26 Kasım 2019 Salı

ABD’nin Kürt Projesi


ABD attığı her adımda, geliştirdiği her projede önce kendi çıkarlarını hesaplayan bir güçtür. Ideolojisi çıkar olan bu emperiyal güç 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dış politikasının merkezine Ortadoğuyu almıştır. Öyle ki, gelinen aşamada, iç politikada da Ortadoğuyu önemli bir arguman olarak kulanmaktadır. Dolayısıyla Ortadoğu´da söz hakını kaybetmemek için, Cumhuriyetçisinden Demokratına kadar var gücüyle mücadele ediyor.

ABD’nin Ortadoğu ile ilgili politikasında artık Kürtlerin de olduğu aşikardır. Şimdiye kadar Kürtlere karşı işlenen suçlara karşı sesiz kalan ABD bundan böyle kayıtsız kalmayacağının işaretlerini, dolaylı da olsa, veriyor. Elbette bu noktada Ortadoğu’da yaşanan yeni gelişmeler ve buna bağlı olarak Kürtlerin de bir güç olarak ortaya çıkmaları önemli bir etkendir. Kendi çıkarlarını herşeyden önce esas alan ABD’nin Kürtlere aşık olmadığını, karşılıksız herhangi bir yardımda bulunmayacağını tekrarlamaya gerek yok.

Ortadoğu gibi bir bölgede söz hakına sahip olabilmenin yolu bölge güçlerini yanına almaktan geçiyor. Şimdiye kadar öyle oldu, bundan böyle de öyle olacaktır. Bu nedenle ABD’nin Ortadoğu’da birlikte hareket edebileceği, yeri geldiğinde kendi çıkarlarını onlarla birlikte savunabileceği yeni güçlere ihtiyacı vardır. NATO’nun kuruluşundan sonra ABD’nin bu bölgedeki en sadık işbirlikçilerinden biri Türkiye idi. Ancak Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında, Türkiye ile Orta Asya Cumhuriyetleri arasında gelişen ekonomik ve giderek askeri işbirliği ABD’yi yeni arayışlara sürüklemiştir. İsrail, Suudi Arabistan, Irak ve bölgenin diğer bazı küçük devletleri artık ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını yeterince koruyabilecek güçte olmadıkları anlaşılıyor. Zira Türkiye’nin Rusya Federasyonu ve İran ile olan ilişkileri ABD için artı tehdit de oluşturuyor. Dolayısıyla ABD’nin buna karşı daha geniş bir itifak oluşturması gerekiyor. İşte bu noktada Kürt kartı öne çıkıyor.

PKK’nin geçmişi ve mevcut durumdaki ideolojik duruşu ABD ile yakınlaşmasını engeliyor. PYD’nin PKK ile olan ilişkisini dikkate aldığımızda ABD için belli bir handikap oluşturduğunu da bellirtmek lazım. Fakat son süreçte yaşananlara baktığımızda ABD yetkililerinin PYD’ye olan yaklaşımları onu PKK’den ayrı bir güç olarak ele aldıkları görülüyor. PYD’nin kolay kolay PKK’nin etkisinden çıkamayacağını bilen ABD yetkilileri konuya hasas ve politik yaklaşarak zamana oynadıklarını görmek mümkündür. Önümüzdeki süreçte, özellikle 2020 yılında bu noktada önemli gelişmelerin yaşanacağını şimdiden görüyoruz.

Türk Devletinin Kürt Sorununa olan negatif yaklaşımı ABD’nin Ortadoğu ile ilgili stratejisine hizmet ettiğini de burada not etmekte fayda vardır. Türk Devleti içinde bazı güç odaklarının da bu noktada ABD’nin politikalarına uygun davrandıklarını bellirtmek gerekir. Dolayısıyla Kürt Sorunu ile ilgili politikalarda negatif yaklaşımlar ABD’nin çıkarına geliyor. Aynı durum İran için de geçerlidir. Türkiye ve İran’ın Kürtlere olan olumsuz yaklaşımları hem genel anlamda dünyada bu devletlerin kötü olan imajını daha da kirletiyor, hem de Kürtleri daha fazla ABD’ye yaklaştırıyor (yaklaşmaya mecbur kılıyor). Diğer bir husus da, özellikle Türkiye’nin Kürtlere olan antidemokratik yaklaşımı dünyada Kürtler için daha mağdur bir imaj oluştururken, diğer taraftan da ABD’nin Kürtler ile itifak oluşturmasında kendisine artı puan kazandırıyor. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye’nin daha da azgınlaşarak Kürtlere saldırması ABD’nin faydasına olacaktır, gelecekte itifak yapacak olan Kürtleri hem daha yakınında tutacak, hem de Kürtlere uzatacağı dost veya yardım elinden dolayı dünyada kendisine saygınlık kazandıracaktır.

Tüm bu izahattan sonra yakın gelecekte Ortadoğunun kadim halklarından biri olan Kürtler için artık devlet yolu açılmış olacaktır. Kimse ‘ABD’nin eliyle kurulan devleten hayır çıkmaz’ demesin, zira, başta Türk Devleti olmak üzere, Ortadoğu’da mevcut olan devletlerin çoğu büyük güçlerin sayesinde kurulmuştur ve bugün de onların yardımıyla ayaktadır. Dolayısıyla, yardım kimden gelirse gelsin, eğer sözkonusu destek Kürtleri devletleşmeye, giderek bağımsızlığa götürüyorsa ona karşı gelinmemelidir, gelmeyiz de. Bugüne kadar halkların kardeşliği diye diye dilimizde tuy kalmadı, ancak sonuç ne oldu ?; kürt renklerine bile tahamülsüzlüğü daha da artırdı. Bugün Türkiye cezaevlerinde onbinlerce Kürt bulunuyor. Seçilmiş belediye başkanlarının çoğu görevden alınmış, parti başkanları, milletvekilleri cezaevlerinde. Türk TV ekranlarında hergün Kürtlere hakaretten başka birşey konuşulmuyor. Bırakalım kardeşliği, Kürtlerle komşuluk bile yapılmaz hale getirilmiş bir Türkiye sözkonusudur. Aynı şey İran için de söylenebilir. Böyle bir durum karşısında kardeşliğin neyini artık savunabiliriz ?

21. yüzyılın ikinci yarısına Ortadoğu’da bir Kürt Devletinin kuruluşuyla gireceğimizi umuyorum. Eğer tarihi hatalar yapılmaz ise Kürtlerin devletleşmesi önünde ciddi bir engel kalmayacaktır. Devlet sahibi olan Kürtler daha rahat ve rasyonel bir şekilde komşu halklarla kardeşliği, gerçek anlamda komşuluğu yapabilir. Artı, Ortadoğu’nun da daha demokratikleşmesinde, insan haklarına saygılı olmasında bir Kürt Devletinin varlığı önemli rol oynayacaktır.

İdeolojiler dönemi bitmiş olduğunu kabulenerek artık Kürt halkının çıkarları herşeyden önce esas alınması gerekmektedir. Tüm Kürt Parti, Örgüt, aydın ve şahsiyetlerin görevi bu olmalıdır. Birileri buna milliyetçilik ve ırkçılık diyebilir, ne denirse densin önemli olan temel yaklaşımımızda halkımızın onurlu ve şerefli bir duruşa ve değere sahip olma gayesinin canlı tutulmasıdır.

Bir halk için bağımsızlıktan daha değerli birşey olamaz, bunun yolu da devletleşmekten geçer.

Ahmet Gülabi DERE
23.11.2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder