Bugün
Hasip Kaplan’ın HDP ile ilgili söyledikleri gündem olmuş. Ne demiş Hasip ;
« HDP’nin 11 Şubat günü yapacağı Kurultay’da Eşgenelbaşkanların biri Kürt,
diğeri Türk olmalıdır ». Hasip Kaplan’ın söyledikleri pek normaldir, HDP üyesi
olanların %95’i de böyle düşünüyordur.
Neden
bu tartışma ?
Herşeyden
önce Hasip’in böyle durup duruken bu konuyu açması ve sözkonusu tartışmalara
sebebiyet vermesi yanlıştır. Eğer HDP’nin ilgili karar mercileri, yapılacak
olan Kurultay’da her iki Eşgenelbaşkanların da Türk asıllı olması için bir ön
çalışma başlatmış ise ve bundan Hasip haberdar olmuş ise o zaman da bunu tartışmanın
yolu ve yöntemi farklı olmalıydı. Mesela Hasip Kaplan bir HDP’li ve eski
Milletvekili olarak medyayı aracı yapmadan düşüncelerini ilgili mercilere
iletebilirdi. Hatta iyi bir siyasetçi buna karşı planlı bir çalışma da yapar,
HDP’nin içine düşeceği eksikliği veya tuzağı bertaraf edebilirdi, veya bunun
için tüm çabalarını harcardı. Ancak durum öyle olmamış, Hasip Kaplan sosyal
medya üzerinden hem elleştiri, hem tehdit ve hem de öneri içerikli görüşlerini
paylaşıyor. Tabii ki eski bir Milletvekilinin böylesi bir yaklaşımı tartışılır,
elleştirilir ve belli kesimlerden destek de alır. Bana göre, öneri olarak makul
olsa da bunun ifade etme tarzı ve zamanlaması yanlıştır.
Ne
var ki Hasip Kaplan’ın sözkonusu düşünceleri sosyal medyaya yansıyınca HDP’nin
yetkili kurumlarından da dengeli bir yaklaşım gösterilmedi. Hasip’in sosyal
medya paylaşımlarını abartarak adeta bir linç kampanyasına vesile etmeye çalışanlar
olmuştur. Hele bunu yapanların başında da Kürt kökenli olmayan, Sırrı Süreya Önder
ve Ayhan Bilgen gibi sözde tecrübeli bazı arkadaşların gelmesi de bir başka
eksiklik. Bu yaklaşımlar yanlış olduğu kadar tehlikelidir de. Yurtsever
duygulara sahip olan ve HDP’ye üye olan her
Kürt HDP Eşgenelbaşkanlığı için ille de bir Kürt kökenli siyasetçiyi ister.
Yani Hasip’in sözkonusu düşünceleri HDP’nin tabanının %95’ininkiyle aynıdır.
Dolayısıyla ağzı laf yapabilen HDP yöneticilerinin duygularıyla konuşmamaları
gerekir, yeri geldiğinde susmasını, sabırlı olmasını bilmelidirler.
Neden
bunları yazıyorum ? Zira HDP içinde çelişkilerin boy vermesini isteyen
çevreler hayli fazladır, bunların başında da AKP’liler geliyor, onların
sevinmemeleri ve ellerine koz geçmemesi için de olsa, yersiz olmasına rağmen,
bazı elleştirilere karşı tahamülkar olmak lazım.
Gelelim
HDP Eşgenelbaşkanlığına !
Bir
kere HDP bir Kürt Partisi olarak kamuoyunda ve aynı zamanda Uluslararası birçok
kurumda tanınmıştır. Türkiye Anayasası izin vermiş olsaydı HDP resmen de bir Kürt
Partisi olurdu, bu konuda bazı çevreler rahatsız olsalar da gerçek budur. Kaldı
ki 25 milyondan fazla Kürdün yaşadığı Türkiye’de bir veya birkaç Kürt
Partisinin olması çok normaldir, hatta olmalıdır da. TC’nin antidemokratik
yasaları olmasaydı her Kürt Partisinin, kâğıt uzerinde de olsa, ille de Türkiye
Partisi olma zorunluluğu olmayacaktı, olmamalıydı. Dolayısıyla HDP’nin Eşgenelbaşkanlarından
birisi, hatta bana göre ikisi de, Kürt olması mecburidir. Aksi takdirde
yurtsever duygulara sahip olan potansiyel kitleye nasıl hitap edilecek ?
Bazıları
HDP’nin her iki Eşgenelbaşkanının Türk olmasını isteyen çevreleri büyük bir
komplonun parçası olarak görüyor. Hatta bunun bir AKP planı olduğunu savunanlar
da vardır. Ancak, ister komplo olsun veya olmasın sözkonusu bu tartışmalar bile
AKP’ye yarayacaktır. Bu dönemde art niyetli hiç kimseye fırsat verilmemelidir.
Sellahatin
Demirtaş HDP’nin Eşgenelbaşkanlığı için en uygun aday olabilir. Cezaevinde
olması onun elini zayıflatmaz, tersine güçlendirir. HDP siyaset yaparken de,
yurtdışında diplomasi yaparken de cezaevinde olan Eşgenelbaşkanının durumundan
istifade edebilir diye düşünüyorum. Tabii bunu gerçek siyasetçiler ve gerçek diplomatlar
yapar, HDP’de bu sıfatta uygun siyasetçi ve diplomat yoksa o ayrı. Nitekim yapılan
tartışmalar böyle devam ederse, ne yazık ki öyle olduğu açık bir gerçek olacaktır.
Umarım değil, 11 Şubat günü yapılacak olan Kurultay tersini tasdikler.
Ahmet Gülabi
DERE
10.01.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder