Bu
yılın Newroz Bayramında başlatılan süreç yeni bir safhaya girmiş bulunmaktadır.
Gerillanın geri çekilmeyi sona doğru götürdüğü bu günlerde, süreçle ilgili Türk
Devletinin gerçek yüzü de giderek netleşiyor. Türk Ordusunun Kürdistan’daki faaliyetleri
yeni bir savaş atmosferini yaratmakla birlikte, sözkonusu ‘Çözüm Süreci’ni de çıkmaza
sürüklüyor. Newroz’dan sonra yaratılan umut yavaş yavaş kaybolup yerini ciddi
bir karamsarlığa ve belirsizliğe bırakıyor.
Adına
‘Demokratik Çözüm Süreci’ denilen süreç başladığında ben ‘sıfır taleple başlatılan
bir süreçtir’ demiştim. Yani bizzat Sayın Öcalan tarafından ve tamamen onun
inisyatifinde tek taraflı olarak atılan bir adım olmuştu. Türk Devletinin bu adıma
karşı çıkmaması, onu dolaylı olarak olumlaması çok normaldir ve tanıdığımız
devletin politikasının bir parçasıdır. Ben sürecin sıfır taleple başlatıldığını
yazdığımda, ne var ki bazı arkadaşlar karşı çıkmışlardı, PKK’nin talepleri
devlet tarafından kabul gördüğünü, yavaş yavaş hayata geçirileceğini söylemişlerdi.
Oysa ki çok geçmeden Sayın Öcalan’ın kendisi bu süreci tek taraflı ve kendi
inisiyatifinde başlattığını deklare etti. Yani devlet ile müzakere ederek üzerinde
anlaşıldığı herhangi bir yol haritasının sözkonusu olmadığı İmralı tarafından
da teyit edilmiş oldu.
Herşeyden
önce şu hususları iyi not etmemiz lazım ; Türk Devleti ne PKK ile ne de
Sayın Öcalan ile açık bir şekilde müzakere masasına oturmuş değildir,
dolayısıyla ortak bir çözüm süreci de geliştirilemez. Tanıdığımız bu devlet
ezelden beri Kürtleri sadece kendi çıkarları sözkonusu olduğunda ‘muhatap’ almıştır.
Devletin çıkarları sağlandıktan sonra Kürtler ‘muhatap’ olmaktan çıkmıştır. Bu
nedenle Newroz’dan sonra başlatılan süreci yapılan bir müzakere sonucu ortaya çıktığını
söyleyemeyiz.
Bugünlerde
BDP tarafından yapılan eylemlerde « Devlet verdiği sözü tutsun, adım atsın »
sloganı atılmaktadır. AKP yetkilileri ise « Biz kimseye söz
vermedik » biçiminde cevap vermektedirler. Benim AKP yetkililerine diyecek
bir şeyim yok, zira onların nasıl bir mentaliteye sahip olduklarını biliyorum.
Ancak BDP yetkililerine şunu sormak ve talep etmek istiyorum ; Eğer
devletin veya AKP’nin verdiği bir söz varsa lütfen açıklayın ki biz de öğrenelim.
Ne gibi sözlerin verildiğini açıklamadan « Devlet verdiği sözü tutsun, adım
atsın » demenin pek anlaşılır bir yanı yoktur.
Sürecin
geldiği noktada BDP’nin üzerinde ağır bir yük vardır. Zira BDP’li yetkililerin
yaptıkları açıklamalar sonucu Newroz’dan sonra « iyimser » bir hava
yaratılmış, Kürtlerde umutlu bir beklenti oluşmuştur. Unutmamak gerekir ki Sayın
Öcalan’ın söylediklerini kamuoyuna yansıtan sadece BDP’liler olmuştur. AKP ile
diyalog içerisinde olan ve onun yaklaşımlarını Kandil’e yansıtan da yine
BDP’lilerdir. Bu nedenle sözkonusu sürecin negatif sonuçları karşısında
kendisini sorgulaması gereken bir kurum varsa o da BDP’dir.
Şimdi
ne olacak ? Bir taraftan « Silahlı mücadele süreci miyadını doldurmuştur,
artık silahlı mücadeleyle birşey elde edilemez » denmiş ve gerillanın önemli
bir kısmı Kuzey’den çekilmiş, diğer taraftan da Türk Ordusu Kürdistan’daki
karakollarını daha da güçlendirmekte ve oradaki varlığını daha kalıcı hale
getirmektedir. Devletin bu yaklaşımına karşı PKK yeniden silaha sarılabilir
mi ? Eğer PKK tekrar silahlı mücadeleyi geliştirirse o zaman Kürtlerde bir
karşılık bulabilir mi ? Yapılan açıklamalar ve yaratılan bunca umuda rağmen
yeni bir silahlı mücadele olumlu bir sonuç yaratabilir mi ? Bu konularda
ben pek iyimser olmadığımı belirteyim.
Newroz’da
başlatılan süreç İmralı’nın inisiyatifiyle ortaya çıktığını dikkate aldığımızda
tıkanan bu sürecin aşılması da yine İmralı tarafından gerçekleşeceğini düşünüyorum.
Türk Devleti ve onun siyasi temsilcisi AKP’nin yaklaşımları ne kadar olumsuz
olursa olsun Sayın Öcalan’ın silahlı mücadeleye yeniden başvurmaya müsaade
edeceğini beklemiyorum. Newroz’da yapılan açıklamanın gerçekçi olduğunu ve
bundan sonra yeni bir mücadele yönteminin geliştirilmesi gerektiğini hem Sayın Öcalan
biliyor ve hemde azıcık da olsa sağlıklı düşünebilen herkes anlamaktadır.
Aslında
en fazla zorlanmanın yaşandığı nokta yeni bir mücadele yönteminin geliştirilmesi
hususudur. Daha önceki yazılarımda « Zihniyetin demokratikleştirilmesi»’nden
söz etmiştim, işte bu noktada ciddi bir sancılı sürecin eşiğindeyiz. Bu
zorlanma hem Türk Devletinin değişik müeseselerinde ve hemde PKK ve ona yakın olan kurumlarda yaşanmaktadır.
Zihniyetinde demokratik bir değişimi yaşayamayan ne bir devlet başarılı
olabilir ne de bir örgüt veya halk hareketi. Bana göre Kürt Sorununun en doğru
çözümü ancak iki taraflı demokratikleşmeyle mümkündür, aksi halde dünya dönerken
Türkiye ve Kuzey Kürdistan yerinde sayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder