Erdoğan-Bahçeli
ikilisi baskın seçim kararını almışlar, buna göre 24 Haziran 2018 günü
Milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçimleri yapılacak. Anayasa kılıfına uygun olsa
da bu seçimler tamamen antidemokratik ve dikta rejimin etkisi altında yapılacağını
gizleyemez. Dolayısıyla ne CHP, ne HDP ve ne de diğer partilerin
yapabilecekleri farklı birşey yok, ancak doğru tavır geliştirerek bu baskın
seçimlerinde AKP-MHP koalisyonuna zor günleri yaşatabilirler. Bunun için ise
duygusal ve tepkisel yaklaşımlardan uzak durup, sağlıklı bir seçim
stratejisinin belirlenmesi ve mantıklı bir politikanın yürütülmesi gerekiyor.
Seçim
tarihi açıklandığından beri gelişmeleri
takip ettiğimizde görüyoruz ki Kürtlerde
bir kafa karışıklığı yaratılmak isteniyor. Belli bazı kesimler tepkisel
yaklaşarak bu seçimleri protesto etmenin daha doğru olduğunu, kısık bir sesle
de olsa, dilendiriyorlar. Bilinmeli ki bu seçimleri protesto etmenin en fazla
Erdoğan-Bahçeli ikilisine yarayacaktır. Bu ikilinin alabilecekleri oyların yarısını,
Türkiye genelinin yüzdeliğine göre, artırabilecekler. Diğer birşey şu ;
seçimleri protesto etmek için yapılacak çağrıya da tüm parti seçmenleri uymaz,
sandık başına gidecek olanların sayısı hayli fazla olacaktır. Dolayısıyla seçimleri
protesto etmek değil, almak esas alınmalıdır diye düşünüyorum.
Verilen
bilgilere göre HDP ve Hüda-Par dışında başka Kürt Partileri, yeterince örgütlenmediklerinden
ötürü bu seçimlere giremez. HDP bu seçimlere tam hazırlıklı olmasa da önümüzdeki
iki aylık süreç içerisinde eksikliklerini giderebilecek bir potansiyele
sahiptir. Şimdiden harekete geçip varolan tüm Kürt Parti ve Kurumlarıyla ilişkilenip
ortak bir seçim stratejisini oluşturma konusunda görüş alış-verişinde bulunmalıdır.
Buna paralel olarak Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen kesimlerle de
benzer bir ilişki geliştirilmelidir. Kimsenin kapris yapmaması, bireysel çıkar peşinde
koşmaması, sadece Kürtlerin değil aynı zamanda Türkiye’deki ezilen ve baskı altında
tutulan tüm kesimlerin sorunlarını gözeten bir yaklaşım belirlemeleri önemlidir.
Bu noktada HDP eş-genel başkanları ve diğer yetkililerin bir çaba içerisinde
olduklarını görüyoruz.
HDP’nin
Cumhurbaşkanlığı için kendi adayını göstereceğinden şüphem yoktur. Sözkonusu bu
adayın Selahattin Demirtaş veya başka birisinin olması elbette HDP’nin ilgili
mercilerinin esas görevidir. Gönlümde Selahattin geçse de doğru bir adayın gösterileceğinden
şüphem yoktur. HDP’nin milletvekiliği için aday göstereceği kişilerin profili
çok önemlidir. Daha önce düşülen hatalara düşmemek, isabetli aday listelerini
bellirlemek kolay bir iş olmasa da azami hasasiyetin gösterilmesi elzemdir. Şimdiden
görülüyor ki emekten uzak, sadece ağzı biraz laf yapan kişi veya kişilikler
harekete geçip aday olmaya çalışıyorlar. Daha önceki seçimlerde de benzer
durumların yaşandığını, hatta bu nedenle bazı seçim bölgelerinde az oy alındığını
biliyoruz. Bu kadar kısa bir süre içerisinde çok isabetli adayları göstermenin
kolay olmadığını biliyorum ancak halka karşı sorumluluk üstlenmiş olanların bu
ağır yükün altından da kalkabilme becerisini göstermelidirler diye düşünmek
hakkımızdır.
Aday
gösterirken HDP’ye alenen destek verecek olan Kürt Partilerine de yer
verilmelidir. Hele hele kısa bir süre önce Kürt Ulusal Kongresinin toplanması
için çaba gösteren HDP’nin bu noktada çok hasas davranması önem arzediyor.
Burada diğer Kürt Partilerinin isimlerini vermek istemiyorum, zira hangisinin
HDP’ye destek beyanında bulunacağı, hangisinin karşı bir duruş sergileyeceğini
henüz bilemiyoruz. Önümüzdeki günlerde bu hususun netleşmesini umuyorum.
HDP’yi
ister sevelim, ister sevmeyelim, bana göre böylesi bir süreçte küçük kırgınlıkların,
küskünlüklerin bir tarafa bırakılıp halkın temel sorunlarına karşı sorumluluk
duymak her duyarlı Kürdün görevidir. Ister Kürdistan’da olalım, isterse de
yurtdışında olalım, yapabilecek birşeyimizin olduğuna inanıyorum. Bu temelde
herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Özellikle geçmişte legal dediğimiz,
yani HEP ile başlayan süreçle birlikte daha sonra kurulan diğer partilerde
belli bir emek vermiş olup çeşitli nedenlerle geri çekilmiş olanların bu konuda
yapabilecekleri çok şey olduğuna inanıyorum. Elbette bu kesimin sorumluluk
üstlenmesi ve seçim çalışmalarında yer almaları için bugün HDP yetkilisi
olanların üzerine görev düşüyor.
AKP-MHP
koalisyonunun bu seçimlerde galip gelmesi, hele hele oylarında artış yapması tüm
Türkiye için büyük bir kayıp olacağı gibi, Kürtler için çetin bir sürecin başlangıcı
anlamına geliyor. Halk olarak her ne kadar çetin süreçlere alışık olsak da bunun
pek de kolay olmadığını biliyoruz. Bu seçim süreci sözkonusu çetin süreçlerin
bir parçası olarak görülmelidir diye düşünüyorum.
AKP-MHP’nin
bu baskın seçimleri konusunda Avrupa’da veya başka alanlarda şikayet etme gibi
bir yaklaşıma da girilmemeli, enerjinin bu alanlarda harcanmasının da doğru
olduğuna inanmıyorum. Çünkü bu noktadan sonra hiçbir dış güç etkili bir müdahalede
bulunamaz. Olsa olsa yine AKP-MHP şer cephesi bundan nemalanacaktır. Bu nedenle
en doğru iş ve görev halkın içine girip topyekün bir halk çalışmasını yapmak
gerekiyor.
Ahmet
Gülabi DERE
20.04.2018