Din, dil, ırk farkı yapmadan tüm insanların birlikte yaşadığı bir dünya
yaratmak bizim elimizde. Hiç bir
dinde insanları birbirinden üstün görme hakkı kimseye verilmediği gibi, tüm
dinlerin ortak değerlerinden biri de ‘bir cana kıymak tüm insanlığa kıymaktır’.
Avrupa’nın
kalbi konumunda olan Paris’te, 7 Ocak günü Mizah Dergisi Charlie Hebdo’ya karşı
yapılan hunharca saldırı tüm dünyanın gündemini meşgül etti. Üzerinde bir ay
geçmiş olmasına rağmen halen gündemin taze maddelerinden biri olan bu olay 2015
yılı boyunca konuşulmaya devam edeceğini tahmin etmek zor değildir.
Charlie
Hebdo saldırısı, birçok açıdan bardağı taşıran son damla olmuştur. Başta Ortadoğu
olmak üzere küremizin her tarafında din, dil, ırk, renk vbg farklılıklara tahamül
edilmemesi insanlığın yüzyüze olduğu ciddi bir tehlikeye işaret etmektedir. Vahşi
kapitalizmin dünyaya empoze ettiği parametreler beraberinde küresel anlamda
toplumu tehdit eden yaraları açmıştır. Geçen yıldan beri, başta Kürtler olmak üzere,
Arap, Türkmen ve Ortadoğu’daki diğer halkların başına müsallat olan DAİŞ
çeteleri bu yaralardan beslenen kurtlardan biridir.
DAİŞ
çetelerinin Ortadoğu’da yarattığı tehlikenin ABD, AB ve diğer küresel güçlerin
de çıkarlarına zarar vermesiyle beraber dünyada genel bir uyanış kıpırdanması sözkonusu
olsa da esasta Charlie Hebdo saldırısından sonra bu yönde yeni bir süreç başlamıştır.
11 Ocak’ta başta Paris olmak üzere Fransa ve dünyanın birçok yerinde yüzbinlerce
insanın bir araya gelerek yürümesi insanlığın ne düzeyde bir tehlike ile karşı
karşıya olduğunu göstermektedir. Vahşi Kapilaizm diye adlandırdığımız gücü oluşturan
devletlerin zirvesinde sorumluluk üstlenenlerin de bu konuda harekete geçmeleri
bulunduğumuz noktanın ne düzeyde önem arzettiğini göstermektedir. Temel
slogan : « Birlikte yaşama » ve « Hoşgörü » olmuştur.
Charlie
Hebdo saldırısı ve sonrasında yaşananları dikkate aldığımızda küremizde hoşgörünün
ne kadar yadsındığını ve ona ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu daha iyi gördük.
Avrupa’nın başkentlerinden biri olan Strasbourg’da karşılaştığımız duyarlı
insanların büyük bir bölümünün yüreğinde bunu görmek, hisetmek mümkündür.
Charlie Hebdo’ya saldırıyı gerçekleştirenler her ne kadar kendilerini musluman
olarak lanse etmiş olsalar da duyarlı olan hiç kimse yapılan hunharca eylemi
muslumanlara maletmemektedir. 11 Ocak günü yürüyen yüzbinlerce kişi arasında
çok sayıda gerçek muslumanların olduğunu ve sözkonusu vahşeti lanetlediklerini biliyoruz
ve gördük. Bilinçli olan her gayrimuslim de sözkonusu saldırıyı muslumanlara
maletmemektedir.
Charlie
Hebdo saldırısı dünyada yaşanan vahşetin küçücük bir parçası olsa da bize şunu
iyi göstermiştir ; hangi dinden olursak olalım, hangi dili konuşursak konuşalım,
hangi ırka mensup olursak olalım, rengimiz ne olursa olsun hepimizin
birbirimize ihtiyacı vardır. Hiç bir dini inancın diğerine üstünlüğü olamadıği
gibi hiç bir dilin, ırkın ve rengin de diğerine göre bir üstünlüğü yoktur,
olamaz. Bu dünyada huzurlu ve onurlu yaşayabilmek için birbirimizi gerçekliğimizle
kabulenmekle mümkündür. Hiç bir din diğerini altetmekle kutsalığını kanıtlayamayacağı
gibi, hiç bir dil, ırk ve renk de diğerlerini inkar etmekle, yadsımakla yücelliğini
kanıtlayamaz, geleceğini garantileyemez.
Dünyada en
fazla hoşgörüye muhtaç bölgelerin başında Ortadoğu gelmektedir. Asırlardır bu bölgede
din, dil ve ırk ayrımı yapılarak halklar birbirine karşı kulanılmaktadır. Bölgemizin
gerçekliği olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve Muslumalık inancı birbirine karşı kışkırtıldığı
gibi Yahudi, Arap, Kürt, Türk, Ermeni, Asuri ve diğer haklar da birbirine karşı
kışkırtılmış ve kulanılmıştır. Halbuki tüm dinler birbirinden esinlenerek geliştiği
gibi tüm halklar da birbirinden yararlanarak gelişimini sağlamıştır. Hal böyle
iken neden hoşgörü bir kutsal değer gibi görülüp benimsenmiyor ?
Ahmet
DERE /
31.01.2015