25 Kasım 2009 Çarşamba

Çözümde Muhatap Gerçekliği

Aylardır Kürt Sorunu ile ilgili çok sıcak tartışmalar yaşanmaktadır. Türkiye’de olduğu gibi, Kürtlerin yaşadıkları tüm alanlarda da bu gerçeklik sürekli gündemin sıcak konularından biri durumundadır. Bu konunun sürekli canlı tutulması önemlidir ve daha da tartışılmasında fayda vardır elbette. Gerek Türkiye’de gerekse de Kürtlerin bulundukları tüm alanlarda Kürt Sorununa Çözümün enine boyuna tartışılması, samimi olan herkesin katkılarını sunması, negativ değil, daha çok pozitif bir sonuca yol açacağına inanıyorum.


Ancak bu sorunu tartışırken dikkat edilmesi gereken çok önemli hususlar da vardır. Bu hasas süreçten geçerken, özellikle tüm Kürtlerin üzerine düşen sorumluluklar olduğunu hatırlatmak istiyorum.

Son aylarda Türk medyasının uslübüne bakıldığında ilk bakışta oldukça pozitif bir tablo göze çarpmaktadır. Ancak olumlu gördüğümüz yazarların, aydın ve araştırmacıların görüşlerinin satır aralarına bakıldığında, yansıtılan gerçeklerin sanıldığı gibi olmadığını görebilmekteyiz. Geçmişte olduğu gibi, bugün de Türk medyası kendisine verilen görevleri yerine getirme gayreti içerisindedir. Koşulların değiştiğini dikate alan Türk medyasının merkezi gücü diyebileceğimiz takım, Kürt sorunu konusunda esas aldığı yöntem, geçmişe nazaran biraz daha liberal ve gerçeğe yakın olduğunu söylemekle birlikte, bu takımın içinde olduğu çok ince ayarlanmış bir yaklaşımın sözkonusu olduğunu da unutmamalıyız.

Herşeyden önce « Açılım » süreci kapsamında en fazla üzerinde durulan hususlardan bir tanesi PKK’nin silah bırakmasıdır. Silah bırakması istenen PKK’nin ise hiçbir şekilde muhatap olarak kabul edilmemesi de sık sık dilendirilmektedir. Hatta bununla da yetinmeyip, PKK’ye yakınlığı nedeniyle DTP’nin de muhatap olmadığı bol bol yazıldıktan sonra, bu sorunun sadece devlet tarafından tartışılması ve devletin çizeceği sınırlar çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerektiği noktasında ortak bir görüş oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu düşüncenin bir derin devlet projesi olduğunu biliyor ve bu konuda Türk medyası da üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirmeye çalıştığını izlemekteyiz.

Bu tartışma ortamında en fazla dikkat çekici olan husus ise çeşitli Kürt çevrelerinin sahip oldukları duruş ve yaklaşımdır. Ne yazıkki 1639 ve 1923’lerde olduğu gibi bugün de kekliği kekliğe avlama tarzı bir politika Kürtlere dayatılmaktadır. Ne yazıkki bu yaklaşım çok ince bir şekilde değişik Kürt çevreleri eliyle geliştirilmektedir. PKK ve DTP’nin muhatap olarak kabul edilmemesi gerektiği yönündeki tartışmalar giderek bizzat Kürtlerin eliyle yapılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bunu yaparken de en fazla dillendirilen kavram ise Demokrasi oluyor. Sözkonusu çevrelerin yaklaşımına bakıldığında insan zanediyorki Ülke kurtarılmış, kendi ayakları üzerinde durabilen bir yönetim oluşmuş da sadece bu yönetimde demokrasi eksikliği vardır da bunun giderilmesine çalışmalıymışız.

Bu süreçte çok ironik bir durum ile de karşı karşıyayız. Bir taraftan, ki ben bunlara marjinal Kürt Entelleri diyorum, PKK ve DTP’nin muhatap olarak kabul edilmemesi gerektiği, bu noktada esas muhatabın « başkaları » olduğu söylenirken, diğer taraftan da bu çözüm sürecinin gelişmesi için PKK ve DTP’ye de bol bol « nasihat » verilmektedir. Bilmem DTP çıtayı çok aşağı düşürüyormuş, falanca gelişmeler yaşanmadan PKK adım atmamalıymış gibi boş sözler bolca yazılmaktadır.

Aklı başında olan her Kürdün bilmesi gereken gerçeklik şudur ; herşeyden önce bu mücadeleyi bugüne getiren güç bellidir, eğer Türkiye devleti bugün bu sorunun « çözümünü » tartışıyorsa bu gücü oluşturan tüm faktörlerin bileşiminden oluşan fedekarlık sayesindedir. Eğer günün birinde bu fedekarlığı yapan güç zayıf düşerse o zaman ortada ne Kürt diye bir olgunun tartışılmasına kimse müsaade eder ne de kimse muhatap arar. Dolayısıyla kimse ultra hayallere kapılmamalı, gidemiyeceği yere billet kesmemelidir.

Çok önemli gördüğümüz bu süreçte, kendisinde çok az da olsa güç hiseden her Kürt mantıklı düşünmeli, konuşmalı, yazmalı ve ona göre de pratik adım atmalıdır. Aksi halde « derin devlet » dediğimiz kliğin hizmetine girmiş olmaktan kurtulamayız. Hiçbir onurlu Kürt böylesi bir tabloyu istememektedir.

Ahmet DERE / 01.10.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder