24
Haziran seçimlerinden önce Türkiye ekonomisinin ciddi bir kriz ile karşı
karşıya olduğu aşikardi. Bu konuda yazan, konuşan, tartışan bilen ve cesaretli insanlar
olmuştur. Ancak AKP ve yandaşları (özellikle yandaş medya) karşı mücadelede tüm
gücünü kulanarak Türkiye kamuoyunu yanıltmayı bir şekilde başardılar; böylece
24 Haziran Seçimlerinden ‘galip’ çıkmış olmayı yasallaştırabildiler.
Seçimlerden
sonra, durgun yaz aylarına rağmen, Türkiye ekonomisinin başaşağı gidişi su
yüzüne çıktı, çıkmazının derinleşmesi engelenemez bir hal aldı. AKP-MHP
Koalisyonu, arkasına da tüm yandaş kurumları alarak, krizi gölgelemeye, ona
sunni sebepler yaratmaya çalıştılar, çalışıyorlar. Hatta o denli pervasızlaşıp
kendi sebep oldukları krizden vazife çıkarmak için tüm çabalarıyla
uğraşıyorlar.
Recep
Tayip Erdoğan’ın yeni imdad parolası olan ‘Hepimiz aynı gemideyiz’ savsatası
devreye girmiş. Bu imdad çağrısıyla tüm Türkiye´nin kendi arkasında durmasını
buyurmaktadır. Gerçek durumu ve bu krize sebep olanları ifşa etmek için ağzını
açanı ´vatan haini´ ilan etmeye kadar vardırılan bir dikta rejimi Türkiye’de
işbaşında. Binlerce kişi sadece sosyal medyada birşeyler paylaştığından dolayı
içerde, demir parmaklıkların ardında.
İşte
böylesi bir süreç tam da muhalefet ve mücadele etme dönemidir diyorum. Başta
CHP olmak üzere HDP ve diğer tüm muhalif ve tarafsız kesimlerin gerçekleri
kamuoyuna izah etmek için yoğun bir çalışma yürütmeleri gerek. ‘Hepimiz aynı
gemideyiz’ safsatalarını bir tarafa bırakıp şimdiye kadar sözkonusu geminin
dümeninde kimlerin olduğunu, bir taraftan ülkeyi kirli savaşla yönetirken diğer
taraftan da kendi ve yandaşlarının ceplerini doldurmak için bu dümende ne gibi
ahlakdışı oyunlar oynadıklarını halka izah etmeleri, göstermeleri lazım. Eğer
Türkiye Halklarının yararı düşünülüyorsa bunu yapmak herkesin, ve özellikle de
bilinçli ve kendini toplumun öncüsü olarak görenlerin görevidir.
Gelinen
aşamada türk ekonomisi kadar AKP’nin de bünyesi oldukça zayıflamış durumda. AKP
göstermelik kongrelerle bu durumun önünü almaya çalışıyor olsa da başarılı olamaz.
Bu nedenle sözkonusu bu süreçte eğer doğru bir muhalefet yapılırsa Türkiye
Halkları için en yararlı iş yapılmış olunur. Yerel seçimlere dogru gidilen bu süreçte
doğru mücadele ve muhalefet kaçınılmaz olmuştur.
AKP’nin
dış müdahale dediği arguman boş laflar olmaktan öte değildir. Yıllardır
devletin ekonomik kasaları, özellikle Kürtlere karşı yürütülen kirli savaşın ağır
faturasıyla boşaltılmamış olsaydı Trump’ın bir twit atmasyla TL bu şekilde
başaşağı gitmeyecekti. Eğer Trump’ın bir twitiyle bir ülkenin ekonomisi bu
şekilde krize giriyorsa o zaman vay dünyanın haline demek lazım. Öyle olsaydı
Rusya’nın, Çin’in ve de İran’ın ekonomisi çoktan çökmüş olmalıydı.
AKP-MHP
Koalisyonunun imdadına Almanya’nın koştuğunu görüyorüz. Tıpkı Osmanlı
Imparatorluğunun son yıllarında Almanya’nın oynadığı rol şimdi Merkel yönetimindeki
Almanya oynuyor. Osmanlının sonu engelenemediği gibi bugün Türkiye Halklarına
acı ve sefaletten başka birşey yaşatmayan AKP-MHP Koalisyonunun sonu da aynı akıbet
ile karşı karşıyadır. Ancak Avrupa Birliği Merkel Almanyası gibi düşünmüyor.
AB’nin önemli güçlerinden biri olan Fransa, AB’nin Türkiye ile ilgili daha
tutarlı bir politika izlemesi gerektiğini tartışıyor. Fransa Cumhurbaşkanı
Emmanuel Macron Büyükelçiler Konferansında yaptığı konuşmasında bu konuyu gündeme
getirdi. Öyle görülüyor ki Eylül ayı ile birlikte açılacak olan AB Kurumlarında
Türkiye-AB Süreci yeniden ele alınacak. Bu yılın son aylarında Avrupa
Parlamentosunda Türkiye ile ilgili ciddi tartışmaların yaşanacağı şimdiden
belli.
Doğru
zamanda doğru tavır almanın çok önemli olduğunu bilmek gerek. Dolayısıyla
Türkiye Halklarının geleceği için gelinen nokta çok ama çok önemlidir. Eğer
siyasi partiler (Özellikle CHP ve HDP) tarafından sağlıklı bir muhalefet yapılırsa
ve de biz Kürtler doğru bir mücadele yürütürsek gemi batar, ama bu gemi Türkiye
değil, AKP-MHP Koalisyonu olacaktır.
Erdoğan’ın
dediği gemide hiç bir zaman Kürtler yer almadığı gibi zaten şimdi de yoklar.
Batacak gemide olsa olsa hayatında Kürtlere hiçbir faydası olmayan ‘Kürtler’ olabilir. Zaten Kürt Halkı onlar için « Okyanusların dibine kadar yollari vardır” der. Bu nedenle batacak bir gemi
varsa bizi kaygılandırmaz, kaygılandırmamalıdır. Fakat böylesi süreçlerde her Kürt
kendi tedbirini de almalıdır. Zira sıkıntılı süreçlerden geçen TC ve özellikle
de MHP’nin ortağı olduğu bir hükümet çok tehlikeli oyunlara girişebilir. Sadece
gerillaya karşı değil, sivil halka karşı da saldırılar olabilir. Halkın
ekonomik gücüne de el konulabilir. Geçmişte bunlar çok yaşanmıştır, tekrar gelişebilir.
Dolayısıyla yürtsever olarak bilinen her Kürdün bu süreçte gereken tedbirini
alması,
can ve malını iyi koruması elzemdir. Bir taraftan
haklı dava uğruna mücadele edilirken diğer taraftan da öz savunma refleksinin
canlı tutulması gerekir.
Ahmet Gülabi
DERE /
28.08.2018