26 Ocak 2013 Cumartesi

Paris Katliamının Sis Perdesi

9 Ocak günü yapılan Paris Katliamıyla ilgili sis perdesi yavaş yavaş aralanıyor. Katliamın yaşandığı gün Avrupa’daki Kürtler arasında bir şok durumu yaşandı. Yapılan ilk yorumlarda teredüt edilmeden bu olayın arkasında Türk Devleti veya ona bağlı güçlerin olduğu söylendi. Bazı çevreler de İran, İsaril ve Suriye üzerine dikkatleri çekti.

Katliamdan üç dört gün sonra on binlerce insan Paris’e gitti, orada büyük bir yürüyüşle katliam kınandı. Paris’e sadece PKK taraftarları veya sadece Kürtler gitmediler, çok sayıda Demokrat Türkler de, başka halklara mensup insanlar da gittiler.

Yapılan bu vahşice katliamın esas amacı, gelişmekte olan İmralı sürecini baltalamak, dolayısıyla Türk-Kürt barışını engelemk olduğu vurgulandı. Hem türk basınında hem de kürt basınında benzer yazıları çok gördük. Eğer gerçekten yapılan bu katilamın amacı İmralı Süreci’ni baltalamak ise amacına ulaşmadığını ilk gün gördük.

Cenazelerin Paris’ten götürüldüğü güne kadar fransız yetkilileri herhangi somut bir açıklama yapmadılar. Bu süre içerisinde polisin çok sayıda kişinin bilgisine baş vurduğu ve ifadelerini aldığını tahmin ediyoruz. Mevcut durumda katil zanlısı olarak tutuklu bulunan Ömer Güney de onlardan biridir. Hatta katil zanlısı kendisi Fransa Kürt Dernekleri Federasyonu (FEYKA) yetkililerine danışdıktan sonra polise giderek ifade vermiştir.

18 Ocak günü akşam saatlerinde iki kişinin fransız polisi tarafından gözaltına alındığına ilişkin internette haberler yayınlandı. Aynı gece telefonla konuştuğum Paris’teki bir gazeteci arkadaş gözaltına alınan kişilerin olayla pek alakalı olmadıkları, hatta kürt yurtseverleri olduklarını söyledi. Ertesi gün, kendini kürt kalemşörleri olarak bilen bazıları, isim vermeden Ömer Güney‘in bir yurtsever olduğu, bu nedenle olayın ona yüklenerek kürtlerin kriminalize edildiğini yazdılar. Bu yaklaşımın çok apolitik ve bilinçsizce olduğunu söylemek zorundayım. Sözkonusu değerlendirmelerin sahipleri kendilerini ciddi bir şekilde gözden geçirmeleri, görev yaptıkları kurumlara karşı samimi ve dürüst olmaları, çalışmalarında da politik olmaları önem arzediyor.

21 Ocak günü akşama doğru Fransız savcı basın toplantısı düzenleyerek Ömer Güney isminde birinin katil zanlısı olarak mahkemeye sevkedileceğini söyledi. Aynı basın toplantısında savcı bazı bilgileri de verdi. Verilen bilgilere göre katil zanlısı iki kez Büroya girip çıkmış, son girişinde 46 dakkika içeride kalmış ve otopsi raporuna göre de katliam o zaman dilimi içerisinde yapılmış. Ayrıca Rojbin’in kulandığı bilgisayar da aynı zaman dilimi içerisinde durmuş. Yani, eğer katliamı Ömer Güney yapmış ise, son olarak içeriye girdikten yaklaşık 40 dakkika sonra tetiği çekmiş. Öyle anlaşılıyor ki katil zanlısı onları oradan alıp başka bir yere götürmek için beklerken 40 dakkika sonra tetiği basmış ve bir-iki dakkika içinde katliamı yapmış. Zira olayı ilk görenlerin söylediklerine göre, Sakine Cansız’ın önünde açık bir vaziyette valizi bulunuyormuş. Demek ki hazırlanıp dışarıya çıkacakları bir esnada vurulmuşlar. Katil zanlısının onlarla birlikte 40-46 dakkika kalmış olması da yolculukta kendilerine yardımcı olmaları maksadıyla olmuştur. İşte bu noktada yine kafamızda soru işaretleri oluşuyor ; Ömer Güney onları Bürodan alıp nereye götürecekti ? Gitmeleri gereken yere gitmeyince  neden gece saat 01’e kadar kimse onları aramadı ?

Katil zanlısı olarak mahkemeye sevkedilen Ömer Güney’yin tutuklanması Paris’teki Kürtler arasında şok etkisi yarattığını tahmin ediyorum. Zira bu kişi bir büçük yıldan beri bir Kürt Derneğine üye olup zamanının büyük bir kısmını Kürt Derneklerinde ve Kürdistan İnformation Bürosu’nda çalışarak geçirmiştir. Yani bir büçük yıldır katil zanlısı Kürtler arasında bol bol gezmiş, yapmak istediği katliamı planlamıştır. Hatta katliamı gerçekleştirdiği Büroya da kim bilir kaç kez gitmiştir. Fransızca bildiği için Büronun çeşitli işlerine koşturulmuş olabileceğini tahmin ediyorum.

Eger Ömer Güney’in katil olduğu kesinleşirse o zaman anlamak gerekiyor ki bu katil özel olarak hazırlanmıştır, hatta psikolojik olarak da eğitim görmüştür. Zira çok iyi hazırlanmış biri olmasaydı 12 merminin tümünü isabet etiremezdi. Yine iyi hazırlanmış biri olmasaydı o gece birlikte kaldığı ev arkadaşlarıyla soğuk kanlılığını koruyamazdı. Katliamdan hemen sonraki günün erken saatlerinde Büronun önüne gelip akşama kadar kitlenin içinde bekliyemezdi. Çünkü üç kişinin canına kıymak o kadar kolay kaldırılabilecek bir psikolojik durum değildir. Dolayısıyla ferdi bir eylem olmadığına ilişkin güçlü bir kanaat söz konusudur.

Esas olarak üzerinde durulması gereken önemli bir nokta da şudur; eğer gerçekten bu katliamın faili Ömer Güney ise o zaman Paris’teki Kürt Dernekleri Federasyonu ve Derneklerin yöneticileri kendilerini ciddi manada gözden geçirmelidirler. Bir katil zanlısını bir büçük yıl boyunca farketmemeleri, çekinmeden ona görev vermeleri ve hatta Sakine Cansız gibi birinin tercümanlık işlerini yaptırmaları normal bir hata değildir. Bir taraftan Ömer Güney’in hangi derin güçlerle bağlantılı olduğu araştırılırken, ki bu fransız ve türk makamlarının görevidir, diğer taraftan da bu katil zanlısına hareket imkanı yaratan “İç Derin Güçler“ araştırılmalıdır. Aksi halde Fidan’ın, Sakine’nin ve Leyla’nın gerçek katilerinin ortaya çıkması mümkün olamaz.

Paris Katliamının gerçek failerinin ortaya çıkması Türkiye’nin de görevidir. Her ne kadar devletin bunda payı olmadığı söylense de “Bunda devletin parmağı vardır“ şüphesi sürekli olacaktır. Bu nedenle türk yetkilileri de üzerine düşeni yapmaları ve Ömer Güney’in, varsa, Türkiye’deki bağlantılarını ortaya çıkarmaları gerekmektdir.

Ahmet DERE  / 26.01.2013

1 yorum:

  1. Yazınızda "Türk-Kürt barışı" diye bir ifade kullanmışsınız.
    Böyle bir ifade anlamsız, çünkü Türk-Kürt savaşı diye bir şey yoktu ki, bugün bunun barışı olsun..
    Kendi kendinize uyduruyorsunuz bunu, bu durumu..
    Ortada, 780.000 km2 lik yüzölçüme sahip Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısını bozmaya yöneli haince oyunlar var.
    Türk-Kürt diye bir ayırım çıkarmak da bu hain oyunun bir parçası.
    Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkes önce Türk'tür. Sonra alt kimlikleri gelebilir.
    Ama önce Türk tür, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.

    YanıtlaSil