9 Ocak günü yapılan Paris
Katliamıyla ilgili sis perdesi yavaş yavaş aralanıyor. Katliamın yaşandığı gün Avrupa’daki
Kürtler arasında bir şok durumu yaşandı. Yapılan ilk yorumlarda teredüt
edilmeden bu olayın arkasında Türk Devleti veya ona bağlı güçlerin olduğu söylendi.
Bazı çevreler de İran, İsaril ve Suriye üzerine dikkatleri çekti.
Katliamdan üç dört gün
sonra on binlerce insan Paris’e gitti, orada büyük bir yürüyüşle katliam kınandı.
Paris’e
sadece PKK taraftarları veya sadece Kürtler gitmediler, çok sayıda Demokrat Türkler
de, başka halklara mensup insanlar da gittiler.
Yapılan bu vahşice katliamın esas amacı, gelişmekte olan İmralı sürecini
baltalamak, dolayısıyla Türk-Kürt barışını engelemk olduğu vurgulandı. Hem türk
basınında hem de kürt basınında benzer yazıları çok gördük. Eğer gerçekten yapılan
bu katilamın amacı İmralı Süreci’ni baltalamak ise amacına ulaşmadığını ilk gün
gördük.
Cenazelerin Paris’ten götürüldüğü güne kadar fransız yetkilileri herhangi
somut bir açıklama yapmadılar. Bu süre içerisinde polisin çok sayıda kişinin
bilgisine baş vurduğu ve ifadelerini aldığını tahmin ediyoruz. Mevcut durumda
katil zanlısı olarak tutuklu bulunan Ömer Güney de onlardan biridir. Hatta
katil zanlısı kendisi Fransa Kürt Dernekleri Federasyonu (FEYKA) yetkililerine
danışdıktan sonra polise giderek ifade vermiştir.
18 Ocak günü akşam saatlerinde iki kişinin fransız polisi tarafından gözaltına
alındığına ilişkin internette haberler yayınlandı. Aynı gece telefonla konuştuğum
Paris’teki bir gazeteci arkadaş gözaltına alınan kişilerin olayla pek alakalı
olmadıkları, hatta kürt yurtseverleri olduklarını söyledi. Ertesi gün, kendini
kürt kalemşörleri olarak bilen bazıları, isim vermeden Ömer Güney‘in bir
yurtsever olduğu, bu nedenle olayın ona yüklenerek kürtlerin kriminalize edildiğini
yazdılar. Bu yaklaşımın çok apolitik ve bilinçsizce olduğunu söylemek zorundayım.
Sözkonusu değerlendirmelerin sahipleri kendilerini ciddi bir şekilde gözden
geçirmeleri, görev yaptıkları kurumlara karşı samimi ve dürüst olmaları, çalışmalarında
da politik olmaları önem arzediyor.
21 Ocak günü akşama doğru Fransız savcı basın toplantısı düzenleyerek Ömer
Güney isminde birinin katil zanlısı olarak mahkemeye sevkedileceğini söyledi.
Aynı basın toplantısında savcı bazı bilgileri de verdi. Verilen bilgilere göre
katil zanlısı iki kez Büroya girip çıkmış, son girişinde 46 dakkika içeride
kalmış ve otopsi raporuna göre de katliam o zaman dilimi içerisinde yapılmış.
Ayrıca Rojbin’in kulandığı bilgisayar da aynı zaman dilimi içerisinde durmuş.
Yani, eğer katliamı Ömer Güney yapmış ise, son olarak içeriye girdikten yaklaşık
40 dakkika sonra tetiği çekmiş. Öyle anlaşılıyor ki katil zanlısı onları oradan
alıp başka bir yere götürmek için beklerken 40 dakkika sonra tetiği basmış ve
bir-iki dakkika içinde katliamı yapmış. Zira olayı ilk görenlerin söylediklerine
göre, Sakine Cansız’ın önünde açık bir vaziyette valizi bulunuyormuş. Demek ki
hazırlanıp dışarıya çıkacakları bir esnada vurulmuşlar. Katil zanlısının onlarla
birlikte 40-46 dakkika kalmış olması da yolculukta kendilerine yardımcı olmaları
maksadıyla olmuştur. İşte bu
noktada yine kafamızda soru işaretleri oluşuyor ; Ömer Güney onları
Bürodan alıp nereye götürecekti ? Gitmeleri gereken yere gitmeyince neden gece saat 01’e kadar kimse onları
aramadı ?
Katil zanlısı olarak mahkemeye sevkedilen Ömer Güney’yin tutuklanması
Paris’teki Kürtler arasında şok etkisi yarattığını tahmin ediyorum. Zira bu kişi
bir büçük yıldan beri bir Kürt Derneğine üye olup zamanının büyük bir kısmını Kürt
Derneklerinde ve Kürdistan İnformation Bürosu’nda çalışarak geçirmiştir. Yani
bir büçük yıldır katil zanlısı Kürtler arasında bol bol gezmiş, yapmak istediği
katliamı planlamıştır. Hatta katliamı gerçekleştirdiği Büroya da kim bilir kaç
kez gitmiştir. Fransızca bildiği için Büronun çeşitli işlerine koşturulmuş
olabileceğini tahmin ediyorum.
Eger Ömer Güney’in katil olduğu kesinleşirse o zaman anlamak gerekiyor ki
bu katil özel olarak hazırlanmıştır, hatta psikolojik olarak da eğitim görmüştür.
Zira çok iyi hazırlanmış biri olmasaydı 12 merminin tümünü isabet etiremezdi.
Yine iyi hazırlanmış biri olmasaydı o gece birlikte kaldığı ev arkadaşlarıyla
soğuk kanlılığını koruyamazdı. Katliamdan hemen sonraki günün erken saatlerinde
Büronun önüne gelip akşama kadar kitlenin içinde bekliyemezdi. Çünkü üç kişinin
canına kıymak o kadar kolay kaldırılabilecek bir psikolojik durum değildir.
Dolayısıyla ferdi bir eylem olmadığına ilişkin güçlü bir kanaat söz konusudur.
Esas olarak üzerinde durulması gereken önemli bir nokta da şudur; eğer
gerçekten bu katliamın faili Ömer Güney ise o zaman Paris’teki Kürt Dernekleri Federasyonu
ve Derneklerin yöneticileri kendilerini ciddi manada gözden geçirmelidirler.
Bir katil zanlısını bir büçük yıl boyunca farketmemeleri, çekinmeden ona görev
vermeleri ve hatta Sakine Cansız gibi birinin tercümanlık işlerini yaptırmaları
normal bir hata değildir. Bir taraftan Ömer Güney’in hangi derin güçlerle bağlantılı
olduğu araştırılırken, ki bu fransız ve türk makamlarının görevidir, diğer
taraftan da bu katil zanlısına hareket imkanı yaratan “İç Derin Güçler“ araştırılmalıdır.
Aksi halde Fidan’ın, Sakine’nin ve Leyla’nın gerçek katilerinin ortaya çıkması
mümkün olamaz.
Paris Katliamının gerçek failerinin ortaya çıkması Türkiye’nin de görevidir.
Her ne kadar devletin bunda payı olmadığı söylense de “Bunda devletin parmağı
vardır“ şüphesi sürekli olacaktır. Bu nedenle türk yetkilileri de üzerine düşeni
yapmaları ve Ömer Güney’in, varsa, Türkiye’deki bağlantılarını ortaya çıkarmaları
gerekmektdir.
Ahmet DERE / 26.01.2013