21 Ekim 2011 Cuma

Savaşa ve Barışa dair

2002 yılından beri AKP hükümeti Kürt Sorunu konusunda çeşitli planlar yapmıştır, önemli adımlar atmaya hazırlanmıştır. Bugünlerde türk basınında tartışılan “Abdullah GÜL’ün PKK’ye af planı” da bunlardan biridir. 2008’den beri de “açılım” adı verilen bir plan da geliştirildi, halen de bu plan masanın üstünde tutulmaktadır. Gündemde olan Anayasa tartışmalarında Kürt Sorunu da ana eksende tutulmaya çalışılıyor, fakat gerek AKP gerekse de CHP’nin ne düzeyde ciddi ve samimi olduklarını ancak önümüzdeki aylarda görebileceğiz.
       9 yıldan beri hükümetin attığı ve atmaya çalıştığı tüm adımlara rağmen, 19 Ekim günü Çukurca’da yaşanan gerilla saldırısından sonra Türkiye bambaşka bir sürece doğru itilmektedir. Bu saldırının ardından, ne yazıkki Türkiye’de sağduyu hakim olmamış, devletin en üst düzeydeki yetkililerden başlayarak, giderek sıradan insanların da ağzında “intikam” naralarının atıldığı bir yaklaşım geliştirilmiştir. Bu savaşta en fazla zarar gören Kürt ve Türk halkları birlikte  ve kardeşçe yaşama yerine, durumun böyle devam etmesi halinde, birbirine karşı saf tutmaya zorlanmaktadır. Buna yol açan ise siyasettin merkezinde yer alan AKP, CHP, MHP ve diğer partiler olduğunu belirtmek lazım.
       Ortadoğu bölgesinde Türkiye  büyük bir devlet ve demokratik açılıma da en yakın bir ülkedir. Birkaç yıl öncesine kadar varlığı bile kabul edilmeyen Kürt Sorunu nedeniyle, ne Ortadoğu’da nede uluslararası diğer alanlarda Türkiye saygın bir konum elde edememiştir. 1984 yılından beri sürdürülen gerilla savaşı her alanda bu ülkeyi zorlamış, sıkıntılara sokmuştur. Devletin yönetim kademesinde tarihe ve yaşanan somut olaylara doğru yaklaşılmadığı için Kürt Sorunu varlığını korumuş, buna bağlı olarak da Kürtler arasında örgütlenme ve mücadele etme isteği ve çabası  artmıştır. Gelinen noktada ortaya çıkmış olan örgütlü Kürt Gücü ne inkara ve nede imhaya yol vermeyecek kadar gelişmiştir.
       Son yılarda yaşanan savaşın acılardan başka hiçbir sonuç yaratmadığını herkes bilmektedir. Bundan sonra yaşanan bu savaşın ne Kürde nede Türke faydası olmaktadır. Biraz sağduyulu olan herkesin bu gerçekliği görerek diline ve pratiğine hakim olması çok önemlidir ve gereklidir.
       Bugün (20 Ekim), türk ordusu Güney Kürdistan’a kara harekatını başlatmış durumdadır. Daha önce yapılan tüm sınırötesi harekatlar gibi, bugün başlatılan harekatın da sonuç alamayacağını bilmeliyiz. Ne varki sonuç alamayacak harekat çok acılara yol açacaktır. Eğer başlatılan bu sınırötesi karekat gerçekten devam eder ve söylendiği gibi Güney Kürdistan’ın iç taraflarına ve Kandil’e doğru ilerlerse, bilmeliyizki hem TSK’nin ve hemde HPG’nin çok ağır kayıbı olacaktır. Yani, çok sayıda Türk ve Kürt annaların yüreği yanacak, evlerine ateş düşecektir.
       Neden bu savaş, neden Kürt ve Türk halkları arasında doğru bir barış, veya réconciliation (birbirini af etme) süreci gelişmiyor ?  Eğer bu savaş Türkiye’yi  yüceltiyorsa, ilerici toplumlar arasında saygın bir yere sahip kılıyorsa o zaman birşey demeyelim. Fakat gerçeğin öyle olmadığını, yaşanan savaştan ötürü uluslararası alanda Türkiye’nin imajı  daha da zedelendiğini çok iyi biliyoruz. O zaman neden “Bu savaşa hayır, herşey halkların kardeşliği için”  diye bir güç Türkiye’de gelişmiyor. Türk yetkilileri tarafından çok elleştirilen Fransa’da, 1960-1962 yıllarında böyle bir güç gelişmemiş olsaydı daha ne kadar Fransız ve Cezayirlinin ölebileceğini kim tahmin edebilir ?
       Çukurca’da gerilla saldırısının yaşandığı ve Türk Ordusunun Güney Kürdistan’a harekat başlattığı bugünlerde böylesi bir inisiyatifin başlatılması hem Kürtler  ve hemde Türkler tarafından geniş bir destek görecektir. Barış içinde birlikte yaşamak için cesaretli ve doğru adım atmanın tam zamanıdır diye düşünüyorum. Başta Türk ve Kürt aydınları olmak üzere, halkların her kesiminden insanların bu tarihi süreçte tarihi görev üstlenmeleri büyük bir aciliyet arzetektedir.
       HPG’nin yaptığı Çukurca saldırısına karşı BDP’yi kınama yapmaya çağırmanın ne faydası nede bir mantığı vardır. Kendini onurlu Kürt olarak bilen hiç kimse PKK’yi kınamaz. Dolayısıyla olaya tek taraflı yaklaşıldığı müddetçe doğru bir sonuç yaratılamaz. Bu savaşta hayatını kaybedenler sadece Türk annalarının çocukları değildir,  Kürt annalarının çocukları da hayatını kaybettiğini düşünmek gerekiyor. Yine, bu savaşta PKK’mi haksız veya devletmi diye bir iddiaya da girmenin anlamı kalmamıştır. Bu nedenle, her ne kadar da bazıları ısrarla yaşanan gerçekliği savaş olarak adlandırmak istemeseler de, ortada yaşanan bir savaş gerçekliğini görüp onun durdurulması gerekiyor. Kuran-ı Kerim’de ‘Bir hayatı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmaktır` sözü temel alınarak olaya yaklaşmak en insani ve vicdani sorumluluğun gereği değilmidir ?
Ahmet DERE / 20.10.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder