2 Temmuz 2012 Pazartesi

Leyla Zana-Erdoğan Görüşmesi Ardından

Hürriyet gazetesinde röportajı yayınlandıktan sonra birçok çevreden farklı farklı tepkiler alan Leyla Zana 30 Haziran günü Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan ile yaptığı görüşme yeni değerlendirmelere yol açmıştır.

Yazımın bu ilk satırlarında şunu belirteyim ki ; gerek kürt ve gerekse de türk çevrelerinden Leyla ile BDP ve PKK arasında ciddi bir çelişkinin doğmasını bekleyenlerin sayısı pek fazladır. BDP’nin bölünmesini hayal eden ve bu konuda Leyla gibi şahsiyetlerin yol açacakları negatif süreçlerle ilgili hayal kuranlar hayli fazladır etrafımızda. Leyla’nın 1 Temmuz günü TBMM’de yaptığı basın toplantısıyla Erdoğan ile yaptığı  görüşme ile ilgili dile getirdiği hususlar sözkonusu bu çevrelerin pek hoşuna gitmediğini tahmin ediyorum. Kürtlerin artık birbirine karşı kulanılabilir olmaktan çıkıp daha politik ve halkın çıkarlarını esas alan bir duruş sahibi olmaları çok önemlidir. Bu noktada bazı zayıflıklar olsa da, ne BDP, ne Leyla ve ne de PKK’nin sürecin ağırlığını hisetmeden hareket edeceklerini düşünmüyorum, umarım yanılmayacağım.
Son günlerde dolaylı olarak da olsa, Leyla’ya karşı uyarı ve elleştiri niteliğinde bazı açıklamaların yapılmasını zamansız ve aynı zamanda da anlamsız olarak değerlendiriyorum. Leyla gibi birinin BDP’ye karşı bir duruş sahibi olmakla birşey elde edemeyeceğini kendisi de biliyor olmalıdır. Yine Leyla gibi birinin BDP’den kopup AKP’ye yakın bir duruş sergilemesinde BDP’nin kaybedeceği birşeyi olamaz.
Leyla Zana’nın Hürriyet gazetesinde yayınlanan röportajından sonra Rudaw gazetesindeki köşemde (kürtçe) kısa bir değerlendirme yapmıştım. Aynı yazım, gazetede yayınlandıktan sonra, hem şahsi blogumda (farasinblognews) ve hemde bazı internet sitelerinde yayınlandı. Ne var ki bazı arkadaşlar bana mesajlar göndererek, kürtçe bilmediklerinden dolayı (veya az bildiklerinden) sözkonusu yazımı anlayamadıklarını bellirtiler. Dolayısıyla, özellikle Leyla-Erdoğan görüşmesinden sonra bu yazıyı kaleme alma gereğini duydum.
Herkesin malumudur ki Leyla Zana Kürt Özgürlük Mücadelesiyle şahsiyet kazanmış bir kürt kadınıdır. Türk burjuva okullarında pek okumamış olsa da- ki bu husus kompleksli bazıları tarafından negatif bir ünsür olarak görülmektedir- Leyla kendini yetiştirebilmiş, yaşadıklarından ders çıkarabilmiş ve belli bir dereceye kadar da entelektüel vizyona sahip bir kapasite kazanmıştır. Ben Leyla’yı cezaevine girmeden önce de tanıyordum, cezaevinden çıktıktan sonra da bazı platformlarda sık sık karşılaştık. Bunlardan bir tanesi de 2004 yılında Avrupa Parlamentosunda Sakharov ödülünü alırken yaptığı konuşmada « Türkiye’de işkence yoktur » dediği platformdur. Daha sonra ki süreçlerde de bir kaç kez bir araya gelmişliğimiz olmuştur.
Leyla Zana cezaevinden çıktıktan sonra (AP’nin Sakharov Ödülü sahibi olan Leyla Zana) sürekli kendisini partilerüstü bir şahsiyet olarak göstermeye gayret ettiğine tanık oldum. Gerek DTP ve daha sonra da BDP ve gerekse de DTK’nin kendisine yaptıkları görev önerilerini kabul etmeyerek daha çok bağımsız bir şahsiyet olarak kalmaya çalıştı. Leyla’nın bu yaklaşımı bazı çevrelerin pek hoşuna gitmese de kimse ona karşı negatif bir yaklaşım içerisine girmedi.
12 Haziran 2011 genel seçimlerinden önce Leyla katıldığı tüm miting ve toplantılarda BDP’den biriymiş gibi bir yaklaşım sergiledi. Hatta yer yer PKK’nin söylemlerini de dilendirerek iyi bir militan profilini çizdiğine de tanık olduk. Milletvekili seçildikten sonra, cezası olduğundan dolayı BDP üyesi olamadı ancak BDP’ye ters bir harekette de bulunmadı. Avrupa’da katıldığı bazı halk toplantılarında « Silah Kürtlerin Sigortasıdır » diyecek kadar PKK’ye yakın bir duruş sergiledi.
Leyla’nın bu zikzaklı duruşuna bir de Hürriyette yayınlanan röportajı eklenince çözümlenmesi zor bir profil ortaya çıkmıştır. 1990’lı yıllardan beri Leyla’yı tanıyan biri olarak onun bu istikrarsız duruşunu beğenmediğimi ve tasvip etmediğimi bellirtmek isterim. İster BDP’ye çok yakın olsun isterse de AKP’li biri gibi olsun, benim için önemli olan duruşundaki istikrardır. Ne yazık ki, özellikle çevresindeki sözde danışmanlarından aldığı perspektiflerden dolayı, Leyla bir şekilde istikrarlı bir duruşa sahip olamadı. Bu noktada iyi niyetli bazı çevrelerin elleştirilerine anlam veriyorum.
Hürriyet gazetesinde yayınlanan röportajında söylediklerinin birçoğuna katılmakla beraber, özellikle Erdoğan’ın Kürt Sorununu çözme konusunda samimi olduğuna ilişkin söylediklerini tasvip etmiyorum. Bazı kürt çevrelerinin tepkisini çeken en önemli husus da budur. Leyla sözkonusu röportajı vermeden önce BDP’den birkaç arkadaşıyla görüş alış-verişinde bulunmuş olsaydı bu hataya düşmezdi diye düşünüyorum. Eğer Leyla o röportajı bilinçli olarak vermiş ve orada söyledikleri de maksatlı ise o zaman 22 yıldır tanıdığım Leyla’dan şüphelenmem lazım.
Bugün (1 Temmuz) Leyla’nın TBMM’de yaptığı basın toplantısını tv ekranlarında verildiği kadarıyla izledim. Leyla’nın Erdoğan ile yaptığı görüşmeye ilişkin söyledikleri Hürriyette yayınlanan röportajındaki negatif bazı hususları bertaraf ettiğini görmekle birlikte, yine dikkatimi çeken en önemli husus istikrarsız duruşu olmuştur. Öyle anlaşılıyor ki Leyla Türkiye Başbakanı ile görüşmeden önce BDP veya ona yakın bazılarıyla fikir alış-verişinde bulunmuştur. Belki de röportaj ile görüşme arasındaki yaklaşık on günlük bir zaman içerisinde Kürtlerden aldığı tepkileri de kısmen dikkate almış olabilir.
Kürtlerin birlik ve beraberliğini istemeyen çevrelerin en fazla üzerinde oynadıkları şahsiyetlerden biri de Leyla’dır. Bu nedenle söylem ve pratiklariyle sorumlu davranmak herşeyden önce gelmelidir. Umarim bundan sonra Leyla Zana daha dikkatli adım atar ve halkı için verdiği mücadeleyi daha sağlam bir politik zeminde yürütür. Aksi durumda kaybeden sadec kendisi olacaktır.
Ahmet DERE  /  01.07. 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder