14 Temmuz günü Amed’de
büyük bir miting organize etmeyi amaçlayan BDP yine devletin antidemokraik
zihniyetiyle karşılaştı, onun zor ve şiddetine maruz kaldı. Tanıdığımız türk
devleti şimdiye kadar Kürdistan’da yaptığının aynısını tekrarladı. 14 Temmuz’da
Amed’de yapılanlar devletin yeni bir yüzünün açığa çıkmış olması değildir,
eskiden varolanın aynısı tekrar sahneye alınmıştır. Bilinen türk devleti yaptığını
tekrarlamıştır.
Kuzey Kürdistan’da en
güçlü kitle partisi BDP’dir, ona alternatif olabilecek başka bir parti veya
hareket bulunmamaktadır. İyi bir organizasyonla yüzbinlerce insanı biraraya
getirebilecek bu parti ne yazık ki üzerine düşen esas sorumluluğunu ya
bilmemekte, ya da bilmemezlikten gelmektedir. TBMM’de grubu bulunan ve bağımsız
milletvekilerinin de desteği arkasında olan bir siyasi parti eğer bir miting müsadesini
alamıyorsa o zaman içinde yer aldığı meclisten çekilmesi ve halka özelleştiri
vermesi lazım. BDP’nin TBMM’deki grubunun mevcut durumuna bakıldığında maalesef
pek siyaset yaptıklarını göremiyoruz. 12 Haziran tarihinden beri yaptıklarına
baktığımızda, kendilerine « pasif pratik eylemcilik » sıfatının
yakıştırılmasını daha makül buluyorum.
12 Haziran 2011
tarihinde meclise gönderilen bağımsız (BDP) milletvekillerinden Kürt Halkı yetkin
bir siyasi misyonun yerine getirilmesini bekliyordu, beklemektedir. Daha önceki
dönemlerde legal kürt partisinin milletvekili sayısı az olduğundan dolayı böylesi
bir misyonun yerine getirilmesi pek beklenmiyordu. Ancak 12 Haziran seçimleri
ve öncesinde yapılan mitinglerde verilen sözler ve halkın verdiği destek farklı
oldu, beklentiler de ona göre gelişti. Ne var ki gelinen aşamada duruma bakıldığında
BDP’nin mecliste yaptığı ciddi bir faaliyeti yok gibi, dönem dönem protestocu
bazı konuşmaları olmazsa varlıkları bile hisedilmiyor. Bazı milletvekillerinin
protestocu konuşmalarını da duyamıyoruz, oraya ne için gittiğinin farkında bile
olmayanlar vardır.
14 Temmuz’da Amed’de
yapılan mitinge bazı parlementerlerin katılması adeta « dostlar bizi
pazarda görsün » yaklaşımıyla olduğunu söylersem hakaret olarak algılanmamalıdır.
TBMM’de dördüncü güç olan bir parti en fazla oy aldığı bir ilde miting müsadesini alamıyor ve buna rağmen
miting yapmak isterse elbette orada blunması lazım gelir. Bu bir görevdir, yoksa
kahramanlık değildir. Bir mitinge katılıp devletin güvenlik güçleriyle tartışmak,
onun şiddetine maruz kalmakla kahraman olunmaz, eğer öyle olsaydı kahraman
olmayan Kürtlerin sayısı çok az olurdu. Şimdiye kadar devletsiz en büyük halk
olma unvanını elimizde bulundurduğumuza göre pek fazla kahramanlık destanlarını
yazabilmiş değiliz. Olanların sahipleri de bellidir ve herkesçe biliniyordur.
Amed’de
milletvekillerine karşı devletin sıradan memürları olan polislerce hakaret
edilmesi bir taraftan hepimizi yaralamış olurken diğer taraftan da BDP’nin ne
kadar öngörüsüz davrandığını göstermektedir. Mademki devlet izin vermiyor ve
sana karşı aşağılayıcı bir davranış sergiliyorsa o zaman sen de ona karşı
tedbirli davranacaksın. Amed halkına inisiyatif tanınmış olsaydı daha iyi bir
tablonun ortaya çıkarılması gerçekleşirdi. Ama bizimkiler öyle yapmadılar,
savunmasız bir şekilde kendilerini polis ve özel timlerin önüne attılar. Onlar
da öyle bir avın peşinde oldukları için fırsatı kaçırmadılar.
Gelelim Abdullah Öcalan’ın
Özgürlüğüne. Herşeyden önce BDP’nin siyasetsiz pratiği sonucu ortaya çıkan Amed
Mitingi gibi olaylar devletin eline koz verdiği gibi Öcalan’ın özgürlüğünü elde
etmenin önünde de engel teşkil etmektedir. Eğer Sayın Öcalan bu süreçte
avukatlarıyla görüşebilmiş olsaydı hiç kuşkum yok ki BDP’nin siyasetten uzak bu
pratiğini elleştirecekti. Bu konuda Leyla Zana’nın pratiğine daha önem verdiğimi
belirtmek istiyorum. Leyla’nın Erdoğan ile yaptığı görüşmede Abdullah Öcalan’ın
özgürlüğü ile ilgili taleplerini dile getirmiş olması ve iki hafta önce de
AP’de katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada aynı konuyu dile getirmesi önemsenmesi
gereken bir durumdur. Az da olsa siyaset araçları kulanılmıştır. Dolayısıyla eğer
BDP gerçekten Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için mücadele ediyorsa o zaman halkın
kendisine vermiş olduğu siyasi gücü iyi kulanarak meclisi kilitlemelidir.
Amed’de yaşananları da bir koz olarak kulanıp bazı sonuçlara varmalıdır.
Diğer bir husus da
diplomasi alanıdır. Neredeyse son yıllarda BDP’yi uluslararası alanda göremiyoruz.
Elbette bazı kıpırdamaları vardır, göruyoruz ve duyuyoruz, ancak 12 Haziran’da
aldığı güce uygun bir diplomasiyi göremiyoruz. Öcalan’ın özgürlüğü için bu alanın
da rolü büyüktür. Günlerdir Strasbourg’da Avrupa Konseyi önünde oturma eylemi
yapılıyor, BDP’nin biraz akıllıca diplomasi alanında hareket etmesi bu tür
eylemlerden çok fazla etkili olacaktır. Leyla Zana’nın AP’de yaptığı konuşmayı
da bu anlamda önemsiyorum.
Dost acı söyler,
dolayısıyla burada yaptığım elleştiriler de o manada algılanmalı ve gereği
yerine getirilmelidir.
Ahmet DERE / 16.07.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder