12 Aralık 2009 Cumartesi

Hakim Türk Zihniyeti

Kürt sorunu Ortadoğunun kanayan yarası olarak gündemin önemli maddesi olarak yerini koruyor. Bu gündem maddesi sadece Ortadoğu’da değil aynı zamanda uluslararası arenada da önemini korumaktadır. Genel havaya bakıldığında bu kanayan yara daha uzun bir süre sıcaklığını koruyacaktır.

Geçen Cuma günü itibariyle, yani 11 Aralık 2009 tarihinden beri DTP türk hukuk mantığı tarafından kapatılmıştır. Böyle bir kararın verileceği önceden belliydi. Ne yazıkki değişen dünya konjonktürüne göre Türkiye halen geçmişte ısrarlıdır ve ısrarlı olmaya devam edeceğe benziyor. Bu mantığın egemen olduğu sürecin kazanımları olmadığı gibi en fazla zararı da, başta Kürt Halkı olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm halklara olmuştur.

Gerek Kürt halkının özgürlük mücadelesi açısından olsun gerekse de Türkiye’deki diğer tüm halklar açısından daha kararlı ve etkin bir mücadele süreci başlamıştır. Bu noktada aklı başında olan herkesin hemfikir olduğunu biliyoruz.

DTP’nin kapatılması Kürt halkının özgürlük mücadelesini sekteye uğratamaz veya engeleyemez, bu kararla sadece Türkiye’ye ve onun geleceğine ciddi bir darbe vurulmuştur. Bundan sonraki sürecin nasıl gelişeceği, nelerin yaşanacağı önemlidir. Bu antidemokratik yaklaşımlardan sonra Kürtlerin daha iyi ve azimli bir şekilde mücadelelerini yürüteceklerine dair kimsenin şüphesi yoktur. Ve süreç ne kadar zor ve çelmelerle dolu olsa da ne Kürtler gelinen noktadan geri adım atacaklar ne de hakim türk zihniyeti emeline ulaşacaktır.

Bana göre bugünden sonra Türkiye’de yaşayan ve sağduyulu olan herkesin üzerine düşen temel görev şudur ; yepyeni bir sürecin başlangıç yapması için elinden geleni yapmasıdır. Eğer daha azimli bir mücadele yürütülemez ise o zaman küflenmiş yasakçı zihniyet ile onun borazanları durumunda olan Baykal ve Bahçeli sevineceklerdir.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılınç DTP ile ilgili kararı açıklarken en başta vurguladığı husus AIHM’nin Batasuna ile ilgili kararı idi. Bence Haşim Kılınç ne Türkiye gerçekliğini ne de Avrupa Birliği realitesini iyi okumamış ve değerlendirememektedir. Günümüz Ispanyası ile Türkiye arasında dağlar kadar fark bulunmaktadır. Ispanya’da hem Katalanlar ve hemde Basklar çok geniş özerkliğe sahip olup kendi kendilerini yönetebilmektedirler. Kürtlerin Türkiye’den talep ettikleriyse sözkonusu bu iki halkın sahip oldukları hakların çok gerisindedir.

Türkiye’nin demokratikleşmesi ve stabiliteye kavuşması AB müesesesinin pek de umurunda olmadığını belirteyim. DTP’nin kapatılmasına ilişkin bu müesesenin pek ciddi bir tavır geliştirmeyeceğini rahatlıkla tahmin ediyorum. Bu nedenle ne Kürtlerin ne de Türklerin kendi sorunlarını çözmede Avrupa’ya bel bağlamaları olsa olsa gafilik olur ve her iki tarafı da çıkmaza sürükler.

Hiçbir ülkede demokrasi ne şiddetin gölgesinde ne de yasaklarla kurulamaz, hatta bu konuda yol bile alması mümkün değildir. Dolayısıyla herkesin akl-ı selim hareket ederek, şimdiye kadar yaşanan hatalardan ders çıkarıp Türkiye halklarına çağdaş dünyanın kapısını açma noktasında görevini yapmalıdır.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana Kürtlere karşı daimi bir şekilde ayrımcılığın yapıldığı tartışma gerektirmez bir gerçek olarak kabul edilmektedir. Gelinen aşamada intikamvari bir zihniyetle değil, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin, çözümleyici bir mentaliteyle kendi sorunlarına karşı gereken duyarlılığı ve hasasiyeti göstermeleri elzemdir.

Ahmet DERE / 12.12.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder