Son iki aydır
gündemimizin siyasal ve sosyal boyutu Kobanê olmuştur. Nereye gitsek, kiminle
konuşsak sohbetin bir yerinde Kobanê konusu geçiyor. Bu sadece Kürt ve Türklerle
alakalı değil, görüştüğüm, konuştüğüm yabancıların da gündeminin bir parçası
Kobanê’dir. Öyle zanediyorum ki bu durum daha bir süre devam edecektir. Zira
Kobanê salt DAİŞ çetelerinin oradan çıkartılması ile gündemden çıkmayacaktır,
uluslararası güçlerin Ortadoğu ile ilgili hesaplarında artık Kobanê ve Kürtler önemli
bir yer teşkil edecektir.
Uluslararası
güçlerin Ortadoğu ile ilgili hesapları sürekli olmuştur, bundan böyle de
olacaktır. Ortadoğu’da hakim olan güç dünyada
da egemen olacağını tarih bize göstermiştir. 20. Yüzyılın başından bu yana bu bölgede
hakim olanlar sürekli dış güçler olmuştur, diğer bir deyimle uluslararası güçler
olmuştur. Başta ABD olmak üzere AB ve bir dönem de Sovyetler Birliği olmuştur.
21. Yüzyıldan
beri ABD ve İngilizlerin başını çektiği AB bloğu Ortadoğu’da oyun kurucu
durumundadır.
Arap Baharı’nın
bir parçası olan Suriye’de iç savaşın oyun kurucuları da sözkonusu uluslararası
güçler olduğunu biliyoruz. DAİŞ denen çete de Arap Baharı’nın geliştirilmesinde
kulanılan oyun taşlarından biridir. Ne ABD, ne de AB DAİŞ çetesinin geliştirilmesinde
bihaber değildir. Gelinen aşamada bu çeteye karşı bu iki uluslararası güç savaş
açmış gibi gözükmeleri onların sorumluluğunu hafifletmez. Gerek Şengal’deki
Ezîdî Kürtlerin katliamında gerekse de bugün Kobanê’de yaşanan vahşete karşı
onların ciddi bir sorumluluğu bulunmaktadır. Yer yer DAİŞ’e karşı havadan saldırı
düzenlemeleri ve onu kısmen zayıflatmaları onlara kurtarıcı sıfatını
hakettirmez.
TC
yetkilileri Ortadoğu üzerinde ne gibi oyunların döndüğünü algılıyor olsalar da
ona karşı halkların çıkarına uygun bir tavır geliştirmekten uzaktır. Hatta AKP
Hükümeti geliştirilen senaryoların bir parçası olmak için uğraşmaktadır. Yani
ABD ve AB’nin Ortadoğu’da geliştirmek istediklerinin neticesinden parti olarak faydalanmak
istemektedir. Hal böyle olunca, bırakalım Kobanê’ye destek vermeyi, tam tersine
DAİŞ denen çetenin ‘zafer’ elde etmesini arzulamaktadır. Bu mantık Kobanê’nin
DAİŞ tarafından düşürülmesi durumunda uluslararası güçlerin geliştirdikleri
oyunda kendine bir rol düşeceğini hesaplamaktadır. Bunun farkında olan ABD ve
AB yarı gönüllü bir şekilde PYD’ye destek vererek ‘bakalım, görelim’ hesabını
yapmaktadır. Eğer YPG gerillaları DAİŞ çetesine karşı verdikleri direnişi
zaferle taçlandırsalar o zaman geliştirilen senaryolarda Türkiye’ye çok ciddi
bir rol verme ihtiyacı kalmayacaktır. Ortadoğu’nun köklü güçlerinden biri olan
Türkiye tamamen oyun dışında bırakılması düşünülemez ama kilit noktalardan da
uzak tutulacağını şimdiden görüyoruz.
Dikkat
edilirse son yıllarda gündemde olan ‘Çözüm Süreci’ bir piyon taşı gibi oradan
oraya atılmaktadır. AKP Hükümeti’nin işine geldiğinde ‘Çözüm Süreci’ gündemde
tutulmaktadır, işine gelmeyince de adeta unutulmaktadır. Bu durum tamamen
Uluslararası Güçlerin Ortadoğu’da geliştirmekte oldukları yeni konseptle bağlantılıdır.
Yani AKP Hükümeti ‘Çözüm Süreci’ni aynı zamanda Türkiye’nin geleceği açısından
da faydalı olabilecek bir süreç olarak görmüyor, daha ziyade onu dar çıkarları
için oyununu kurmada bir taktiksel hamle olarak görüyor. Durum böyle olunca şüphesiz
‘Çözüm Süreci’ne ilişkin pek iyimser olamıyoruz.
Gerek
Uluslararası Güçlerin bölgede geliştirdikleri senaryolar konusunda, gerekse de
AKP’nin ‘Çözüm Süreci’ne ilişkin yaklaşımı konusunda Kürtler de bir bütün değildir.
Mevcut durumda, ne yazık ki ciddi bir kafa karışıklığı sözkonusudur. Başta HDP
olmak üzere, Kandil, Hewler, Amed (Amed deyince Kuzeyli diğer tüm örgütleri
kastediyorum) ve aynı zamanda İmralı’dan birbirinden farklı ses ve görüşler
beyan edilmektedir. Kobanê ile dayanışma konusunda bile ciddi bir görüş ayrılığı
sözkonusudur. Elbette bu dürüst ve yurtsever Kürtler açısından hiç de istenen
bir tablo olmamaktadır.
Güney Kürdistan’da
sınırlı bir iktidar gücüne sahip olan Federal Kürdistan Bölgesi yetkilileri de
bu konularda ayrı bir telden çaldıklarını görüyoruz. DAİŞ’e karşı savaş içinde
olduklarını biliyoruz fakat bu durum Kobanê konusunda bu kadar yavaş hareket
etmelerine sebep değildir. Her ne kadar ilk başta Kobanê’ye Peşmerge göndermelerine
PYD isteksiz davranmış olsa da, ‘Kürdistan’ın her parçası bizim için kutsaldır’
mantığıyla hareket edip oraya güç göndermeliydiler. Ne yazık ki öyle yapılmadı,
45 gündür sadece Kobanê’deki savaşı izlemekle yetiniliyor. Geç de olsa Peşmerge’nin
Kobanê’de mevzi alması elzemdir.
Sonuç olarak
şunu vurgulamak isterim ;
Uluslararası
Güçlerin Ortadoğu politikalarında artık Kürtler bir aktördür. Şimdiye kadar
piyon olarak kulanılan Kürtler bundan böyle öyle olmayacaktır. Şimdiye kadar
‘Statüsüz Halk’ olarak bilinen Kürt Halkı artık kendi asli kimliğine sahip
olmak için geri dönüşü olmayan bir yola girmiştir. Bu durumun örgütlerle pek
alakası yoktur, halk olarak böyle bir bilince, cesarete ve iradeye sahibiz.
Daha çok zorlu süreçler bizi bekliyor ancak hiç biri aşılmayacak değildir.
Ahmet
DERE /
27.10.2014