8 Şubat 2010 Pazartesi

Düşünce Özgürlüğü

Binlerce yıldır insanlık çeşitli güçlerin hegemonyası altında yaşamış, gelişen düşüncesi de ilgili güçlerin çıkarlarına göre şekilenmiştir. Grek Filozofları olan Sokrates, Aristo, Eflatun ve diğerlerinin verdikleri mücadeleyi ”Antik Çağ” a ait olarak değerlendirdiğimiz için modern çağın mücadelesiyle karşılaştıramayız. Dolayısıyla Rönesanstan sonra esas olarak Fransa Burjuva Devrimiyle birlikte (1789), başta Avrupa’da olmak üzere, düşünce özgürlüğü ile ilgili beli kıpırdamalar sözkonusu olmuştur. Daha öncesinde, 17. yüzyılda, Galile’nin ”dünya dönüyor” diyerek Engizisyon mahkemelerinde yargılandığını biliyoruz. Ancak Galile’nin, kerhen de olsa, geri adım atması onun gösterdiği çabalar düşünce özgürlüğü mücadelesi hanesine yazılmamıştır.

Katı feodal değer yargılarının, teokratik ve otokratik yönetim sistemlerinin hâkim olduğu 18. ve 19. yüzyıllar bu mücadele alanı açısından pek olumlu bir süreç sayılmamaktadır. Esas olarak 20. yüzyılın ilk çeyreğiyle beraber giderek toplumun birçok kesiminde taban bulan bir düşünce özgürlüğü mücadelesi gerçeği ortaya çıktığını görüyoruz. Henüz bir çok yönüyle eksik olan bu mücadele 21. yüzyılı önemli bir zaferle taçlandıracağına inanıyorum.

Geri kalmış ülkelerin bu mücadele alanıyla ilgili sicilleri oldukça kabarıktır. Türkiye bu kategoridedir. 1970’lerden sonra bu alanda belli bir gelişme yaşanıyor olsa da henüz ciddi problemlerin olduğu bir ülke olduğunu da biliyoruz. Mevcüt durumda yüzlerce Kürt ve Türk aydını düşüncelerinden dolayı cezaevlerinde tutulmaktadırlar. Bir anlamda Kürtlerin ve demokratların düşünceleri önemli bir tehlike olarak görülmektedir. Öyle zanediyorum ki bu konuda Türkiye Cumhuriyeti daha ciddi ve sancılı bir süreçten geçecektir. 21. yüzyıl, her alanda olduğu gibi, özellikle düşünce özgürlüğü alanında Türkiye’ye başka bir şans tanımayacaktır.

Kürtlerdeki düşünce özgürlüğü mücadelesi ile genel anlamda özgürlük ve demokrasi mücadelesi içiçe gelişmiştir. Zira Kürtlerin düşüncesi ile madi ve fiziki varlıkları aynı düzeyde zincire vurulmuştur. Bu zincirden kurtulmanın yolu bireyin öziradesi ve özgüveninden geçmektedir. Kendi iradesine değil başkalarına bağımlılık hali Kürtlerde kökleşmiş bir hastalık olmuştur. Ne var ki bu durum henüz biz Kürtlerde önemli bir etkiye sahiptir. Aşılması kaçınılmaz olup sağlıklı bir kişiliğin buradan geçtiğini bilmeliyiz.

Ulusal Kurtuluş Mücadelelerinin dünyada örgütlendikleri ve geliştikleri yıllar olan 1970’lerden sonra düşünce özgürlüğü alanındaki mücadele de daha ciddi bir boyut kazanmış ve modern bir sürecin başlangıcı yapılmıştır. Kürtler açısından olaya bakıldığında bu süreç Kürdistan’ın her dört parçasında da yeniden uyanış anlamında gelişen örgütlenmelere yol açmış, giderek 1980’li yıllara gelindiğinde ise daha çağdaş örgütlenmelerin yaratılmasına vesile olmuştur. Eğer Kürt Özgürlük Hareketi, özellikle 1990’lı yıllardan sonra yenilemiyecek bir güce sahip olmuş ise bunda 1970’lerden sonra gelişen mücadele ve özellikle de düşünsel anlamda yaşanan devrimle mümkün olmuştur.

Özgürlük anlamında yaşanan tüm gelişme alanlarında olduğu gibi, düşünce özgürlüğü alanında da 1990’li yıllar Kürtler için ayrı bir öneme sahiptir. Genel duruma bağlı olarak, Kürtler yavaş yavaş kendi medya araçlarına da bu süreçte kavuştular. İlk Kürt Televizyonu olan MED TV bu yıllarda açılmış diğerleri onu izlemişlerdir. Henüz yeterli olmasa ve parçalı bir duruş sergileseler de Kürtlerin medya araçları düşünce özgürlüğüne de önemli oranda hizmet etmektedir. Günümüzde medya araçlarının düşüncenin gelişimi üzerinde yadsınamaz bir etkisi olduğunu kimse inkâr edemez. Dolayısıyla egemen güçlerin çeşitli baskılarına rağmen Kürtler kendi öz medya araçlarını geliştirme mücadelesinden vazgeçmemektedirler. Bu araçların doğru kulanılması durumunda Kürtlerin tarihinde yeni sayfalar açılacaktır. Er veya geç olması kaçınılmaz bir gerçekliktir.

Genel özgürlükler ve evrensel haklar bağlamında düşünce özgürlüğünün yeri çok belirleyici olduğunu herkes dile getiriyor. Varlığını korumak isteyen herhangi bir halk herşeyden önce bu özgürlük alanından vazgeçmemeli, herşeye rağmen onu koruyup geliştirmelidir. Aksi halde ne onurlu bir yaşamdan bahsedilebilir ne de insan olmaktan.

Not: 21. Yüzyılda Kürtler adlı kitabımda bu konu genişçe değerlendirilmiştir.

Ahmet DERE / 07.02.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder