5 Nisan 2012 Perşembe

2012’de AB-Türkiye ve Kürt Sorunu

Bugün « BDP ve Açılım » konusunu yazmayı planlamıştım. Fakat geçen hafta Bruksel’de Avrupa Parlamentosunda kabul edilen « Türkiye Raporu » ve içeriği benim planımı değiştirdi. Bu nedenle « BDP ve Açılım » konusunu bir sonraki yazımda ele alacağım.
Türkiye-AB arasında sürdürülen müzakerelerin tarihi hayli geçmişe dayanmaktadır. Fakat Türkiye’nin resmen aday ülke olarak kabul edilmesinden sonra sürdürülen müzakerelerin geçmişi 3 Ekim 2005’dir. Yani 7 yıldır AB Komisyonu ile Türkiye arasında resmen üyeliğe geçiş amaçlı müzakereler yapılmaktadır.
Müzakerelere başlandığı tarihten bu yana Avrupa Parlamentosu her yıl Türkiye ile ilgili rapor hazırlıyor. AP’nin raporu Avrupa Komisyonu için referans olarak kabul ediliyor ve Komisyonun her yıl hazırladığı « İlerleme Raporu » için Avrupa tarafının genel görüşlerini sunuyor. Dolayısıyla, bazı türk « uzmanlarının » söylediklerinin aksine, AP raporu önemlidir ve müzakere sürecinde belirleyici rolü vardır.
Ben AB-Türkiye müzakere sürecini ve ondan önceki süreçleri de yakından takip ettim. 2009 yılı ile ilgili rapor hariç, şimdiye kadar AP’nin üzerinde tartışarak kabul ettiği tüm yıllık raporlarını bizzat Genel Kuruldaki tartışmaları canlı olarak izleyerek takip ettim. Bu yıl da öyle oldu, özel olarak tartışmaları izlemek, AP’den bazı milletvekileriyle görüşmek için Bruksel’deki AP Genel Kuruluna gittim.
AP’nin şimdiye kadar hazırladığı raporların en az tartışılanı olduğunu belirtmek lazım. Daha önceki yıllarda yapılan  o canlı ve aynı zamanda çekişmeli tartışmaların aksine, bu yıl adeta kural yerini görsün biçiminde bir oturumla rapor kabul edildi. Bu duruşuyla AP’nin Türkiye’ye karşı ne kadar ilgisiz olduğunu anlamak gerekiyor. Konuştuğum bazı milletvekileri raporun içeriğinden bile pek haberdar olmadıklarını anladım. Yani bu yıl AP’de kabul edilen rapor tamamen Raportör Omen Ria Ruijten’in inisiyatifinde gelişmiş, AP Genel Kurulu ise küçük bazı değişikliklerle onaylamış, kurumsal bir belge haline getirmiştir.
AP’nin Türkiye’ye karşı olan ilgisizliği karşılıklı olarak gelişmektedir. Zira, AKP hükümetleri 2007 yılından beri yönünü daha çok Arap Birliğine çevirmiştir. Resmen Arap Birliği üyeliğine talip olmasa da, aslında tüm icraatlarıyla dikkatlerini o tarafa çevirmiştir. Hal böyle olunca Avrupa Birliği kurumlarında da Türkiye’ye olan yaklaşım değişmektedir. Bir anlamda Türkiye’nin duruşu AB’deki Türkiye aleyhtarlarını rahatlamıştır. Türkiye’den kaynaklı olarak gelişen AB yaklaşımı ise AKP’nin de işine gelmiştir. AKP yöneticileri adeta « Nasıl olsa AB bizi üye olarak kabul etmeyecek, o zaman neden boş boş uğraşalım » demektedirler.
AP raporunda AKP hükümetinin oluşturduğu AB’den Sorumlu Devlet Bakanlığı’na atıfta bulunularak olumlu bir gelişme olduğu vurgulanmaktadır. Oysa bu adımla aslında AKP elleştirilere karşı kalkan oluşturmuştur. Yani AKP’nin asıl gayesi olan Arap Birliğine daha yakın olma noktasındaki yaklaşımını sesiz bir şekilde geliştirmek için AB’ye önem verme izlenimini oluşturmanın bir aracıdır bu Devlet Bakanlığı. Zira son yıllarda AB kurumlarında Türkiye’nin çok ciddi bir lobi faaliyeti görülmemektedir.
Mevcut durumda Türkiye’nin AB kurumları nezdinde gösterilen çabalarının çoğu, sadece Kürt Sorunuyla ilgili tartışmaları engelemek amaçlı olduğunu belirtmek gerekiyor. Eğer AB kurumlarında, özellikle Avrupa Parlamentosunda, Kürt Sorunuyla alakalı bir takım tartışmalar ve bu konuda çeşitli toplantı ve konferanslar düzenlenmezse inanıyorum ki Türkiye’nin varolan bu az çalışmaları da olmayabilir. AB sürecine taraftar olan çevrelerin bu noktada Kürtlere ve Kürt Sorununa borçludurlar.
AB cenahından olaya bakılırsa, aslında ne Türkiye-AB süreci ne de Kürt Sorunu ciddi bir öneme sahiptir. Bu her iki konuda da AB sadece süreci sürüncemede tutma gayreti içerisindedir. AB-Türkiye Süreci konusunda AKP’nin gevşek yaklaşımı ile Kürt Sorunu konusunda da Kürt Kurumlarının ( BDP dahil ) çok zayıf faaliyetleri birbirini tamamlayarak AB’nin işini de kolaylaştırmaktadır.
Türkiye’nin AB perspektifinden uzaklaşması AKP ve aynı cenahtan çevrelerin işine gelecektir, fakat uzun vadede tüm Türkiye’nin zararına olacağını belirtmek gerekiyor. Aynı şey Kürt Sorununun çözümü konusunda da kısmen geçerlidir ; AB’deki bazı Demokratik Müeseselerin desteği ve dayanışması olmadan sağlıklı bir çözümün gelişemeyeceğini kabul etmek lazım. AKP veya devamı olacak her hangi bir iktidarın insafina bırakılırsa Kürtlere karşı daha çok uzun bir savaş verilecektir. Elbette Kürtler kendini koruyacaktır, ama bu süreç çok fazla can alacağını şimdiden görmek mümkündür.
Bana göre en uygun formül ; Türkiye’nin AB perspektifinden uzaklaşmaması, bu konuda atılabilecek her adımın atılmasıdır. Kürt Sorunu konusunda ise ; çözüm umudu sadece AB’ye bağlanmadan, ama onun Demokratik Müeseselerinin desteği ve dayanışmasının alınmasıdır. Dolayısıyla BDP’nin AB kurumlarında biraz daha aktif olması durumunda faydası az olmayacaktır.
Ahmet DERE  /  05.04.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder