Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevlerinde onlarca tutuklunun
başlattığı yüzlercesinin mevcut durumda devam ettirdiği açlık grevi eylemi 54.
gününe girmiş bulunuyor. Dile çok kolay gelebilir, ama 54 gün açlık grevinde
bulunmak öyle sanıldığı gibi kolay değildir. Bu eylemin TC cezaevlerinde olması
da ayrıca zorlukları vardır.
54 gün boyunca açlık grevinde bulunanların sağlığı ciddi
tehlikelerle karşı karşıyadır. Bugün eylemi bıraksalar bile yaşamı boyunca sağlık
sorunları eksilmeyeceği bir gerçektir. Dolayısıyla böylesi bir eyleme giren ve
devam eden tutuklular bilinçli hareket etmişlerdir. Bu eyleme katılanların başkalarının
talimatıyla hareket ettiğini düşünmek insani olmadığı gibi ahlaki de değildir.
Yüzlerce insanın, ki hepsi de bilinçlidir ve çoğunun da eğitim
seviyesi yüksektir, bedenini ölüme yatırarak eylem yapması sıradan bir direniş
değildir. Talepleri konusunda kamuoyu yeterince bilgilendirilmiş olmasa da
ilgili olan çevreler bunun çok iyi bilincindedirler. Türk devleti ve AKP hükümetinin
küçümseyici ve onur kırıcı yaklaşımları ne eylemcileri davalarından
vazgeçirtebilir ne de onları destekleyen yüz binlerce ve hatta milyonlarca Kürdü
ve onların dostlarını susturabilir. Son iki haftadır, gerek Türkiye ve Kürdistan’da
olsun gerekse de Avrupa’da olsun, her gün onlarca yerde Açlık Grevcileri
Destekleme amaçlı eylemler yapılmaktadır. AKP’nin insani olmayan yaklaşımı
devam etmesi durumunda sözkonusu destek amaçlı eylemlerin daha farklı
boyutlarda sürdürüleceği, sürdürülmesi gerektiği açıktır.
Türkiye’ye bakıldığında ne yazıkki görünen tablo insanı
umutsuzluğa itiyor. Gerçek demokrat ve aydın olanların bu tür süreçlerde sesiz
kalmamaları, pratik olarak eylem yapmaları lazım. Sözde demokrat ve aydın
geçinen çevrelere bakıldığında ne yazıkki ses çıkaran, pratikte eylem yapanların
oranı oldukça zayıftır. İşte bu noktada Kürt-Türk Kardeştir deyiminin sadece
yalandan ibaret olduğunu, bunu söyleyenlerin çoğu devlet güdümlü amaçlar uğruna
hareket ettiklerini anlıyoruz. İyi dostlar ve iyi kardeşler böylesi zor günlerde
tanınır. Yüzlerce Kürt Evladının ölüme doğru yaklaştıkları bu dönem kendine
demokratım, aydınım, Kürt-Türk Kardeşliğini savunuyorum diyenler açısından önemli
bir sınavdır.
Birileri açlık grevcilerin taleplerini rasyonel görmeyebilir,
devlet tarafından kabul edilebilir olmadığını söyleyebilir ancak bu hiçbir 54 gündür
açlık grevinde olanlara karşı sesiz kalmanın gerekçesi olamaz. Vicdanı olan
hiçbir insan sesiz kalmayı yeğlememeli, Devlet-AKP zihniyetine çanak tutmamalıdır.
Yapılmakta olan açlık grevinin siyasi bir eylem olduğu bir
gerçeklik olmakla birlikte ona karşı sesiz kalmamak, ölümü engelemek için çaba
sarfetmek aynı taleplerin arkasında olma anlamına gelmez. İşte bu noktada bazı
çevreler, özellikle AKP’ye yakın olanlar ile PKK-BDP’nin ezeli düşmanları,
kamuoyunu ciddi bir biçimde manipüle etmektedirler. Recep Tayip Erdoğan
zihniyeti bu son derece pasif ve aynı zamanda da meşru olan eylemi bombalı
eylemlerle aynı kefeye koymaktadır, açlık grevcileri destekleyenleri veya eyleme
son verilmesi için çaba sarfedenleri de bombalı eylem yapanların
destekleyicileri olarak görmektedir. Bu zihniyetin Türkiye’yi demokratikleştirebileceğini
ve de Kürt Sorununu çözebileceğini düşünenler ciddi bir yanılgı içindedirler.
Avrupa’nın İkiyüzlülüğü
Kendini demokrasinin beşiği ve koruyucuları olarak gören
Avrupa Birliği ve ona üye olan ülkelerin bu açlık grevine karşı kayıtsız
kalmaları ciddi bir ikiyüzlülüktür. Şimdiye kadar hiç bir ülkeden kayda değer bir
yaklaşım görülmemiştir. Aynı şey Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi için de söylenebilir. Gerek Brüksel’de gerekse de
Strasbourg’da Kürtlerin yaptıkları oturma eylemleri, açlık grevleri, miting ve
yürüyüşlere rağmen Türkiye’yi ciddi bir şekilde uyaran ufak bir açıklama henüz
yapılmış değildir. Dolayısıyla yapılan sözkonusu eylemler göstermelik olmaktan
öteye bir etkisi olmuyor. Avrupa’nın bu kayıtsızlığı AKP zihniyetini
desteklemekte, ona cesaret vermektedir.
Yazılarımda sık sık vurguladığım hususu burada bir kez daha
tekrarlamak istiyorum ; Gerek genel itibariyle Kürt Sorununun tartışılması
için gerekse de açlık grevi için BDP’nin diplomasi alanına biraz daha önem
vermesi lazım. 30’dan fazla milletvekili, yüzden fazla belediyesi olan bir
parti isterse ve ona göre önüne sağlıklı ve isabetli hedefler koyarsa, AB kurumları nezdinde önemli işleri başarabilir
dolayısıyla Türkiye’yi zorlayabilir. BDP milletvekillerinin Türkiye veya Kürdistan’da
açlık grevine girmelerine, yürüyüş ve mitinglerle uğraşacaklarına esas görevleri
olan siyasi ve diplomasiyi yapsalar daha hayırlı bir iş yapmış olurlar diye düşünüyorum.
Ahmet DERE / 04.11.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder