20 Nisan 2018 Cuma

Baskın Seçimler ve Kürtler

Erdoğan-Bahçeli ikilisi baskın seçim kararını almışlar, buna göre 24 Haziran 2018 günü Milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçimleri yapılacak. Anayasa kılıfına uygun olsa da bu seçimler tamamen antidemokratik ve dikta rejimin etkisi altında yapılacağını gizleyemez. Dolayısıyla ne CHP, ne HDP ve ne de diğer partilerin yapabilecekleri farklı birşey yok, ancak doğru tavır geliştirerek bu baskın seçimlerinde AKP-MHP koalisyonuna zor günleri yaşatabilirler. Bunun için ise duygusal ve tepkisel yaklaşımlardan uzak durup, sağlıklı bir seçim stratejisinin belirlenmesi ve mantıklı bir politikanın yürütülmesi gerekiyor.

Seçim tarihi açıklandığından  beri gelişmeleri takip ettiğimizde görüyoruz ki Kürtlerde  bir kafa karışıklığı yaratılmak isteniyor. Belli bazı kesimler tepkisel yaklaşarak bu seçimleri protesto etmenin daha doğru olduğunu, kısık bir sesle de olsa, dilendiriyorlar. Bilinmeli ki bu seçimleri protesto etmenin en fazla Erdoğan-Bahçeli ikilisine yarayacaktır. Bu ikilinin alabilecekleri oyların yarısını, Türkiye genelinin yüzdeliğine göre, artırabilecekler. Diğer birşey şu ; seçimleri protesto etmek için yapılacak çağrıya da tüm parti seçmenleri uymaz, sandık başına gidecek olanların sayısı hayli fazla olacaktır. Dolayısıyla seçimleri protesto etmek değil, almak esas alınmalıdır diye düşünüyorum.

Verilen bilgilere göre HDP ve Hüda-Par dışında başka Kürt Partileri, yeterince örgütlenmediklerinden ötürü bu seçimlere giremez. HDP bu seçimlere tam hazırlıklı olmasa da önümüzdeki iki aylık süreç içerisinde eksikliklerini giderebilecek bir potansiyele sahiptir. Şimdiden harekete geçip varolan tüm Kürt Parti ve Kurumlarıyla ilişkilenip ortak bir seçim stratejisini oluşturma konusunda görüş alış-verişinde bulunmalıdır. Buna paralel olarak Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen kesimlerle de benzer bir ilişki geliştirilmelidir. Kimsenin kapris yapmaması, bireysel çıkar peşinde koşmaması, sadece Kürtlerin değil aynı zamanda Türkiye’deki ezilen ve baskı altında tutulan tüm kesimlerin sorunlarını gözeten bir yaklaşım belirlemeleri önemlidir. Bu noktada HDP eş-genel başkanları ve diğer yetkililerin bir çaba içerisinde olduklarını görüyoruz.

HDP’nin Cumhurbaşkanlığı için kendi adayını göstereceğinden şüphem yoktur. Sözkonusu bu adayın Selahattin Demirtaş veya başka birisinin olması elbette HDP’nin ilgili mercilerinin esas görevidir. Gönlümde Selahattin geçse de doğru bir adayın gösterileceğinden şüphem yoktur. HDP’nin milletvekiliği için aday göstereceği kişilerin profili çok önemlidir. Daha önce düşülen hatalara düşmemek, isabetli aday listelerini bellirlemek kolay bir iş olmasa da azami hasasiyetin gösterilmesi elzemdir. Şimdiden görülüyor ki emekten uzak, sadece ağzı biraz laf yapan kişi veya kişilikler harekete geçip aday olmaya çalışıyorlar. Daha önceki seçimlerde de benzer durumların yaşandığını, hatta bu nedenle bazı seçim bölgelerinde az oy alındığını biliyoruz. Bu kadar kısa bir süre içerisinde çok isabetli adayları göstermenin kolay olmadığını biliyorum ancak halka karşı sorumluluk üstlenmiş olanların bu ağır yükün altından da kalkabilme becerisini göstermelidirler diye düşünmek hakkımızdır.

Aday gösterirken HDP’ye alenen destek verecek olan Kürt Partilerine de yer verilmelidir. Hele hele kısa bir süre önce Kürt Ulusal Kongresinin toplanması için çaba gösteren HDP’nin bu noktada çok hasas davranması önem arzediyor. Burada diğer Kürt Partilerinin isimlerini vermek istemiyorum, zira hangisinin HDP’ye destek beyanında bulunacağı, hangisinin karşı bir duruş sergileyeceğini henüz bilemiyoruz. Önümüzdeki günlerde bu hususun netleşmesini umuyorum.

HDP’yi ister sevelim, ister sevmeyelim, bana göre böylesi bir süreçte küçük kırgınlıkların, küskünlüklerin bir tarafa bırakılıp halkın temel sorunlarına karşı sorumluluk duymak her duyarlı Kürdün görevidir. Ister Kürdistan’da olalım, isterse de yurtdışında olalım, yapabilecek birşeyimizin olduğuna inanıyorum. Bu temelde herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Özellikle geçmişte legal dediğimiz, yani HEP ile başlayan süreçle birlikte daha sonra kurulan diğer partilerde belli bir emek vermiş olup çeşitli nedenlerle geri çekilmiş olanların bu konuda yapabilecekleri çok şey olduğuna inanıyorum. Elbette bu kesimin sorumluluk üstlenmesi ve seçim çalışmalarında yer almaları için bugün HDP yetkilisi olanların üzerine görev düşüyor.

AKP-MHP koalisyonunun bu seçimlerde galip gelmesi, hele hele oylarında artış yapması tüm Türkiye için büyük bir kayıp olacağı gibi, Kürtler için çetin bir sürecin başlangıcı anlamına geliyor. Halk olarak her ne kadar çetin süreçlere alışık olsak da bunun pek de kolay olmadığını biliyoruz. Bu seçim süreci sözkonusu çetin süreçlerin bir parçası olarak görülmelidir diye düşünüyorum.

AKP-MHP’nin bu baskın seçimleri konusunda Avrupa’da veya başka alanlarda şikayet etme gibi bir yaklaşıma da girilmemeli, enerjinin bu alanlarda harcanmasının da doğru olduğuna inanmıyorum. Çünkü bu noktadan sonra hiçbir dış güç etkili bir müdahalede bulunamaz. Olsa olsa yine AKP-MHP şer cephesi bundan nemalanacaktır. Bu nedenle en doğru iş ve görev halkın içine girip topyekün bir halk çalışmasını yapmak gerekiyor.

Ahmet Gülabi DERE
20.04.2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder