Uludere katliamı Türkiye’nin
gündemini meşgul etmeye devam ediyor, böyle giderse daha uzun bir zaman meşgul
etmeye devam edecektir.
Uludere ile ilgili Türkiye’de
yapılan tartışmalarda büyük bir ikiyüzlülük vardır. Gerek AKP ve devletin çeşitli
kademelerinde olsun, gerekse de muhalefette yer alan çevrelerin büyük bir bölümünde
katili koruma amacı açık bir şekilde görülmektedir. AKP ve devletin içinde
bulundukları pozisyon bellidir, onların amacı zaten katili tespit etmek değildir,
gayeleri katili korumaktır ve bu anlaşılır bir durumdur. Ancak muhalefette yer
alan kimi çevrelerin (CHP, MHP, kısmen basın mensupları ve bilinçsiz olarak da
BDP’den bazı kişiler) yaklaşımları çok farklıdır ; objektif olarak AKP ve
TSK’ya manevra alanını yaratmak ve katili tamamen sahadan uzak tutmaktır. Dolayısıyla
muhalefetteki bu çevrelerin yaklaşımları ile AKP’ninkisi arasında pek fark
yoktur.
Uludere katliamının
faili için « hangi komutan emir verdi » diye ısrar etmenin pek manası
olduğunu düşünmuyorum. Türk ordusuna ait uçakların bu katliamı yaptığını kimse
inkar etmediğine göre katil bellidir. Hatta daha da detaylı olarak Diyarbakır’daki
hava üsünden kalkan uçakların yaptığı kabul edilmektedir. Geçen haftalarda R.
Tayip Erdoğan Pakistan’a gitmeden önce havaalanında yaptığı basın toplantısında
şöyle demişti « Biz siyasi otorite olarak askere belli bir inisiyatif
vermişiz, o da bu inisiyatif çerçevesinde hareket etmektedir. Uludere olayı da
askere verilen inisiyatif çerçevesinde olmuştur ». R, Tayip Erdoğan bu sözlerle
aslında Uludere katliamının failleri hakında net bir adres göstermektedir, bu
sözlerden sonra « kim emir verdi », « istihbarat kimler tarafından
verildi » biçiminde soruların sorulması pek mantıklı değildir. Bu tür
soruları sorması gereken birileri varsa o da hesap vermesi gereken devletin
ilgili yetkilileridir, ki kendi içinde hesaplaşmasını yapabilsinler. Roboski katliamından
dolayı birincil derecede suçlu olanlar, genelde devlet özellde de TSK’nin
Diyarbakir’daki hava üsünden üst düzey yetkilileridir.
Amerikan gazetesi Wall Street Journal’in
haberiyle yeniden başlayan Uludere tartışmaları, bazı çevrelerin çok ilginç
yaklaşımlarını da ortaya çıkardı. Kimi çevreler bu katliamın sorumluluğunu
Amerika’ya yükleyerek dolaylı olarak TSK’yi suçsuz çıkarma gayreti içerisine
girdiler. Her taşın altında bir Amerikan parmağını aramayı alışkanlık haline
getiren bu çevreler katili koladıklarının farkında değiller. Ne yazık ki bu
konuda BDP’den de bazıları özel görev üstlenerek
işi şov yapmaya kadar vardırdılar. Sormak gerekir bunlara ; Amerikan istihbaratı
sonucu bu katliamın yapılmış olduğunun tespit edilmesi sadece Türk devletine
yaramaz mı ?
Türk devleti
yetkilileri, özellikle AKP hükümeti, Kürtlere karşı yapılan katliamı bir
marifet olarak gördükleri için bunu Amerika’ya mal etmek istemediler, veya
Amerika ile ortak yaptıklarını kabul etmediler. AKP mantığına göre Roboski
katliamı batı illerinde oy kazandırıyor dolayısıyla bu marifete başka bir gücü
ortak etmemelidir.
Uludere ile ilgili
CHP’nin yaklaşımı AKP’ninkinden daha muğlak ve ikiyüzlücedir. Bu konuda
CHP’lilerin ağzından çıkan her lafın altında Kürtlerden oy alma gayesi olduğunu
hisetmek zor değildir. Tarihe bakılırsa Kürtlere karşı yapılan katliamlarla
ilgili CHP ile AKP arasında pek fark yoktur. AKP CHP’yi Dersim katliamıyla
suçlarken CHP ise AKP’ye Robosk Katliamı üzerinden yükleniyor. Kürtlere karşı
yapılan katliamlar, düzen partileri tarafından sürekli birbirine karşı kulanılmış,
kulanılmaktadır.
Roboski’yi Kürtlere
unuturmak için « liberal » olarak tanınan, özellikle basın ve medya,
çevrelerinde « Uludere halkından özür dilensin » diye bir ısrar söz
konusudur. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, AKP’den de bazıları da bu konuda
yumuşak sinyaller veriyorlar. Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki süreçte ya « yetkili »
birileri çıkıp yarı bir ağızla « özür » dileyerek veya askeriyeden
birilerini göstermelik olarak « yargı » önüne çıkarıp bu konuyu
kapatacaklar. Kürt halkı, her zaman olduğu gibi, yine kendi acısıyla baş başa bırakılacaktır.
Ahmet DERE / 28.05.2012