makamlarına göre bu operasyonlar kendi iç hukukunu ilgilendiren hususlarla alakalı olarak gerçekleştirilmiştir. Bunu doğrulamak için de «üç yıldan beri Kürt kurumları izlenmektedir, varılan sonuç itibariyle bu operasyonlar gerçekleştirilmiştir» biçiminde açıklama yapmaktadırlar. Fransa ve Italya’da yapılanların da bununla bağlantılı olduğu gösterilmektedir. Ancak bu izahatın pek gerçekçi olmadığı aşikardir. Böyle bir mantık AB’nin kendi iç güvenlik hukukuna ve asayiş kriterlerine de uygun değildir.

Bu operasyonların ABD’nin isteği doğrultusunda yapıldığına gelince ; Herşeyden önce ABD ile Avrupa arasında göründüğü gibi bir birliktelik olduğuna pek ihtimal vermiyorum. Bu iki güç arasında çok iyi yürüyen bir ilişki düzeyinin olduğuna ilişkin genel bir kanı vardır, ancak, özellikle Ortadoğu, Balkanlar, Rusya ve Kafkasya ile alakalı konularda perde arkasında ciddi sıkıntıların yaşandığını bellirtmek lazım. ABD’nin bu alanlardaki çıkarlarıyla ilgili Avrupa’dan kolay kolay destek alamadığını, bu güçler arasındaki diplomatik kanalların dönem dönem sıkıntılı anlar yaşadığını görmek mümkündür.

Türkiye’nin AB’ye girisi konusunda da ABD ile Avrupa Birliği arasında ciddi politik farklılıklar bulunmaktadır. Türkiye’nin adaylığı ABD tarafından çok arzulandığı bir gerçektir, ancak aynı durum AB’nin merkez güçleri tarafından istenmediğini de biliyoruz. Dolayısıyla bu iki gücün yaklaşımı arasındaki farklılık hem Türkiye ve hem de Kürt sorunu ile ilgili politikalarına da yansımaktadır.

Yukarıda vurguladığım hususları dikkate aldığımda, bugünlerde Avrupa’daki Kürt Kurumlarına karşı yürütülen operasyonların ADB siparişiyle yapılmadığını düşünüyorum. Bu operasyonlar olsa olsa Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı olup ama onu uzaklaştırmak istemeyenlerin isteğiyle Belçika’ya yaptırılmaktadır. Fransa, Italya ve Almanya’da yaşanan tutuklamaların da Belçika’nın isteği üzerine gerçekleştirildiği izlenimi verilmektedir. Geçmişte Kürtlere karşı operasyon yapmada Almanya’ Ilgiltere, Fransa gibi ülkeler görev alırken, bu sefer ise aynı görev Belçika’ya verilmiştir. Bunun nedenlerinden bir tanesi de, 19 Kasım 2009 tarihinde AB Konseyi’nin ilk Başkanlığına Belçika eski Başbakanı Herman Van Rompuy’un seçilmiş olmasıdır. Yani AB’nin çıkarları için gerekirse hukuk dışına da çıkmalısınız biçiminde bir görevdir verilen.

Olayın temel amacı Belçikalı yetkililer tarafından da pek anlaşılmış olduğunu tahmin etmiyorum. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan, tamamen haksız bir saldırı olan bu operasyonun iç yüzü yakında daha iyi anlaşılacaktır. Bu haksız saldırıya karşı ise Kürtlerin tepkisi olması gereken şekilde gelişmiştir. Daha da gelişecek olan tepki ve verilecek hukuki mücadeleyle hem Belçikalı ve hemde AB yetkilileri geri adım atmak ve Kürtlerden özür dilemek zorunda kalacaklardır.

Bu saldırılar ne ilk olmuştur ne de son olacaktır. Ortadoğu gibi dünyanın önemli merkezinde kendine yer edinmiş olan ve mücadelesini geliştiren Kürtler bu tur haksız saldırılarla da mücadele etmek zorundadır. Eğer kuralına göre mücadele edilse, hem hukuki ve hemde politik alanda kazanacak olan Kürt Halkı olacaktır, bunda kimsenin şüphesi olmasın.

Ahmet DERE / 11.03.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder