4 Kasım 2012 Pazar

Ölüme Karşı Sesiz Kalmak


Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevlerinde onlarca tutuklunun başlattığı yüzlercesinin mevcut durumda devam ettirdiği açlık grevi eylemi 54. gününe girmiş bulunuyor. Dile çok kolay gelebilir, ama 54 gün açlık grevinde bulunmak öyle sanıldığı gibi kolay değildir. Bu eylemin TC cezaevlerinde olması da ayrıca zorlukları vardır.
54 gün boyunca açlık grevinde bulunanların sağlığı ciddi tehlikelerle karşı karşıyadır. Bugün eylemi bıraksalar bile yaşamı boyunca sağlık sorunları eksilmeyeceği bir gerçektir. Dolayısıyla böylesi bir eyleme giren ve devam eden tutuklular bilinçli hareket etmişlerdir. Bu eyleme katılanların başkalarının talimatıyla hareket ettiğini düşünmek insani olmadığı gibi ahlaki de değildir.

Yüzlerce insanın, ki hepsi de bilinçlidir ve çoğunun da eğitim seviyesi yüksektir, bedenini ölüme yatırarak eylem yapması sıradan bir direniş değildir. Talepleri konusunda kamuoyu yeterince bilgilendirilmiş olmasa da ilgili olan çevreler bunun çok iyi bilincindedirler. Türk devleti ve AKP hükümetinin küçümseyici ve onur kırıcı yaklaşımları ne eylemcileri davalarından vazgeçirtebilir ne de onları destekleyen yüz binlerce ve hatta milyonlarca Kürdü ve onların dostlarını susturabilir. Son iki haftadır, gerek Türkiye ve Kürdistan’da olsun gerekse de Avrupa’da olsun, her gün onlarca yerde Açlık Grevcileri Destekleme amaçlı eylemler yapılmaktadır. AKP’nin insani olmayan yaklaşımı devam etmesi durumunda sözkonusu destek amaçlı eylemlerin daha farklı boyutlarda sürdürüleceği, sürdürülmesi gerektiği açıktır.

Türkiye’ye bakıldığında ne yazıkki görünen tablo insanı umutsuzluğa itiyor. Gerçek demokrat ve aydın olanların bu tür süreçlerde sesiz kalmamaları, pratik olarak eylem yapmaları lazım. Sözde demokrat ve aydın geçinen çevrelere bakıldığında ne yazıkki ses çıkaran, pratikte eylem yapanların oranı oldukça zayıftır. İşte bu noktada Kürt-Türk Kardeştir deyiminin sadece yalandan ibaret olduğunu, bunu söyleyenlerin çoğu devlet güdümlü amaçlar uğruna hareket ettiklerini anlıyoruz. İyi dostlar ve iyi kardeşler böylesi zor günlerde tanınır. Yüzlerce Kürt Evladının ölüme doğru yaklaştıkları bu dönem kendine demokratım, aydınım, Kürt-Türk Kardeşliğini savunuyorum diyenler açısından önemli bir sınavdır.

Birileri açlık grevcilerin taleplerini rasyonel görmeyebilir, devlet tarafından kabul edilebilir olmadığını söyleyebilir ancak bu hiçbir 54 gündür açlık grevinde olanlara karşı sesiz kalmanın gerekçesi olamaz. Vicdanı olan hiçbir insan sesiz kalmayı yeğlememeli, Devlet-AKP zihniyetine çanak tutmamalıdır.

Yapılmakta olan açlık grevinin siyasi bir eylem olduğu bir gerçeklik olmakla birlikte ona karşı sesiz kalmamak, ölümü engelemek için çaba sarfetmek aynı taleplerin arkasında olma anlamına gelmez. İşte bu noktada bazı çevreler, özellikle AKP’ye yakın olanlar ile PKK-BDP’nin ezeli düşmanları, kamuoyunu ciddi bir biçimde manipüle etmektedirler. Recep Tayip Erdoğan zihniyeti bu son derece pasif ve aynı zamanda da meşru olan eylemi bombalı eylemlerle aynı kefeye koymaktadır, açlık grevcileri destekleyenleri veya eyleme son verilmesi için çaba sarfedenleri de bombalı eylem yapanların destekleyicileri olarak görmektedir. Bu zihniyetin Türkiye’yi demokratikleştirebileceğini ve de Kürt Sorununu çözebileceğini düşünenler ciddi bir yanılgı içindedirler.

Avrupa’nın İkiyüzlülüğü

Kendini demokrasinin beşiği ve koruyucuları olarak gören Avrupa Birliği ve ona üye olan ülkelerin bu açlık grevine karşı kayıtsız kalmaları ciddi bir ikiyüzlülüktür. Şimdiye kadar hiç bir ülkeden kayda değer bir yaklaşım görülmemiştir. Aynı şey Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi için de söylenebilir. Gerek Brüksel’de gerekse de Strasbourg’da Kürtlerin yaptıkları oturma eylemleri, açlık grevleri, miting ve yürüyüşlere rağmen Türkiye’yi ciddi bir şekilde uyaran ufak bir açıklama henüz yapılmış değildir. Dolayısıyla yapılan sözkonusu eylemler göstermelik olmaktan öteye bir etkisi olmuyor. Avrupa’nın bu kayıtsızlığı AKP zihniyetini desteklemekte, ona cesaret vermektedir.

Yazılarımda sık sık vurguladığım hususu burada bir kez daha tekrarlamak istiyorum ; Gerek genel itibariyle Kürt Sorununun tartışılması için gerekse de açlık grevi için BDP’nin diplomasi alanına biraz daha önem vermesi lazım. 30’dan fazla milletvekili, yüzden fazla belediyesi olan bir parti isterse ve ona göre önüne sağlıklı ve isabetli hedefler  koyarsa, AB kurumları nezdinde önemli işleri başarabilir dolayısıyla Türkiye’yi zorlayabilir. BDP milletvekillerinin Türkiye veya Kürdistan’da açlık grevine girmelerine, yürüyüş ve mitinglerle uğraşacaklarına esas görevleri olan siyasi ve diplomasiyi yapsalar daha hayırlı bir iş yapmış olurlar diye düşünüyorum.

Ahmet DERE / 04.11.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder