16 Temmuz 2012 Pazartesi

Amed Mitingi, BDP ve Öcalan’a Özgürlük

14 Temmuz günü Amed’de büyük bir miting organize etmeyi amaçlayan BDP yine devletin antidemokraik zihniyetiyle karşılaştı, onun zor ve şiddetine maruz kaldı. Tanıdığımız türk devleti şimdiye kadar Kürdistan’da yaptığının aynısını tekrarladı. 14 Temmuz’da Amed’de yapılanlar devletin yeni bir yüzünün açığa çıkmış olması değildir, eskiden varolanın aynısı tekrar sahneye alınmıştır. Bilinen türk devleti yaptığını tekrarlamıştır.

Kuzey Kürdistan’da en güçlü kitle partisi BDP’dir, ona alternatif olabilecek başka bir parti veya hareket bulunmamaktadır. İyi bir organizasyonla yüzbinlerce insanı biraraya getirebilecek bu parti ne yazık ki üzerine düşen esas sorumluluğunu ya bilmemekte, ya da bilmemezlikten gelmektedir. TBMM’de grubu bulunan ve bağımsız milletvekilerinin de desteği arkasında olan bir siyasi parti eğer bir miting müsadesini alamıyorsa o zaman içinde yer aldığı meclisten çekilmesi ve halka özelleştiri vermesi lazım. BDP’nin TBMM’deki grubunun mevcut durumuna bakıldığında maalesef pek siyaset yaptıklarını göremiyoruz. 12 Haziran tarihinden beri yaptıklarına baktığımızda, kendilerine «  pasif pratik eylemcilik » sıfatının yakıştırılmasını daha makül buluyorum.

12 Haziran 2011 tarihinde meclise gönderilen bağımsız (BDP) milletvekillerinden Kürt Halkı yetkin bir siyasi misyonun yerine getirilmesini bekliyordu, beklemektedir. Daha önceki dönemlerde legal kürt partisinin milletvekili sayısı az olduğundan dolayı böylesi bir misyonun yerine getirilmesi pek beklenmiyordu. Ancak 12 Haziran seçimleri ve öncesinde yapılan mitinglerde verilen sözler ve halkın verdiği destek farklı oldu, beklentiler de ona göre gelişti. Ne var ki gelinen aşamada duruma bakıldığında BDP’nin mecliste yaptığı ciddi bir faaliyeti yok gibi, dönem dönem protestocu bazı konuşmaları olmazsa varlıkları bile hisedilmiyor. Bazı milletvekillerinin protestocu konuşmalarını da duyamıyoruz, oraya ne için gittiğinin farkında bile olmayanlar vardır. 
14 Temmuz’da Amed’de yapılan mitinge bazı parlementerlerin katılması adeta « dostlar bizi pazarda görsün » yaklaşımıyla olduğunu söylersem hakaret olarak algılanmamalıdır. TBMM’de dördüncü güç olan bir parti en fazla oy aldığı bir ilde  miting müsadesini alamıyor ve buna rağmen miting yapmak isterse elbette orada blunması lazım gelir. Bu bir görevdir, yoksa kahramanlık değildir. Bir mitinge katılıp devletin güvenlik güçleriyle tartışmak, onun şiddetine maruz kalmakla kahraman olunmaz, eğer öyle olsaydı kahraman olmayan Kürtlerin sayısı çok az olurdu. Şimdiye kadar devletsiz en büyük halk olma unvanını elimizde bulundurduğumuza göre pek fazla kahramanlık destanlarını yazabilmiş değiliz. Olanların sahipleri de bellidir ve herkesçe biliniyordur. 
Amed’de milletvekillerine karşı devletin sıradan memürları olan polislerce hakaret edilmesi bir taraftan hepimizi yaralamış olurken diğer taraftan da BDP’nin ne kadar öngörüsüz davrandığını göstermektedir. Mademki devlet izin vermiyor ve sana karşı aşağılayıcı bir davranış sergiliyorsa o zaman sen de ona karşı tedbirli davranacaksın. Amed halkına inisiyatif tanınmış olsaydı daha iyi bir tablonun ortaya çıkarılması gerçekleşirdi. Ama bizimkiler öyle yapmadılar, savunmasız bir şekilde kendilerini polis ve özel timlerin önüne attılar. Onlar da öyle bir avın peşinde oldukları için fırsatı kaçırmadılar. 
Gelelim Abdullah Öcalan’ın Özgürlüğüne. Herşeyden önce BDP’nin siyasetsiz pratiği sonucu ortaya çıkan Amed Mitingi gibi olaylar devletin eline koz verdiği gibi Öcalan’ın özgürlüğünü elde etmenin önünde de engel teşkil etmektedir. Eğer Sayın Öcalan bu süreçte avukatlarıyla görüşebilmiş olsaydı hiç kuşkum yok ki BDP’nin siyasetten uzak bu pratiğini elleştirecekti. Bu konuda Leyla Zana’nın pratiğine daha önem verdiğimi belirtmek istiyorum. Leyla’nın Erdoğan ile yaptığı görüşmede Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü ile ilgili taleplerini dile getirmiş olması ve iki hafta önce de AP’de katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada aynı konuyu dile getirmesi önemsenmesi gereken bir durumdur. Az da olsa siyaset araçları kulanılmıştır. Dolayısıyla eğer BDP gerçekten Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için mücadele ediyorsa o zaman halkın kendisine vermiş olduğu siyasi gücü iyi kulanarak meclisi kilitlemelidir. Amed’de yaşananları da bir koz olarak kulanıp bazı sonuçlara varmalıdır. 
Diğer bir husus da diplomasi alanıdır. Neredeyse son yıllarda BDP’yi uluslararası alanda göremiyoruz. Elbette bazı kıpırdamaları vardır, göruyoruz ve duyuyoruz, ancak 12 Haziran’da aldığı güce uygun bir diplomasiyi göremiyoruz. Öcalan’ın özgürlüğü için bu alanın da rolü büyüktür. Günlerdir Strasbourg’da Avrupa Konseyi önünde oturma eylemi yapılıyor, BDP’nin biraz akıllıca diplomasi alanında hareket etmesi bu tür eylemlerden çok fazla etkili olacaktır. Leyla Zana’nın AP’de yaptığı konuşmayı da bu anlamda önemsiyorum. 
Dost acı söyler, dolayısıyla burada yaptığım elleştiriler de o manada algılanmalı ve gereği yerine getirilmelidir. 
Ahmet DERE / 16.07.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder