30 Aralık 2009 Çarşamba

2009 yılı geride kalırken « Demokratîk Açılım »


Demokratik Açılım fenomeni Türkiye’nin bir ihtiyacı olsa sa AKP tarafından içi boş ve suni tartışmalarla Türkiye’nin gündemine sokulmuştur. 6 aydır bu tartışmalar sürdürülmektedir. Bu süre çok uzun olmayabilir ama bilinmeli ki bazen 6 aylık süre zarfında çok büyük işler de başarılabilir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri yaşanan bir sorunun 6 aylık bir süre zarfında çözüme kavuşturulmasını istemek elbette makul sayılmaz, ama bu süre zarfında en azından birkaç adım ileri atılabilir idi, veya iyimser bazı somut işaretler verilebilir idi. Herkesin malumudur ki görünürde ve kamuoyuna yansıyan henüz ciddi sayılabilecek birşey yoktur, eğer varsa ve ben göremiyorsam lütfen birileri bana da göstersin.

Demokratik Açılım bugün olmasa da yarın, yarın olmasa da obürsü gün gerçekleşmek zorundadır. Bu nedenle sözkonusu gerçeklik AKP tarafından ve samimi olmayan yaklaşımlarla dilendirildiğinde kamuoyu nezdinde rahatlıkla kabul görmüştür. Türkiye’nin geri ve sürekli problemli olmasını isteyenler ise bu sürece karşı çıkmışlardır. Kürt sorunu konusunda farklı görülen bu iki yaklaşım aslında aynı çizgide buluşmaktadırlar. Her ikisinin de temel amacı Özgür Kürdün tüm çabalarını boşa çıkarmak ve « Ne Mutlu Türküm Diyene » sloganına uygun bir süreci devam ettirmektir.

DTP’nin kapatılması ve akabinde de aralarında belediye başkanlarının da bulunduğu çok sayıda BDP yöneticisinin gözaltına alınması ve çok kötü bir müameleye maruz bırakılması AKP’nin ne kadar ikiyüzlü olduğunu birkez daha gözler önüne sermiştir. 25 Aralık günü Diyarbakır adliyesinin önünde verilen fotoğraf tüm Kürtlerin onurunu incitmiştir. Bu konuda onuru incinmeyen Kürt varsa olsa olsa aslını inkar etmiş ve soyuna ihanet etmiş biri olabilir. Aynı şeyin demokrat Türk aydınlarının kendi onurunu koruması için de geçerlidir.

2010 yılına girerken Türkiye daha karmaşık ve çatışmalı bir hal almaktadır. Bir taraftan Ordu ile hükümet arasında gizli bir savaş sürerken diğer taraftan da devletin bu iki gücü Kürt sorunu konusunda aynı cephede, omuz omuza mücadele ettiklerini görmekteyiz. Kürt cephesine bakıldığında ise, geçen süreçlere göre özgürlüğü için mücadele etme noktasında daha azimli bir duruşu sözkonusudur. Gerek silahlı mücadele saflarında bulunanlar gerekse de siyasal ve sosyal mücadele alanında olanlarda ciddi bir kararlılık görülmektedir. Dolayısıyla önümüzdeki yılın pek sakin geçmeyeceğini, eğer devlet tarafından sağduyulu bir yaklaşım geliştirilmezse, çatışmalı bir durumun ülkede egemen olacağını şimdiden görülebilmektedir.

Nisan 2009’da DTP yöneticilerine karşı yapılan operasyon ve son olarak da DTP’nin kapatılmasına rağmen Kürtlerin gösterdikleri metanet ve sabır karşısında devletin takındığı tavır ve son olarak da yapılan BDP oparasyonu karşısında Kürt tarafından beklenen birşeyin kalmadığını bellirtmek gerekiyor. Az da olsa vicdanı olanlar gelinen aşamada Kürtlerden birşey istememelidir.

2010 yılının Türkiye’ye fayda getiren bir yıl olması isteniyorsa bunun için devletin ve hükümetin demokratikleşme konusunda ciddi adımlar atmasından başka kimseden birşey istenmemelidir. Seçilmiş belediye başkanlarının eline kelepçe takarak ülke ve dünya kamuoyuna görüntü vermeye zorlayan mantık teşhir edilmediği ve Kürtlerden özür dilenmediği müddetçe Kürtlerden hiç birşey beklenmemelidir.

Yaşananlar karşısında daha azimli bir mücadele yılına girildiği şüphesizdir. Özellikle BDP için 2010 yılı demokratik zeminde sonuna kadar mücadele etmenin temel görev olarak belenmesi lazım. Öyle zanediyorumki BDP kendi katında bundan başka da bir seçeneği düşünmemektedir.

Yazımı noktalarken tüm okuyucuların yeni yılını kutlar nice mutlu yıllar dilerim. 2010 yılının savaşsız ve özgürlük kokan çiçeklerle bezelli olmasını temeni ederim.

Ahmet DERE 30.12.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder