22 Aralık 2009 Salı

Eşitlik İlkesi ve DTP Sonrası

11 Aralık 2009 tarihinden bu yana Türkiye’de yeni bir sayfanın açılmış olduğunu söylemek henüz erken olsa da, öylesi bir gerçeklik şimdiden yaşamın bir parçası haline gelmiştir. 2007’den beri DTP ile ilgili süren kapatma davasının alelacele sonuçlandırılması bir dönemin kapandığını, yeni bir sürecin başlangıcı olma noktasında önemli bir işarettir. Bu konuda önümüzdeki aylarda daha somüt verilerin ortaya çıkacağını hepimiz göreceğiz.

Anayasa Mahkemesinin kapatma kararından sonra DTP’li milletvekillerinin Barış ve Demokrasi Partisine katılmalarıyla birlikte TBMM’ye dönmeleri eski sürecin normal devamı olarak görülmemelidir. Bu dönüş yeni bir dönemi beraberinde geliştirecek, geliştirmelidir.

Girilen yeni süreç yakın geçmişte yaşananları unutturmaz, yaşanan acıları dindiremez. Toplumsal olaylar zihinlerde yer edindiği için unuturulması hem uzun süre ister ve hem de ciddi çaba gerektirir. Mevcut durumda gördüğüm Türkiye tablosunda böyle bir iyimserliğin olmasını ve günlük yaşamın bir parçası haline gelmesini çok arzuladığımı belirteyim.

DTP’nin kapatılması Kürtleri derinden yaralamıştır. Malum bazı çevrelerce alkışlarla karşılanmış olsa da bunu tüm Türkiye’ye veya Türklere maletmek de haksızlık olacaktır. Anayasa Mahkemesinin verdiği karardan ötürü vicdanı rahatsız olan önemli bir türk kamuoyu olduğunu da düşünüyorum. Anayasanın yazılı maddelerine göre davrandıklarını söyleyen ve görevini icra ettiklerini beyaneden mahkeme üyelerinin kamuoyu nezdinde ciddi bir rahatsızlığın yaratılmasına vesile olduklarını unutmamalıdırlar. Mahkemenin, söylendiği gibi, eşit ve tarafsız davrandığına dair Kürtleri ve Türkiyeli demokrat çevreleri inandırması pek mümkün değildir. Kompozisyonunda da eşitlik ilkesi esas alınmayan « Yüce » Mahkemenin Kürtlerle ilgili eşit ve demokratik davrandığına inanmak çok zordur. Mahkeme üyeleri DTP’yi kapatırken vicdanen rahat olduklarını tahmin ediyorum, aksi halde bu şekilde oy birliğiyle karar vermeleri sözkonusu olamazdı. Ancak milyonların onların vicdanı rahat olsa da milyonların vicdanını da rahatsız etmişlerdir. Onlar bugün bu gerçekliğin farkında olmayabilirler, ama tarih herşeyi not etmiştir.

Türkiye’de bir Kürt istediği yere gelebilir diyenlere « Yüce Mahkemenizin kimlerden oluştuğuna bakın » demek gerekiyor. « Türkiye Türklerindir » mantığıyla oluşturulan böylesi bir kurumun çok eşit ve demokratik karar vermesine hangi Kürt inanır ?. Ancak şimdiye kadar böyle olduğu için bundan sonra da böyle devam edeceğini kimse garantileyemez. Günün birinde Kürtler için de hakedilen her kapı açık olacaktır elbet. Zira, gerek Kürtler gerekse de Türkiyeli demokrat çevrelerin bu konuda hatırı sayılır mücadeleleri vardır ve bu çabalar sonuç verecektir. Yeterki samimi ve vicdanlı davranan, küçük de olsa, bir irade olsun.

DTP’li milletvekilleri çok haklı ve yerinde bir kararla meclisten istifa edeceklerini açıkladılar. Bu açıklamayı Diyarbakır’da yapmaları da başka önemli bir yaklaşım oldu. 18 Aralık günü yeni bir kararla BDT’ye katılacaklarını duyurup istifa kararlarını meclise sunmayacaklarını beyan etmeleriyse daha önemli bir karar ve yaklaşım olmuştur. Bu tavırlarıyla sanıyorum birçok yere mesaj vermiş oldular. Başta AKP hükümeti olmak üzere, Türkiye’de karar mercii olan her kurumun bundan ders çıkarması gerekiyor. Buradan hareketle artık « Eşitlik » ve « Demokratik » kavramların içeriği doldurulmalıdır. Hiçbir kurumun Türkiye’ye zaman kaybettirme ve fırsatları kaçırtma lüksü olmamalıdır.

Gelinen aşamada eski DTP’li ve yeni BDP’lilerin de önemli bir misyonla karşı karşıya olduklarını hatırlatmak lazım. Soyut özelleştirilerle geçmişte yapılan hataların telafisi mümkün değildir. Bu noktadan hareketle üzerlerine düşen sorumluluklarını layıkıyla yerine getirmeleri lazım. Yeni süreç aynı zamanda yeni bir yaklaşımı ve ona uygun bir de uslübü gerektirmektedir. Önemli olan karanlıklarda sekelemeden yürüyebilmektir.

Ahmet DERE / 22.12.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder