7 Haziran seçimleri Türkiye’de yeni bir sürecin başlangıcı olmuştur. Aradığını bulamayan, seçimlerde büyük bir yenilgi alan Recep Tayip Erdoğan ve partisi AKP, önceden düşünülmüş, plan ve programı yapılmış savaş konseptini devreye sokmuştur. Aslında 20 Temmuz, yani Suruç Katliamı beklenmeden bu savaş konsepti devreye girecekti fakat çeşitli nedenlerden dolayı 20 Temmuz’a kadar beklendi. Suruç Katliamı ile birlikte AKP-Devlet ortak bir akıl (bana göre akılsızlık) ile harekete geçerek bilinen olay, yani Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi yaşanmış ve bu adım savaş konseptinin başlangıcı yapılmıştır. Ve o günden beri savaş devam ediyor, hemen hergün Kürdistan ve Türkiye’nin birçok yerinde insanlar hayatını kaybediyor, cenazeler ülkenin her tarafına gidiyor. AKP’nin koltuk sahibi olan gangsterleri ve bu guruhun iktidarından rant edinen elit kesim dışında, hayatını kaybedenler arasında Türkiye’de yaşayan her halk ve kesimden insanlar vardır. Dolayısıyla yaşanan bu savaş halklarımıza zarar vermektedir. HDP’nin « Size bu çok istediğiniz savaşı yaptırmayacağız » demesi hem çok doğrudur ve hemde her vijdanlı tarafından desteklenmelidir.
Türkiye
Halkları bu durumu haketmemektedir. Ne varki bu gidişle AKP Türkiye’yi daha büyük
bir kaosun içine sokacaktır. 13 yıldır iktidarda olan AKP varlığını üzerine
oturduğu koltuklara bağlamış, dolayısıyla kaybetmemek için gözü kara bir şekilde
etrafına, halklarımıza saldırmaktadır. Türk-Kürt savaşını körükleyerek amacına
ulaşmayı hedefleyen AKP buna mani olan herşeyi yıkmak istemektedir. Bu
çerçevede iktidar olamasını engeleyen tek nedeni HDP’nin barajı geçmesine bağlıyor
-ki öyledir- dolayısıyla kendine göre cezasını kesmektedir. HDP şahsında cezayı
Kürt Halkına kasmek istemektedir. Sanmıyor ki Kürt Halkının gördüğü cefanın aynısını
bir cümle Türkiye halkları da paylaşmaktadır. Zira karşısında savaştığını ilan
ettiği PKK sıradan bir güç olmayıp geniş bir halk kesimi tarafından desteklenen
ve kendisine atılan her bombaya karşılık olarak etkin eylemler yapabilmektedir.
AKP + MHP
ikilisi süren bu savaşın gölgesinde erken seçimlere gitmeyi planlıyorlar. Yapılacak
olan seçimlerde HDP’nin TBMM dışında kalacağını hesaplıyorlar. Ancak hesapları
tutmayacaktır, bu savaşa karşı yavaş yavaş milliyetçi olarak geçinen ve şimdiye
kadar oyunu AKP ve MHP’ye veren çevrelerden de karşıt sesler yükselecektir. AKP’nin
bu savaş konseptine karşı daha geniş bir
Demokratik Halklar Cephesinin zemini oluşuyor ve « Barış İstiyoruz »
sesleri daha da yükselecektir. Zira ne Türkiye eski Türkiye’dir ne de Kürtler
ve dostları eski durumdadırlar. Bazıları ‘AKP 1990-1994 yıllarında yaşanan sürecin
aynısını yaşatıyor’ deseler de öyle olmayacaktır, Türkiye’nin gerçekliği ona
pek de müsait değildir. Fazla uzun sürmeden Savaş Konseptine karşı Barış
Konsepti gelişecektir. 9 Ağustos’ta İstanbul’da yapılan Barış Mitingi de bunun
bir örneği ve göstergesidir.
Yukarıda
belirtiğim gibi, AKP’nin savaş konsepti bir yere kadar sürebilir, ancak amacına
ulaşması mümkün değildir. Yeni bir seçim olursa mevcut oylarını bile alması çok
zor gibi görünüyor. HDP’yi baraj altında bırakma girişimi ve esas amaçları da
tutmayacaktır. HDP’nin mevcut duruş ve tavrını devam etmesi durumunda, yani sürekli
Barış ve Kardeşliği esas alan uslübünü bozmadan devam ederse, şimdiye kadar
HDP’ye oy vermemiş, ancak yaşanan bu savaştan bıkmış ve ona karşı olan
kesimlerden de oy alabilir. 20 Temmuz’dan beri geçen 20 günlük zaman dilimi
içerisinde yaşananlar, konuşulanlar ve ortaya çıkan tablo bunun çok açık göstermektedir.
Türkiye’de yaşanan
bu genel durum herkesi, hepimizi üzmekte ve birçok kesimleri belli bir dereceye
kadar da karamsarlığa itmektedir. Ancak ‘batan her güneşin bir de doğuşu vardır’
ve ‘her kışın bir de baharı vardır’ derler ya, işte tam da bu dönemde bu sözlerin
herkes tarafından hatırlanması gerekiyor. Türkiye ve Kürdistan üzerinde dolaşan
karabulutlar birgün dağılacaktır, dağılmak zorundadır. Bunu sağlayan yegane güç
halklarımızın sağduyulu yaklaşımıdır. Her zamankinden daha fazla Türkiye
Halklarının ortak bir tavırla « Savaşa Hayır » demesi anı gelmiştir.
HDP Halklarımızın bu ortak tavrına tercümanlık yapıyor olması hem önemlidir ve
hemde yapılacak olan seçimlerde kendisine daha fazla güç kazandıracaktır.
Yazıma nokta
koymadan önce Avrupa Birliği ile ilgili de şunu vurgulamak isterim ; 20
Temmuz’dan sonra, özellikle türk ordusunun PKK’ye karşı yaptığı hava saldırıları
konusunda AB üyesi bazı ülkeler Türkiye’yi elleştiren açıklamalar yaptılar,
yapmaktadırlar. Oysa ayni ülkeler NATO toplantısında bir cümle türk ordusunu
destekleyen ortak açıklama yaptılar. Yani sözkonusu biz Kürtler olunca AB’nin
yaklaşımı sürekli değişken oluyor, diğer bir ifadeyle ikiyüzlü oluyor. Bu yaklaşımıyla
AB’nin Türkiye veya Türk Hükümetinin yanında yer aldığı biçiminde anlamamak
gerekir, onların esas amacı Türkiye’nin girdiği kaosu daha da derinleştirmektir.
Bu gerçekliği en fazla da Türk yetkililerinin anlaması lazım. AB’nin bu yaklaşımı
yeni değildir, daha önceden varolanın bir tekerürüdür.
Ahmet
DERE /
09.08.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder