25 Kasım 2009 Çarşamba

Türkiye Önemli bir Kavşakta Bulunuyor

Türkiye’nin gündeminde üç temel konu vardır; Kürt Sorunu, Ermenistan ile ilişkiler ve Kıbrıs. Bazen manşetlere ekonomik ve sosyal sorunlarla ilgili konular girse de bunlar temel sorunların önüne geçemiyor.


Kürt Sorunu Türkiye’nin başlıca problemi olduğunu herkes kabul etmektedir. 1993 yılından beri resmi ağızlar tarafından da dile gettirilen bu sorun, son yıllarda inkarı mümkün olmayan bir realite haline gelmiştir. Abdullah Gül’ün başlattığı “açılım” tartışması AKP Hükümeti tarafından da sahiplenilerek, Türkiye’deki tüm çevreler tarafından tartışılmasına rağmen henüz pratikte pek ciddi bir adım atılmış değildir. Adım atılmamasının baş sorumlusu AKP olsa da, bu konuyla ilgili herkesin belli bir düzeyde sorumlu olduğunu da bilmek durumundayız. Önemli görülen tüm sorunların çözümü aşamasında yapılacak en ciddi hata, kendi sorumluluğunu başkalarının zaafiyetiyle izah etmektir.

Türk Devleti gibi bir sistemde Cumhurbaşkanlığı, Hükümet ve Ordu önemli rollere sahip olduklarını biliyoruz. Ancak bu muhalefetin, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kurumlarının hiç etkisi olmadığı anlamına da gelmemelidir. En etkili olan bu üç kurumun adım atması için, özellikle yerel yönetimlerin ve sivil toplum kurumlarının olaya ciddi yaklaşmaları çok çok önemlidir. Maalesef günümüz Türkiye’sinde, bu konuda bir karışıklık ve kaos olarak niteliyebileceğimiz bir durum sözkonusudur. Soyut eleştiri ve değerlendirmelerin yapılmasıyla sonuç alınamayacağını biliyoruz. DTP’nin duruşunu bu çerçeve de değerlendirmemekle birlikte, özellikle pratik çalışmalarıyla, somut öneri geliştirmesi ve perspektif yaratmasıyla sürece yeterince cevap olmadığını belirtmek istiyorum. Gerek siyasi ve sosyal alanlarda olsun gerekse de diplomasi alanında DTP’nin seçilmiş tüm üyelerinin bir seferberlik içerisinde olmaları kaçınılmaz gibi görünmelidir. Populist yaklaşımlarla tarihsel süreçlerin gerektirdiği sorumlulukların kaldırılamayacağını bilmeliyiz.

Dağın görünen tarafına baktığımızda AKP’nin birşeyler yapmak istediğini fakat CHP ve MHP’nin sürekli engel çıkarmaya çalıştıkları görülmektedir. Son günlerde CHP’nin tavrında bir değişiklik görünüyor olsa da bunun nereye kadar gideceği henüz meçhul. MHP’nin faşizan duruşu ise olduğu gibi korunuyor. Bazılarına göre MHP’nin bu tavrı yakında yapılacak olan kongresine kadar sürecek, daha sonra ise yavaş yavaş sesi kısılacaktır. Ama bana göre öyle olmayacaktır, MHP faşizan duruşuyla ayakta kalma mücadelesini stratejisi haline getirecektir. Gerek Kürtler, gerekse de Türkiye’deki demokratik çevreler MHP gibi faşizan bir karektere sahip olan bir partiye karşı daha reel ve daha uzun vadeli bir mücadele azmine sahip olmalıdırlar. Atılacak olan siyasi ve hatta anayasal bazı adımlarla herşey güllü gülistanlık olmayacaktır.

Kürt Sorunu kadar ağır olmasa da Türkiye’nin çözmesi gereken diğer bir sorun da Ermenistan ile iliskiler olduğunu biliyoruz. Spor bahanesiylen de olsa, Abdullah Gül’ün Erivan’a gitmiş olması, geçenlerde de Sarkisyan’ın Türkiye’ye gelmesi sözkonusu sorun ile ilgili yeni bir sürecin kapısını açmıştır. Uzun süreden beri kapalı kapılar arkasında yürütülen müzakerelerin sonucu olarak 10 Ekim günü Zurih’te imzalanan protokol, bu konuda geri dönüşü olmayan bir yola girildiği anlamına gelmektedir. Zira uluslararası güçlerin çıkarları, değişen dünya konjonktürü bu problemin çözümünü gerektirmektedir. Ne Ermeni diasporası bu süreci engelleyebilir ne de aşırı Türk milliyetçileri engelleyici çabalarında başarılı olacaklar. Bu konuda Ermenistan ile Azerbaycan arasında da yeni bir sürecin gelişmesi mümkündür. Izlemek gerekiyor.

Türkiye’nin önünde duran önemli problemlerden biri de Kıbrıs sorunudur. 13 Ekim günü AB Komisyonu Türkiye ile ilgili yıllık raporunu açıklarken Olli Rehn şu açıklamayı yaptı “ Kıbrıs sorunu bahara kadar çözümlenmezse sorun çıkar”. Rehn’in bu açıklaması her iki tarafa’da, aynı zamanda Yunanistan ve Türkiye’ye de bir uyarıdır. Avrupa Birliği Kıbrıs sorununu çözme noktasında son kararını vermiştir. Kim ne derse desin bu problem AB’nin genel çıkarlarına uygun bir şekilde çözülüp rafa kaldırılacaktır. Dolayısıyla Türkiye yavaş yavaş uslubunu değiştirmek zorundadır.

Yazının başlığında da vurguladığım gibi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli kavşağında bulunmaktadır. Ne Kürt Sorunu, ne Ermenistan ile ilişkiler sorunu ne de Kıbrıs Problemi beraber yaşanılacak durumdadır. Başta ABD ve AB olmak üzere, uluslararası güçlerin ortak çıkarları bu üç noktada da Türkiyeyi karar vermeye mecbur etmektedir.

Ahmet DERE / 17.10.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder