16 Nisan günü Türkiye'de yapılan Referandum, resmi olarak, % 51.4 EVET ile sonuçlandı. Sayısal olarak bu sonuç demokratik gibi görülse de, 80 milyonluk bir ülkede bu kadar az bir fark ile geçen bir Anayasa değişikliği pek de meşru sayılamaz. Demokratik hiç bir ülkede Anayasa halkın % 51 veya 52 oyu ile yürürlüğe girdiğini görmedim. Zira Anayasalar toplumsal uzlaşma belgeleridir ki Türkiye’de yapılan referandumun neticesi hiç de böyle bir anlama uygun olmamıştır.
Sonucu ne
olursa olsun, 17 Nisan’dan sonra Türkiye ciddi bir yol ayrımına girmiştir. Halkın
yarısı yapılan değişikliği onaylarken diğer yarısı da karşı çıkmıştır. Dolayısıyla Türkiye'de yaşayan ve kendini
demokrat gören birinin yapılan bu Anayasa değişikliğini meşru görmesi pek kolay
olmayacaktır, içine sindiremeyecektir. Resmi rakamlarla bille kıl payı çıkan bu
Anayasa değişikliği Türkiye'yi aydınlığa kavuşturamayacağı gibi, daha karanlık
günlere sürükleyecektir. Bir Anayasa toplumu bir cümle kucaklayabilmelidir ki
hayırlı süreçlere yol açsın. Maalesef Türkiye’de bu durum sözkonusu olmamıştır.
Yapılan
referandumun sonucu elbette AKP’yi sevindirmiştir, ancak onu daha fazla
sevindiren husus; bazı Kürt İllerinde HDP'nin oylarındaki düşüşün olmasıdır. Yani
daha önce AKP'nin Kürt illerinde aldığı oylara göre bu referandumda daha fazla oy
almış gibi görülmesidir. Referandum sürecinden beri AKP’nin en fazla üzerinde
durduğu bölgeler Kürt illeri olmuştur. Bu husus 16 Nisan gecesi tv'de konuşurken
dinlediğim Erdoğan'ın sözlerine de yansımıştır. Erdoğan konuşurken özellikle bu
hususa dikkat çekmiştir. Öyle zanediyorum eğer bu referandumun resmi
rakamlarında HAYIR sonucu çıkmış olsaydı bille yine AKP sadece Kürt illerindeki
‘oy artışından’ ötürü sevinecekti. Zira Türkiye Cumhuriyetinin siyasi merkez
noktası hep Kürdistan olmuştur, öyle de devam ediyor. Bunun çok sebeplerinin
oldugu bilinmektedir.
Kürtler Açısından ne Değişiyor ?
Referandumda
çıkan sonuca bakılırsa HDPnin, ve aynı zamanda diğer Kürt Kurumlarının, varolan
siyasi duruşunu ciddi bir şekilde gözden geçirmesi önem arzediyor. Kürtler
HDP’ye veya özgürlük mücadelesine sırt çevirmemiş, belki AKP’ye de oy
vermeyerek, yada sandık başına gitmemeyerek HDP’ye uyarıda bulunmuştur. Bu
neticenin ciddiye alınarak, bundan sonraki süreçte nasıl bir siyasi duruşun
esas alınması gerektiği noktası ve kendini gözden geçirmenin bir işareti olarak
önemle arzedilmiştir. Hendek çatışmalarının yarattığı sonuçların da bu noktada önemli
rol oynadığını bilmek gerek.
16 Nisan’da çıkan
sonuç devletin baskısı ile izah edilemez. Hiç bir zaman devletin baskıcı
politikaları gerekçe gösterilerek yapılması gerekenlerin önünde engel olarak görülemez,
gösterilse bile kimse kabul etmez. Doğru olan yol ; olaya mütevazi
yaklaşıp sonuç çıkarmaktır.
Referandumdan
önce değişik çevrelerden insanlarla yaptığım sohbetlerde yer yer şunu söylerdim ;
«Biz Kürtler açısından EVET veya HAYIR hiç birşeyi değiştirmez. EVET çıksa da çıkmasa
da Kürtler açısından devletin resmi zihniyetinde bir değişiklik olmaz» Şimdi de
aynı görüşteyim. Referandumda EVET çıktı ama bizim için değişen birşey yok,
kolay kolay olmaz da. Bir değişim olacak ise, olumlu veya olumsuz, bunun yapılan referandum ile alakası olmaz.
Fakat prensip olarak, yani yıllardır iktidarda olan AKP’nin icraatlarını
dikkate alarak referandumda HAYIR cephesine destek verdim. Dolayısıyla referandumda
EVET çıkmış olması, bir Kürt olarak, çok da hayıflandığım bir nokta olmamaktadır.
Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da Kürdistan’da yine savaş olacak, bunun
için devletin tüm gücü ve imkanları eskisi gibi, hatta daha fazla kulanılacaktır.
HAYIR da çıkmış olsaydı yine aynı savaş yaşanacaktı. Dolayısıyla Kürtler için önemli
olan devletin zihniyetinde olumlu bir değişikliğin olmasıdır. Erdoğan’lı veya Erdoğan’sız.
Ahmet
Gülabi DERE / 17.04.2017